KCK davası: “Bilinmeyen bir dil”den “Kürtçe olduğu düşünülen bir dil”e!

103'ü tutuklu, toplam 151 sanıklı, Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) yanı sıra İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) de aralarında olduğu demokratik kitle örgütü (DKÖ) yöneticilerinin yargılandığı tarihi KCK davasının 15. ve 16. duruşmaları, 14 ve 15 Ocak tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldı.

Duruşmaya yaklaşık 300 avukat, BDP genel başkanı ve milletvekilleri,  birçok siyasi parti, DKÖ, sendika temsilcisi, insan hakları savunucusu ve uluslararası heyet katıldı.

Duruşmaya Çukurova bölgesi yöneticilerinden yoldaşımız Kemal Şahan Devrimci İşçi Partisi Girişimi adına, Şiar Rişvanoğlu yoldaşımız da tüm sanıklar vekili sıfatıyla avukat olarak katıldı.

Sanıklar “hazır” değil, “amade”!

Duruşmanın ilk gününde 104 tutuklu sanık ile 13 tutuksuz sanık hazır bulundu. Kimlik tespiti ile başlayan duruşmada, mahkeme başkanının kimlik yoklamasına sanıklar tek tek “Li vir im (Buradayım)”, “Amade me (Hazırım)” şeklinde Kürtçe karşılık verdi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Kürtçe cevapları tutanaklara, “Kürtçe olduğu düşünülen bir dil ile konuşulduğu” şeklinde geçti. Savunma için söz verildiğinde ise, söz alan bütün sanıklar yine Kürtçe cevap vermeye başlayınca mikrofonları kesilerek savunma hakkı tanınmadı. Avukatlar ise bu durumu her sanıktan sonra söz alarak tutanaklara geçirtti.

Ara kararların açıklanmasından önce aralarında Yusuf Alataş, Öztürk Türkdoğan, Ergin Cinmen, Emin Aktar, Şiar Rişvanoğlu ve Meral Danış Beştaş'ın da bulunduğu sanık avukatları, tutuklu müvekkillerinin tahliyelerini talep etti. Alataş, duruşmada kimi zaman gülünen anlar olduğunu ama duruşmanın aslında bir trajedi olduğunu söyledi. 20 milyon insanın konuştuğu Kürt dilinin hırpalandığını dile getiren Alataş hukuksuzluk yaşandığını ifade etti. Cinmen de, Hizbullah davasında yaşanan tahliyelere aynı mahkemece karar verildiğine işaret etti: “Katilleri dışarıda bırakan bu sistem hiçbir şiddet eylemi olmayanları ise içeride tutmaya devam ediyor”.

Son sözü alan yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu ise, İngilizce olarak başladığı savunmasını mikrofonun sesinin kısılmasının ardından Türkçe olarak sürdürdü: “Egemenlerin dili olduğu için İngilizceyi biliyorsunuz ama kendi ülkenizde yaşayan ve sizin de burada aynı havayı teneffüs ettiğiniz milyonlarca insanın konuştuğu dil “bilinmeyen bir dil, Kürtçe olduğu düşünülen bir dil” olarak tutanaklara geçiriyor. Bu yabancılaşmadır. Davanın traji-komikliği buradan başlıyor. Önce bu yabancılaşmayı aşmak gerekiyor.” diyerek başladığı sözlerine, Adana’da toplu mezardan çıkarılan kemik parçaları getirilen iki kardeş gerillanın annesinin “Evlatlarım geldi, çok mutluyum” sözlerini aktararak devam etti. “Ne hazin ve utanç verici bir durum ki: Kürt halkı çocuklarının kemiklerini bulunca sevinecek hale getirildi”. “Karşınızdaki topluluk ‘seçkin’ bir topluluktur. Seçkinlikleri , her türlü seçkinliğin, ayrıcalığın ortadan kaldırıldığı bir Kürdistan, Türkiye ve dünya mücadelesi için mücadele eden bir geleneğin temsilcisi insanlar olmalarından gelir. Hizbullahçılar serbest bırakılırken, evinde bir çakı bile bulunmayan  siyasetçilerin özgürlüğü kısıtlanamaz. Bu kamu vicdanı adına kabul edilemez. Marx'ın sık sık atıf yaptığı Hegel’in “hakikat anı” kavramı vardır. Bu an, bizim de sizin de hakikat anınız ve bu ana uygun davranmamız gerekir. Ne mahkemeler, ne de burjuva politikacıları Kürt Sorunu’nu çözemez. Kapitalizm sınırlarında ulusal sorunların çözülemeyeceği, İrlanda’dan Bask Ülkesi’ne, Korsika’dan Latin Amerika’ya kadar yaşanan pratiklerle anlaşılmıştır. Mahkeme olarak yapmanız gereken şey özgürlük alanını genişletmektir.”

İkinci gün ise Söz alan sanık avukatlarından Fırat Epözdemir, müvekkillerine anadillerinde savunma yapma hakkının tanınması gerektiğini savundu. Avukat Mehmet Bayraktar da Kürtçe savunmayla ilgili olarak Mahkemenin bir an evvel bu hukuk ihlalinden geri dönmeli gerek” diye konuştu. Avukat Erkan Albayrak da söz konusu davanın ülke tarihi açısından önemli olduğunu ifade ederek, Soruşturma esnasında suç unsuru kabul edilip iddianameye konulunca Kürtçe var, ancak iş savunmaya gelince yok sayılıyor. Delillerin değerlendirilmesi aşamasında adil bir yargılama gereği heyette Kürtçe bilen bir hakimin bulunması lâzım” diyerek sanıkların ve avukatların ortak talebini dile getirdi.

İddia makamı sanık avukatlarının mahkemeye sundukları ve bazı taleplerin dile getirildiği dilekçeleri inceleyerek görüşlerini açıklamak için mahkemeden süre talebinde bulundu. Mahkeme heyeti verdiği kısa bir aranın ardından, sanıkların tutukluluk halinin devamına ve sanık avukatlarının talebine karşılık iddia makamının görüşünün alınması için duruşmayı 18 Ocak 2011 tarihine erteledi.

50 bin kişi mahkeme önünde: İmhaya devam!

Demokratik Toplum Kongresi'nin İstasyon Meydanı'nda düzenlediği ve genel başkanları ve milletvekillerinin katıldığı “Demokratik Özerklik” mitinginin ardından Diyarbakır Adliyesi'ne doğru yürüyüşe geçen yaklaşık 50 bin kişi, "Kürt siyasetçilere özgürlük" talebinde bulundu.  İstasyon Meydanı'nda başlayan yürüyüş, Urfakapı'da barikat kuran çevik kuvvet polisleri tarafından durduruldu. DTK Eşbaşkanlarının polisle yaptığı görüşmelerin ardından kitle yürüyüşe devam etti.  Tarihi Diyarbakır surlarının altından geçen kitle attıkları sloganlarla Kürt siyasetçilere özgürlük istedi. Yürüyüş sırasında kitle ile polis arasında yer yer gerginlik çıktı. Güvenlik önlemlerine tepki gösteren gençler, polise havai fişek ve taş attı.  Diyarbakır Adliyesi önüne sloganlarla yürüyen kitle adliye önüne sığmazken, adliye önünde bekleyenler ile birlikte kitlenin sayısı 50 bini buldu. Yoğun güvenlik önlemelerinin alındığı adliye önünde polis ve kitle arasında gerginlik çıktı. Polis kitleye gaz bombası ile saldırdı. Çok sayıda gösterici göz altına alındı.