DİP Bildirisi: Rojava’yı savunmada Kürt halkına destek verelim!

2012 yılı Temmuz ayında Suriye’deki iç savaşın bağrında doğan Kürt özgürlük alanı Rojava (Batı Kürdistan), dört parçaya bölünmüş Kürdistan’daki uzun soluklu ulusal özgürleşme mücadelesi açısından yepyeni bir mevzi oldu. Rojava federal Irak bünyesindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden toprak ve nüfus bakımından daha küçük, üstelik toprağı birbirine bitişik olmayan üç ayrı kantondan oluşan, ayrıca ondan farklı olarak bir petrol zenginliğine sahip olmadığı için ekonomik bakımdan varlık mücadelesi veren bir alandır. Ama halkının kendi kaderini eline almış olması, etnik ve dini ayrım gözetmeksizin bütün halklara özgürlük ve söz hakkı tanıması, onun aşiret geleneklerine karşıt olarak ileri demokratik biçimler yaratmış olması ve kadın kurtuluşuna büyük önem vermesi, belki de en önemlisi emperyalizmin veya yerel bir gücün himayesi altında değil kendi ayakları üzerinde, kendi öz gücü ile yürüyen bir siyasi akımın önderliğinde kurulmuş olması, onu Kürt halkının 21. yüzyılda elde ettiği, şimdilik en önemli mevzi haline getirmektedir.

Devrimci İşçi Partisi, Temmuz 2012’de Rojava oluştuğunda bu yeni gelişmeyi sevinçle karşıladı. 2013 Şubat’ında Rojava temel yasaları kabul edildiğinde ve kantonlar kurulduğunda bu gelişmeyi uzun bir bildiri ile selamladı. O gün yazdıklarımızı bugün tekrar hatırlamak geleceği değerlendirmek bakımından önemlidir.

“Rojava’da kurulan kanton yönetimleri en azından üç bakımdan büyük bir anlam taşımaktadır. Birincisi, bundan sadece yaklaşık on yıl önce Ortadoğu coğrafyasında adını bile söylemesine izin olmayan bir ulusun, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı yolunda atılmış çok önemli bir adım ile karşı karşıyayız. Bu kantonlar sadece Rojava Kürtlerini değil, bütün Kürdistanlıları ilgilendiren bir siyasi varlığın doğmasını müjdelemektedir.

İkincisi, Rojava’da gün yüzünü görmekte olan siyasi yapılanmanın doğum koşulları bunlara, federal Irak çerçevesinde kurulmuş olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden köklü olarak farklı bir siyasi anlam kazandırıyor. Mesud Barzani’nin önderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ortaya çıkışı bu önderliğin ABD’nin Irak’a karşı verdiği emperyalist karakterdeki savaşın savunulmasına yaslanmıştır. O zamandan beri de Barzani yönetimi bu yönelişinin sonucu olarak sadece Güney Kürdistan’ın çıkarlarını savunmuş, Kürt ulusunun bütününün ve Ortadoğu halklarının emperyalizm karşısındaki ortak çıkarlarının savunulması bir yana, bunların her ikisinin de ayrı ayrı karşısında yer almıştır. Oysa Rojava emperyalizmin güdümüne girmeden belirlenen bir yönelişin önderliğinde gerçekleşmiştir. Barzani’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi aynı zamanda aşiret düzeninin hâkim sınıflarının ve yeni doğmakta olan bir burjuvazinin ekonomik hâkimiyetini perçinlemiştir. Oysa Rojava’nın sömürülen ve yoksul halk kitlelerini savunacak ve kalkındıracak bir yola girme potansiyeli mevcuttur. Kısacası, Rojava Kürt dünyasında ve Ortadoğu’da Barzani çizgisine alternatif olabilecek bir tarihi gelişmenin ürünüdür.

Nihayet, konjonktürel olarak Rojava’da demokratik özerk yönetimlerin kurulması, emperyalist dünya düzeninin ve Ortadoğu’da başta Erdoğan hükümeti olmak üzere gerici devletlerin Kürtleri Cenevre II Konferansı’nın eşit haklı bir katılımcısı olarak kabul etmemesine karşı atılmış çok doğru bir adımdır.

Genel siyasi anlamının ötesinde, Rojava’yı Ortadoğu’da ve Kürt halkının bağrında kadınların kurtuluşu yolunda kat ettiği yol bakımından selamlıyoruz. Bütün halkların varlığını tanımak ve onlara mümkün olduğunca eşit haklar tanımak konusundaki duyarlılığını selamlıyoruz. Yeni bir demokratik soluğu Ortadoğu’ya taşıyacak demokratik güvencelerini selamlıyoruz.”

Rojava aynı zamanda Suriye’deki krizde, Beşar Esad’ın Baas rejimine destek vermemekle birlikte emperyalizmin ve onun beslemesi örgütlerin cephesinden uzak durarak uyguladığı “üçüncü çizgi” ile Ortadoğu halkları açısından doğru bir çizgiyi temsil ediyordu.

Bugün, DAİŞ adlı Ali kıran, baş kesen tekfirci örgütün saldırısına karşı Devrimci İşçi Partisi, Rojava halkının ve onun savunma gücü olarak oluşmuş olan YPG/J’nin mücadelesini sonuna kadar destekliyor.

Ne var ki, yukarıda tanımladığımız ve selamladığımız biçimiyle düşünüldüğünde Rojava Ekim ortasından bu yana kopkoyu bir tehdit altındadır. Eylül ayının 10’undan itibaren kendi çıkarları doğrultusunda DAİŞ’e karşı bir koalisyon oluşturarak hava saldırıları başlatan ABD, DAİŞ’in Kobani’ye saldırısının başlamasını izleyen bir aya yakın süre boyunca ciddi bir müdahalede bulunmaktan kaçındıktan, Kobani’nin (Kobanê) iyice sıkışmasını bekledikten sonra, hem DAİŞ güçlerini hava bombardımanıyla durdurmaya yönelmiş, hem de havadan indirme yoluyla Kobani’ye silah ve mühimmat aktarmıştır. Tabii bu desteğin “insani” amaçlı olmadığı çok kısa süre içinde ortaya çıkmıştır. Ortadoğu’da emperyalizmin mutemet adamı olarak iş gören Mesud Barzani yönetimi, o güne kadar sustuktan sonra birdenbire harekete geçerek Duhok’ta bir toplantı düzenlemiş, Tev-Dem’de bir araya gelen PYD’nin önderliğindeki toplumsal güçleri Suriye Kürdistan’ındaki Barzanicilerle (ENKS) birleştirmeye girişmiştir. Emperyalizmin askeri yardımı ile Barzani’nin Rojava’ya el atması tartışılmaz biçimde birbirine bağlıdır. Emperyalizm, verdiği askeri destek karşılığında, Rojava’ya Barzani’yi sokarak, bu ilerici yapıyı Ortadoğu’nun emperyalist düzeninin bir dişlisi haline getirmeye çalışıyor.

Bu amaçla Barzanici örgütler kantonların tasfiyesini talep etmiş, bunlar yerine bir merkezi yönetim kurulmasını savunmuşlardır. Bu amaçla Barzanici örgütler YPG/J sisteminin yerini yeni bir silahlı kuvvetler yapısına bırakmasında ısrar etmiştir. Bu amaçla peşmergenin Kobani’ye sokulması, YPG’nin itirazlarına rağmen kabul ettirilmiştir. Bütün bunlar Rojava’yı tehdit ediyor!

ABD ile Barzani’nin bu manevrası, Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetini çok rahatsız etmiştir. Rojava’yı başından itibaren kendi hegemonya hayalleri için bir tehdit olarak gören AKP hükümeti, kendi yapamadığı kirli işi DAİŞ’ten bekliyor, “Kobani düştü, düşecek” düşünü görerek Rojava’nın büyük bir darbe yiyeceğini ümit ediyordu. Bu gelişme Kobani’nin ayakta kalmasını sağlayarak Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nu bir kez daha ayazda bırakmıştır! Şimdi AKP hükümeti durumu yeniden kendi istediği doğrultuya çevirebilmek için Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) birliklerinin Kobani’nin işgaline katılmasını dayatmıştır. Yukarıda sayılan sorunlara bir de bu katılırsa Rojava’nın geleceği iyice kararıyor. PYD-YPG, ÖSO birliklerini kabul etmemekte bu yüzden uzun süre haklı olarak diretti. Peşmergenin sayısının düşürülmesini sağlamaya çalıştı. Kantonların tasfiyesine karşı direniyor. YPG’yi Rojava’nın silahlı gücü olarak savunuyor.

Rojava’yı DAİŞ’e karşı savunmak yetmez. ABD ile DAİŞ arasındaki savaş bir teröristler düellosudur. Rojava kendini ayakta tutmak için çeşitli anlarda değişik işbirliklerine başvurabilir. Ama ABD ile Barzani’nin Rojava’nın ilerici karakterini bütünüyle ortadan kaldıracak manevralarına karşı da mücadele edilmesi gerekir.

Devrimci İşçi Partisi, en başta kendi ülkesinin hâkim sınıflarının temsilcisi olan AKP hükümetine karşı mücadele ederek, işçi sınıfını ve onun müttefiklerini hükümetin karşısında bir güç olarak örgütlemeye çalışarak Rojava’nın ayakta kalmasına destek olmaya çalışacaktır. Ayrıca, Kobani serhildanının Kürt emekçi ve yoksul halkında ve en çok gençliğinde varlığını ortaya koyduğu devrimci dinamiğe Türkiye’nin Batısından olumlu bir yanıt verilmesi için elinden geleni yapacaktır. Gezi’nin “çapulcu”larına, Kürt hareketinin ve halkının bugün Ortadoğu’da tekfirciliğin en kararlı karşıtı olduğunu ve laikliği en güçlü biçimde onların savunabileceğini, bu yüzden Kürt halkının “çapulcu”ların kardeşi olduğunu anlatmaya çalışacaktır. İşçi sınıfını kapitalizmin vahşi saldırılarına karşı mücadele içinde örgütlerken Kürt halkının mücadelesinin işçilerin ve emekçilerin dostu olduğunu izah edecektir.

Buna paralel olarak DİP enternasyonalist görevlerini bir kenara bırakmaksızın Rojava’nın DAİŞ tarafından ele geçirilmesine karşı Kobani halkına elinden gelen desteği verecek, ama aynı zamanda ABD, Türkiye’de AKP hükümeti ve Barzani’nin Rojava’yı askeri yöntemlerle değil, yumuşak yöntemlerle ve siyaset yoluyla tasfiyesine karşı mücadele eden Kürt halkı ve gençliğinin yanında yer alacaktır. DİP, kurulmuş olan kanton sisteminin bazı sorunlar taşıdığı kanısında olsa da, bugün kanton sisteminin gerici Barzanici güçlerce tasfiye çabası karşısında bu sistemin bir ikili iktidar olanağı olarak savunulmasını destekleyecektir.

Devrimci İşçi Partisi, PYD-YPG’nin ÖSO’nun Kobani’ye sokulması projesine karşı ileri sürdüğü “ÖSO DAİŞ’e karşı bir ikinci cephe açsın” talebini desteklemekle kalmıyor. Daha önce ileri sürdüğümüz öneriyi tekrarlıyoruz: HPG ile peşmergenin gerçekten yurtsever güçleri el ele Cizire (Cizîre) kantonundan DAİŞ’e karşı bir yeni cephe açsın! İki, üç, çok sayıda cephe açmak için ileri!

 

AKP hükümeti DAİŞ’i el altından desteklemeye son versin!

DAİŞ’in kaçak petrolünün Türkiye’de pazarlanması engellensin!

Türkiye bütün dünyadan ve kendi topraklarından DAİŞ’e asker yazılması amacıyla topraklarının kullanılmasını engellesin!

Jandarma İstihbarat ve MİT’in Suriye’ye sözde insani yardım götüren TIR’lar konusundaki raporları açıklansın!

ÖSO güçleri Kobani’den dışarı!

Kobani’nin işgale değil, silah ve mühimmat desteğine ihtiyacı var. Peşmerge değil, askeri malzeme yardımı!

Kobani’nin ordusu YPG/J’dir, ondan elinizi çekin!

Kanton sistemi Rojava halkının mevzisidir, dokunmayın!

İki, üç, daha fazla cephe! HPG’nin DAİŞ’le savaşması önündeki engelleri kaldırın!

Yaşasın Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı!

Yaşasın Ortadoğu Sosyalist Federasyonu!

Devrimci İşçi Partisi