Hurşit Külter nerede?

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter'den 27 Mayıs'tan beri haber alınamıyor. Şırnak'ın merkezinde sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin ardından binlerce insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığı günlerde Hurşit Külter, evinden ayrılmayı reddetmiş. En son 27 Mayıs'ta ailesine "Dardayım, gözaltına alınıyorum" şeklinde bir mesaj gönderip helallik istemiş. Ve o günden beri cevaplanmayan bir soru var: Hurşit Külter nerede?

Hacı Lokman Birlik'in Akrep denilen bir zırhlı aracın arkasında sürüklenmesi, aracın içindekilerin yerlerde sürüklenen cansız bir bedene ettiği küfürler ve tüm bunları videoya çekip sosyal medya hesaplarında paylaşmaları aklımızda. Kürt kentlerinde devletin operasyonları sırasında evlerin duvarlarına yazılan ve Kürt halkını aşağılayan, tehdit eden yazıların altındaki JÖH, PÖH ya da ne idüğü belirsiz Esedullah Tim gibi imzaların, bu resimlerin özel harekâtçıların çeşitli sosyal medya hesapları tarafından paylaşılmasının ne yazık ki sayısız örneğini gördük. Hurşit Külter'in gözaltına alındığını söylediği mesajının ardından da BÖF isimli bir Twitter hesabından Hurşit Külter'in gözaltına alındığı, kanalizasyonda öldürüldüğü yönünde paylaşımlar yapıldı. Görgü tanıkları, Hurşit Külter'in 27 Mayıs'ta "şortlan" denilen bir zırhlı araca bindirilip Şırnak Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Gümüştepe Özel Harekât Şube Müdürlüğü'ne götürüldüğünü ifade ediyor. Ama emniyet, valilik, savcılık, tüm adli, idari ve kolluk birimleri Hurşit Külter'in gözaltına alınmadığını söylüyor.

Gözaltında değilse nerede, ailenin başvurularını dikkate alın ve bulun o zaman! Birisi Twitter hesabından "Hırsız, katil Erdoğan!" yazsa iki dakikada kim olduğunu tespit edip kapısında bitiyor, gözaltına alıyorsunuz. BÖF'ün yaptığı paylaşımın peşine düşün, kim tarafından kullanıldığını tespit edin!

Şırnak emniyeti, valisi işini yapmıyorsa o zaman onların bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı harekete geçsin diyeceğiz ama nafile. Hurşit Külter'in ailesinin, avukatlarının İçişleri Bakanlığı'na verdiği 43 dilekçenin sadece birine üç satırla yanıt verilmiş bu zamana kadar, olduğu gibi aktarıyoruz: "3 Haziran 2016 tarihli dilekçenizle birlikte aynı konu içerikli gönderilen 43 imzalanmış dilekçe Genel Müdürlüğümüzce incelenmiş olup, bahse konu dilekçeniz ve 43 dilekçede dahil olmak üzere konusu itibariyle kurumumuz görev alanına girmediği anlaşıldığından ilişikte tarafına iade edilmiştir." (Vurgu bize ait.) Bir ülkenin kendi sınırları içinde bir vatandaşı kayboluyor, ailesi bulunması için başvuruyor ama konu içişleri bakanlığını ilgilendirmiyor!

Erdoğan'ın başbakanlıktan azlettiği Ahmet Davutoğlu, 20 Ekim 2015'te Van mitinginde "Biz gidersek buralarda beyaz toroslar dolaşacak" demişti. Geçtiğimiz 28 Kasım'da Tahir Elçi'nin öldürülmesinin ardından; faili meçhuller, beyaz toroslar, gözaltında kayıplar, işkenceler ve yargısız infazlarla tarihe geçen 93 konseptine referansla devletin izlediği stratejiye 2015 konsepti ismini vermiştik. 20 Temmuz'da Suruç'ta 34 gencin öldürülmesi, 10 Ekim'de Ankara'da 100'den fazla insanın katledilmesi, Demirtaş'ın zırhlı aracının arka camındaki kurşun izleri ve Tahir Elçi'nin öldürülmesi, 2015 konseptinin adım adım yayılmasının örnekleri olmuştu. Erdoğan ve AKP, siyasi iktidara muhalif olanlara savaş açmış, 93 konseptinde olduğu gibi bir cinayetler çağını başlatmanın denemelerini yapmaktadır. Kürt illerinde süren savaş, şehirlerin dümdüz edilmesi, insanların bodrumlarda yakılması, topluca katledilmelerinin yanında “Hurşit Külter nerede?” sorusunun haftalardır cevapsız kalması bu denemelerden birisidir.

1993'te devlet bu katliamlar ve cinayetler için kendi illegal kanadını kullanıyordu. Cinayetlerin, toplu mezarların, yol kenarlarına, köprü altlarına atılan cesetlerin failleri JİTEM'di, kontrgerillaydı, devletin ajanlarının mafyayla kurduğu özel timlerdi. Bugün karşımızda ne idüğü belirsiz BÖF'ler, Esedullah Tim'ler var.

Hurşit Külter'i sağ olarak bulmak için, 2015 konseptinin yeniden yayılmaması için, faili sözde meçhul cinayetlerin, kayıpların hesabını sormak için devletin her adımını yakından izlemek, sorumluları ortaya çıkarmak için mücadele edelim. Yoksa 1993 konseptini de arayacağımız bir dönemle karşı karşıya kalabiliriz. Çünkü bu kez bu süreç Türkiye'nin Suriyeleştirilmesi ile iç içe geçmiş durumda. Sadece devletin kontrgerilla güçleri yok, Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara'da olduğu gibi devletin muhaliflere açtığı savaşın fedailiğini yapan DAİŞ tehdidi de var.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2016 tarihli 81. sayısında yayınlanmıştır.