Roboski alçaklığında son perde: TSK’nın, MİT yönlendirmesiyle “taammüden” katliamı belgelendi!

T.C.’nin “Sri Lanka Modeli” denemesi Roboski Katliamı 45. ayını doldururken gerçekler bir bir gün yüzüne çıkıyor. İlkin, sadece 6 gün önce, yani 22 Eylül 2015’de MİT’in katliamın yönlendirilmesindeki bariz rolü açıkça ortaya çıktı.Genelkurmay, başsavcılığın “bilgi-belge” talebi üzerine 28 Mayıs 2012’de gönderdiği yazıda  “olaydan önce farklı kaynaklardan sınırdan terörist geçişi olacağına ve Ortasu/ Gülyazı bölgesi başta olmak üzere Şırnak sınır hattındaki askeri üs bölgeleri ile karakollara saldırı yapılacağına işaret eden” duyumlar alındığı belirtilerek aynen şöyle diyor:

“Olay öncesi elde edilen istihbari duyumlardan bazıları MİT Müsteşarlığından alınmıştır. MİT Müsteşarlığı’ndan alınan duyumlar kendi aralarında olduğu kadar diğer kurumların sağladığı bilgileri de teyit eder niteliktedir. MİT Müsteşarlığı’nca 21 Aralık 2011 tarihinde paylaşılan ve Ortasu/Gülyazı bölgesinde 21-30 Aralık tarihleri arasında bir terörist saldırı gerçekleşeceğini ifade ederek olay günü karar verme sürecinde önemli rol oynayan duyum OBİ- PAS (Operasyonel Bilgi Paylaşım Sistemi) üzerinden alınmıştır.” (Vurgular bize ait.-Gerçek Gazetesi-) (http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12830/roboski-de-mit-in-rolu-ortaya-cikti)

İkinci olarak ise; sadece iki gün önce, yani 26 Eylül 2015’de ise Cumhuriyet gazetesinde Kemal Göktaş imzalı haber ile belgesi ve ayrıntıları ile ortaya konulduğu üzere; çeşitli kademelerde bulunan tanıkların ve şüphelilerin hemen tamamının ifadesinde katliama tabi tutulan grubun “kaçakçı” olduğu açıkça belirtiliyor. Tanıklar ve şüpheliler, yani tüm komutanlar ve askeri yetkililer verdikleri son derece net ve çarpıcı ifadelerde katırlarla hareket eden grubun “terörist olmadıklarını”, “kaçakçı” olduklarını söylemesine rağmen Genelkurmay yetkililerinin “vur emri” vermiş olduğu kanıtlanmış durumda.

Habere göre; İHA’yı (insansız hava aracı) kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komanda Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanı’na kadar birçok subay, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıklarını, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten ifadeler vermiş. Batman 2. İHA (İnsansız Hava Aracı) Filo Komutanlığı emrinde görev yapan Hava Pilot Kurmay Binbaşı Ali İhsan Şahin, 25 Kasım 2013’te Genelkurmay Askeri Savcılığı’nda tanık olarak verdiği ifadede, olay günü görüntülerde yük hayvanı ve insanlardan oluşan kalabalık bir grubun kuzeye doğru intikale başladıklarını gördüğünü ve grubun kaçakçıya benzediğini 2. Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’ne (BHHM) telefonla bildirdiğini anlatmış. Bu sırada odaya giren 14. İUS (İnsansız uçak sistemleri) Üs Komutanı Albay Fidan Yüksel’in kendisine “üzerine vazife olmayan işlere karıştığını” belirterek kızdığını belirten Şahin, şöyle devam etmiş:  “Bu görüşmeden yarım saat sonra telefonda görüştüğüm 2. BHHM Amiri Kurmay Albay Ahmet Kazdal’ın söylemlerinden ilerleyen saatlerde hava operasyonu düzenlenebileceği izlenimi edindim ve kendisine ‘Komutanım yanlış yaparsınız, bunlar kaçakçıya benziyor’ dedim. Kazdal Albay bana ‘Bir şey olacağı yok, izliyoruz’ dedi. Bu görüşmelerimiz gayri resmi olduğundan harekât odası ceridesine yazmadım.”

Olayda grubun hangi gerekçelerle terörist olarak vasıflandırıldığını ve hava taarruzuna ne şekilde karar verildiğini bilmediğini belirten Şahin, hava harekâtı konusunda karar verme yetkisinin Genelkurmay’da olduğunu, kendilerinin ise konu hakkında 2. BHHM ve 2. Ordu Komutanlığı ile görüştüklerini söylüyor. Şahin “Normal şartlarda bir grubun terörist olup olmadığına ilişkin karar alınırken bölgeden sorumlu tüm birlik komutanlarından görüş alınması gerekir. Neticede tüm görüşmeler sonrası alınan kararın icrası için emir verilmesi gerekir. Somut olayda sorumlu birlikler ile karar organları arasında bir koordinesizlik yaşanmış olabileceğini düşünüyorum” diye bitiriyor.

Şahin’in telefonla arayarak grubun kaçakçı olduğunu bildirdiğini teyit eden Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Şubesi’nde Harp Subayı olarak görev yapan Binbaşı İsmail Gökhan Humalı da ifadesinde; “2. İHA Filo Komutanı Ali İhsan Şahin telefonla aradı. Hedeftekilerin terörist olmayabileceğini ve yapılması planlanan hava taarruzundan haberdar olduğunu söyledi. Telefonla konuşurken yanımda olan 2. BHHM amiri Albay Ahmet Kazdal’a, Ali İhsan Binbaşı’nın söylediklerini aktardım. Ahmet Kazdal Albay herhangi bir girişimde bulundu mu bilmiyorum” şeklinde konuşuyor. 2. BHHM Amiri Kurmay Albay Ahmet Kazdal da, Batman İHO Filo Komutanlığı ile yaptığı görüşmelerden sonra gruptakilerin kaçakçı olduğuna dair kanaatleri olduğunu belirterek bu kanaatin hava taarruzuna karar verilmeden önce kendisine iletildiğini kabul ediyor. Kazdal, hava taarruzuna karar verildikten sonra da grubun kaçakçı olduğuna ilişkin kanaatinin devam ettiğini belirterek “2. Ordu Komutanlığı ile ya da üst komutanlıklarla yeniden mutabakata varılması için görüşme yapılması talebinin iletilip iletilmediğini hatırlamıyorum.” “Bu tür bir talep iletilmişse de bu talebi karşılayıp üst makamlarla görüşme yapıp yapmadığımı hatırlamıyorum” diyerek ekliyor: ‘hava taarruzu için emir geldikten sonra bunu ‘askeri hiyerarşiye aykırı olacağı için’ tartışmadık.”

Aynı şekilde; Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Niyazi Erhan Patır da Genelkurmay Askeri Savcılığı’na verdiği ifadede İHA’nın aktardığı görüntülerdeki kişilerin kaçakçı olduklarını değerlendirdiklerini belirterek, görüntüleri izlerken Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük’ün de grubun kaçakçı olduğu görüşünü paylaştığını ve “terörist olmaları halinde aydınlatma mermilerini ve top atışlarını fark edince dağılmaları” gerektiğini söylediğini aktarıyor. Patır, görüntülerle ilgili konuşmalar devam ederken uçakların grubu bombaladığını gördüklerini anlatarak “Tümen Komutanı ve ben şaşırdık. Çünkü harekât merkezindeki genel kanaat ısı kaynaklarının kaçakçılara ait olma ihtimalinin daha yüksek olduğu yönünde idi” diyor. Patır, süreç boyunca üst komutanlıkların sınıra yaklaşan grubun Tümen Komutanlığı’nca nasıl değerlendirildiğini sorduklarını da hatırlamadığını ve Tümen Komutanı Bölük’ün bombalamadan sonra “kendisince bilinmeyen önemli bir sebebe binaen bombalamanın gerçekleşmiş olabileceğini söylediğini” belirtiyor.

Son olarak en kilit konumda bulunan ve İHA Filo Komutanlığı’nda “uçucu” olarak görev yapan ve olay günü İHA’yı kontrol eden Yüzbaşı Duran İspir de ifadesinde açıkça; baştan itibaren görüntülerdeki kişilerin kaçakçı olduğunu değerlendirdiğini söylüyor. İspir, 27 Kasım 2013 tarihli askeri savcılık ifadesinde, görüntülerdeki kişilerin yol boyunca İHA alçak irtifada uçtuğundan sesini duymuş olmaları gerekirken düzenlerinde bir değişiklik olmadığını belirterek “Bu durum klasik terörist harekât tarzıyla uyuşmuyordu. Teröristler İHA sesi duyduklarında ya hareket etmeden beklerler ya da ısılarının algılanmasını engelleyecek yerlere saklanırlar” diyor. Yaklaşan gruba top atışı yapılmasına da “geçmişteki tecrübelerime binaen güvenilir olmadığı, kötü sonuçlar doğurabileceği” gerekçesiyle karşı çıktığını ve bunu Filo Komutanı Binbaşı Şahin’le de paylaştığını söyleyen İspir, “Nihayetinde bizden grubun lazerle işaretlenmesini istendi. İşaretlemeyi yaptım. Uçaklar taarruzlarını gerçekleştirdiler” diyor. Dönemin 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker’in, İHA’ların geçtiği görüntülerdeki kişilerin “kaçakçı olduğu” yönündeki değerlendirmelerini üstleriyle paylaştığı daha önce ortaya çıkmıştı. Eker, 2. Ordu’nun da son ana kadar grubu sınırı geçtikten sonra yakalamak için hazırlık yaptığını söylemişti. Genelkurmay’ın hava harekâtına karar verildiğini 2. Ordu Komutanlığı’na iletmesinden sonra 2. Ordu Komutanı Servet Yörük’e kararın yanlış olduğunu ve sonuçlarının vahim olacağını söylediğini belirten Albay Eker, Ordu Komutanı’nın “Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmasa bu kararı vermez” dediğini anlatmıştı. Eker, ayrıca Genelkurmay’ın 2. Ordu’ya danışmadan hava harekâtı kararı almasını yadırgadıklarını da belirterek “Çünkü önceki tecrübelerimizde bu tür bir operasyon kararı alındığında Ordu’ya danışılmaması gibi bir durum genellikle olmamıştı” demişti. İHA Filo Komutanlığı’nda görev yapan Yüzbaşı Baha Pakkan da görüntüleri izleyince gelenlerin kaçakçı olduğunu düşündüğünü ve top atışı yapılmaması için 2. İHA Filo Komutanlığı’nı iki kez telefonla uyardığını söyledi. Pakkan, askeri savcılıktaki ifadesinde “Bu husus benim yetkime girmemekle birlikte vicdani kanaatimi, bağlı olduğum komutanlığa ilettim”diyor.(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/376167/Komutanim_bunlar_kacakci.html)

Görüldüğü gibi, 4 yıla yakın bir “delil karartma” sonucunda bile ortaya çıkan gerçek; TSK yetkililerinin, Roboskililerin “kaçakçı olduğunu”, “terörsit olmadıklarını” çok iyi bildikleri ve yüzbaşıdan tümgenerale kadar her kademedeki askerin defalarca uyarmasına rağmen bu korkunç bombardımanı gerçekleştirdikleri saklanamayacak ölçüde, açıkça ortaya çıkmıştır. Hatırlanacak olursa katliamdan sonra soruşturmayı yürüten, kapatılan özel yetkili Diyarbakır Başsavcılığı, dosyayı görevsizlik kararıyla Genelkurmay Askeri Savcılığı’na göndermişti. Askeri Savcılığın takipsizlik kararına yapılan itiraz da, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nce reddedilmişti. Bunun üzerine; mağdur avukatları iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine son çare olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. AYM, Adalet Bakanlığı’nın savunmasının alınmış olmasına ve aradan geçen çok uzun süreye rağmen başvuruyu henüz sonuçlandırmış değil.

Şimdi; bu korkunç katliamın “vur emri”ni evinden vermiş olan o dönemin genelkurmay başkanı Necdet Özel (http://t24.com.tr/haber/genelkurmay-baskani-necdet-ozel-roboskiye-onayi-konutundan-vermis,247790ve başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve aşağıya doğru tüm askeri ve idari personelin yargılanması ve cezalandırılması için daha yüksek sesli taleplerde bulunmanın zamanıdır. Bu ifadeler hukuken yeterli, bundan da öte, ceza hukuku diliyle; “her türlü şüpheden uzak”,  “kesin ve inandırıcı” delil niteliğindedir. Kirli savaşı yükseltenlerin “kirli çamaşırlarını” ortaya dökmek ve Kürt halkı ile dayanışmak için sloganımız: bu sloganı ortaya atanların bile unutmuş olduğu:“Roboski İçin Adalet” değil, “Roboski’nin Hesabını Soracağız!” olmalıdır.

Not: Merak eden okurlar, https://roboskiicinadalet.wordpress.com/adresinden bu talepçilerin bir kısmının kurmuş olduğu sitenin an itibarıyle vahim durumunu görebilir.