Roboski: Alçaklığın birinci yılı doluyor!

Sınır ticareti yapan 19’u çocuk 34 yoksul köylünün, ABD patentli “insansız” uçak “Predator”ların istihbarat yardımı ve “insanlı” Türk savaş uçaklarının bombaları ile Roboski’de (Uludere) paramparça edilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Daha önce nicelerinin öldüğü, bacaklarını kaybettiği, sakat kaldığı mayınların arasından geçerek kaçak mazot ve tütünden kazanmayı planladıkları günlük 20 lira (yazıyla yirmi!) ile hayaller kuran o lastik ayakkabılı çocukların karlar, çamurlar içinde sıra sıra yerde yatan, ya da katırların, eşeklerin sırtına yüklenmiş, battaniyelere sarılı cansız bedenlerinin fotoğrafı gözlerimize, hafızlarımıza, annelerinin, ablalarının, kardeşlerinin, dostlarının feryatları, “Hawar”ları yüreğimize öyle bir kazındı ki; değil bir yıl, on yıllar geçse de silinmeyecek.

“Leş li zaroke dirandin”

(“Parçaladılar çocuk bedenleri”)

-Taha Mezher Mayî-

Sınır ticareti yapan 19’u çocuk 34 yoksul köylünün, ABD patentli “insansız” uçak “Predator”ların istihbarat yardımı ve “insanlı” Türk savaş uçaklarının bombaları ile Roboski’de (Uludere) paramparça edilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Daha önce nicelerinin öldüğü, bacaklarını kaybettiği, sakat kaldığı mayınların arasından geçerek kaçak mazot ve tütünden kazanmayı planladıkları günlük 20 lira (yazıyla yirmi!) ile hayaller kuran o lastik ayakkabılı çocukların karlar, çamurlar içinde sıra sıra yerde yatan, ya da katırların, eşeklerin sırtına yüklenmiş, battaniyelere sarılı cansız bedenlerinin fotoğrafı gözlerimize, hafızlarımıza, annelerinin, ablalarının, kardeşlerinin, dostlarının feryatları, “Hawar”ları yüreğimize öyle bir kazındı ki; değil bir yıl, on yıllar geçse de silinmeyecek. Aradan geçen bir yıla karşın, siyasi ve hukuki anlamda kayda değer bir tek adım atılmazken, kurban yakınları defalarca gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı. Özellikle Erdoğan, İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı başından beri öldürülen köylülerin PKK'li olduklarını öne sürerek katliamı meşru göstermeye çalışıyor. Oysa katliamdan sağ kurtulanlardan Servet Encü, henüz olaydan birkaç gün sonra şöyle dile getirmişti gerçeği: “...Bu köylülerin sınırı geçip sigara ve mazot getirdiğini herkes biliyordu. Asker de biliyordu. Kimse mazeret üretmesin. Kaymakam da biliyor, komutan da biliyor, herkes biliyor. Genelkurmay heronları gelip tespit ediyor. O çekilen görüntüler katırın yükünde ne olduğunu biliyor. Onlar da biliyor. PKK hiçbir zaman 100 katırla gelmez. PKK, ancak 6-7 katırla gelir.”

İlk mesajı mealen: “Korucu da olsanız, işbirliği de yapsanız, istediğimiz zaman istediğimiz kişiyi, hatta çocuklarınızı dahi katlederiz, ona göre ayağınızı denk alın” olan katliamın en son ve resmi mesajını ise güya katliamı soruşturmak üzere kurulan “TBMM Uludere Komisyonu” başkanı AKP’li İhsan Şener verdi. Mesaj kelimesi kelimesine şöyle: “Bu bir hatadır, kazadır. İdari, istihbari ve güvenlik hiyerarşisinde bir takım eksiklikler var. Bunları raporda dile getireceğiz. Ancak biz gelen bilgiyle yetinmek zorundayız. Raporda istihbaratı kimin verdiği, emri kimin verdiği sorularının yanıtları olmayacak. Bir merkezi kusurlu ilan etmekten uzağız.” İdari, istihbari ve güvenlik hiyerarşisinde bir takım eksiklikler varmış! Herhalde aslında daha fazla insanı katledecektik, eksikliklerden dolayı sadece 34 kişiyle yetinildi demek istiyor hazret! Bu katliamların ta Dersim’den beri istihbari olarak emperyalizm destekli (Dersim katliamı öncesi de hedefleri Irak’tan kalkan İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin keşif uçakları tespit etmişti), idari ve güvenlik hiyerarşisi açısından da  (yani siyasi iktidar-o dönem CHP, şimdi AKP- ve militarist aygıt-TSK-) tam bir işbirliği içinde yapıldığını artık sağır sultan bile biliyor. Bir merkezi kusurlu ilan etmekten uzaklarmış! Kusurlu değil, kasıtlı olarak suçlu olan, bu istihbaratı veren ABD’dir, kapalı kapılar ardında kararı alan, onaylayan ve hâlâ gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen siyasi otorite AKP’dir ve uygulayan TSK’dir, var mı ötesi! Üstüne, sağlı-sollu liberallerin hâlâ “insan hakları kalesi” diye yutturmaya çalıştığı emperyalist Avrupa Birliği’nin ve onun devletlerinin utanç verici suskunluğu ile yaptığı işbirliğini de ekleyin.

Peki, katliamı yapan bu “merkezler”in istediği gerçekleşti mi? Bu sorunun belki de en çarpıcı yanıtları Türkiye Psikiyatri Derneği’nin,  Kasım ayında yayınlanan ‘2. Uludere Raporu”nda gizli. Rapora göre bölgede travma bütün şiddetiyle sürüyor, halk öfkeli ve umutsuz,  kadınlar iç çamaşırlarına kadar siyah giyiniyor, hemen her gün mezarları ziyaret ediyor, köylerde düğün yapılmıyor, çocuklar oyun oynamıyor, çikolata yemiyor. Bu kedere rağmen hâkim güçlerin planlarının bozguna uğradığını katliamdan önce korucu olan, sonrasında ise koruculuğu bırakan köylülerden biri bakın nasıl ifade ediyor: “Askerler gibi bize maaş vereceklermiş. Açlıktan ölsem de bu maaşı kabul etmem.  Biz bu olayın üstü kapanmasın diye çabalıyoruz. Biz yaşadık başkası bu acıyı yaşamasın. İnsan olduğumuzu onlara hatırlatmak istiyoruz. Gerekirse canımız da gitsin, elimizden geldiğince çabalayacağız. Kaynımın canı gitmiş ben ondan daha mı değerliyim? Gerekirse benimki de bu uğurda gitsin.” Umutsuzluk, diyalektiğin gücü ile, burjuvazinin ve devletin inkâr ve imha politikasına karşı devrimci bir öfkeye dönüşmüş durumda. Kürt halkı mücadeleye devam ediyor. Biz enternasyonalistlere düşen ise bu alçakça katliamın faili belli merkezlerini ve arkasındaki mantığı,  işçi sınıfına ve Kürtlerin dışındaki ezilen kesimlere anlatmak. Aslında anlatılanın onların da, bizim de ortak hikâyemiz olduğunu benimsetmek. O artık hiç büyüyemeyecek olan lastik ayakkabılı çocukların intikamı, ancak bu coğrafyada kirli savaşın bitirildiği, katliamların sona erdirildiği, başka çocukların ölmediği onurlu bir barış ile alınır.

 

Test

Roboski’de yapılan katliamın ertesinde başta başbakan olmak üzere bütün yetkililer gerçeğin üstünün örtülmeyeceğini söylediler. Oysa yapılan tam da bu oldu. Neden? Çünkü Roboski aslında muhtemelen kasıtlı ve bilinçli bir katliamdı. Amaç bu tür katliamlara hem uluslararası sistemin hem de Türkiye toplumunun ne tepki verdiğini görmekti. Bu tür testler, gelecekte uygun anda daha geniş katliamlar uygulandığında, katliamların yaratacağı tepkinin devlet ve hükümetin göğüsleyebileceği düzeyi aşıp aşmayacağını anlamak için yapılır. Bu deneyden devlet olumlu bir izlenimle çıkmıştır. Toplum, bir azınlık dışında, başlangıçta tepki gösterse de, sonradan gerçek bir hesap sormamıştır. Her şey bu kadar açık olduğu halde. Test, devlet ve hükümet açısından başarılı olmuştur. Bu ise çok kötü haberdir. Sri Lanka tipi çözüm denen, ulusal özgürlük mücadelesini büyük sivil katliamlarını göze alarak ezme yaklaşımının ilk testinden devlet başarılı, toplum başarısız çıkmıştır!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2012 tarihli 38. sayısında yayınlanmıştır.