Hrant Dink: Cinayetin altıncı, aklamanın birinci yılı

Eğer Hrant’ı katledenler yaptıklarının arkasında duruyorsa o halde unutmamanın ötesine geçmek gerekiyor demektir. Hrant’ı savunanlar, halkların kardeşliğini savunanlar da yaptıklarının arkasında durmalıdır. Hrant’ı Nazi subayı ile kıyaslayanla BDP’lileri faşistlikle suçlayan aynı siyasettir. Hrant’ı katledenle Uludere’de çocuklara bomba yağdırarak kıyan aynı devlettir. Bu devletin saflarında demokratik müttefikler aramak boşunadır. “Taraf”ını Hrant’ın katillerinin aklayıcılarının yanında belirleyenlerin maskesi çoktan düşmüştür. Hrant’ın gerçek arkadaşları ve dostları bunların yanında durmak bir yana ancak bunlara karşı mücadele edebilir. Hrant’ı savunanlar yaptıklarının arkasında duracaksa Hrant’ın hesabını, Uludere’nin hesabını sormaya devam etmelidir. Cinayetlerin ve katliamların asıl sorumlularının cezalandırılması için mücadele etmelidir.

Hrant Dink’in katledilişinin altıncı yılı, tetiği çekenin ve silahı verenin cezalandırılıp esas katil devletin aklanmasının ise birinci yılı doluyor.

“Delilleri karartma” şüphesiyle öğrencileri, siyasetçileri ve Kürtleri aylarca hatta yıllarca tutuklayarak mahkemeye çıkarmadan demir parmaklıklar ardına koyan devletin itina ile delilleri kararttığı bir davaydı Hrant Dink davası. Katıldığı eylem, attığı bir slogan, evde bulundurduğu bir yayın sebebiyle örgüte yardım ve yataklıktan hapse tıkılan binlerce gencin olduğu yerde bir cinayete yardım ve yataklık yapan polislerin, istihbaratçıların, faşist ve ırkçı siyasetçilerin itinayla korunduğu bir davaydı Hrant Dink davası.

Adaleti katledenlerden adalet beklenen bir davaydı aynı zamanda bu dava. Tabii ki bu beklenti boşunaydı. Tetiği çeken Ogün Samast çocuk mahkemesinde yargılanıp 21 yıl aldı. Azmettirici Yasin Hayal ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldı. Dink’in avukatlarının ısrarla davaya dahil edilmesini talep ettikleri ve ısrarla İçişleri bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmeyen, mahkeme heyeti tarafından kollanan devlet yetkilileri ve faşistler asla unutulmamalı ve unutturulmamalıdır.

Hrant Dink’i makamında MİT görevlileri ile birlikte tehdit eden dönemin İstanbul Vali Muavini Erhan Güngör, dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, dönemin MİT İstanbul Bölge Başkan Yardımcısı Özer Yılmaz, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah isimleri unutulmamalıdır. Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Hrant Dink’i bir Nazi savaş suçlusuna benzetme gafleti ve alçaklığına düşerek, tetikçilere hafifletici nedenler icat ederek yaptığı iğrenç savunma unutulmalıdır. Bu savunmayı yapanların başında duran bakan Davutoğlu sonraki tüm kıvırtmalarına rağmen unutulmamalıdır. Bu isimler teker teker taşıdıkları anlamın ötesinde bir bütün olarak devletin bu cinayette oynadığı rolü ortaya koymaktadırlar. Onlara hiçbir şey olmamıştır. Hatta terfi etmişlerdir. Yani devlet yaptığının arkasında durmuştur.

Eğer Hrant’ı katledenler yaptıklarının arkasında duruyorsa o halde unutmamanın ötesine geçmek gerekiyor demektir. Hrant’ı savunanlar, halkların kardeşliğini savunanlar da yaptıklarının arkasında durmalıdır. Hrant’ı Nazi subayı ile kıyaslayanla BDP’lileri faşistlikle suçlayan aynı siyasettir. Hrant’ı katledenle Uludere’de çocuklara bomba yağdırarak kıyan aynı devlettir. Bu devletin saflarında demokratik müttefikler aramak boşunadır. “Taraf”ını Hrant’ın katillerinin aklayıcılarının yanında belirleyenlerin maskesi çoktan düşmüştür. Hrant’ın gerçek arkadaşları ve dostları bunların yanında durmak bir yana ancak bunlara karşı mücadele edebilir. Hrant’ı savunanlar yaptıklarının arkasında duracaksa Hrant’ın hesabını, Uludere’nin hesabını sormaya devam etmelidir. Cinayetlerin ve katliamların asıl sorumlularının cezalandırılması için mücadele etmelidir.