Barış ve siyasi çözüm için işçi sınıfını kazanmak

 

Yıllar içinde Türkiye sosyalist hareketinde çok yaygın şekilde paylaşılan bir kanı oluştu. Bu kanıya göre, Türkiye sosyalist hareketinin başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halk kesimleri üzerinde etkisinin az olmasının başlıca sebebi Kürt sorunudur. Bu kanının oluşmasındaki esas etken tabii ki devletin uyguladığı politikalar. Bir yandan savaş sürerken, bir yandan da iktidarlar tüm muhalif hareketlere PKK’lı, terörist ve benzeri yaftalar yapıştırarak toplumda bilinçli olarak pompaladıkları ırkçılığı ve milliyetçiliği tüm işçi ve emekçi hareketini sindirmek için kullandı.

Kimler suçlanmadı ki PKK’lı olmakla… MHP etkisindeki Türkiye Kamu-Sen’in başlıca örgütlenme faaliyeti KESK’lileri PKK’lı olmakla suçlamaktı. Ama sadece KESK değil, DİSK’e bağlı sendikalar da bir fabrikada örgütlenmek mi istedi, hemen patron “bunlar PKK’lı” propagandasına sarılıverir. Tekel işçileri bile PKK’lı olmakla suçlanmıştır. Kürt hareketine en uzak sol çevrelerin basın açıklamalarına “kahrolsun PKK” sloganlarıyla saldırtılan güruhları biliyoruz. En son Samsun’da TKP binasına yapılan saldırılar bunun tipik bir örneği. Sadece saldırılar değil, sosyalistler örgütlenme faaliyetlerinde hep milliyetçi propagandanın etkisindeki muhataplarının Kürt sorunuyla ilgili zorlayıcı sorularına muhatap oldular. Bunaldılar. 

İki uç: Ulusalcılık ve kuyrukçuluk

Bu durum sosyalist hareketi iki uca savurdu. Biri sosyal şovenizm diyebileceğimiz, kitlelerin milliyetçi önyargılarına uyarlanmış CHP’nin solunda bir yurtsever çizgi, diğeri de Kürt hareketinin orantısız büyüklükteki gücünün de etkisiyle kuyrukçuluk çizgisi. Biri önünde engel olarak gördüğü Kürt sorunundan kaçarken Kürtlerden ve tabii ki Kürt emekçilerinden de uzaklaştı.  Diğer uç ise bir kendine bir Kürt hareketine baktı ve zaaflarını güçlü Kürt hareketinin kuyruğuna takılarak kapatmaya çalıştı. Ama sonuç ortada: Kürtlerden kaçarak da Kürtlerin kuyruğuna takılarak da herhangi bir sonuç elde edemedi sosyalistler. Hâlâ sosyalistlerin işçi sınıfı içindeki konumu içler acısı. 

Oysa sorun çok basitti. Sosyalistler görevlerini ihmal ettiler. İşçi sınıfına gitmediler. Gitselerdi sınıf mücadelesinin milliyetçi önyargıları yerle bir eden tek panzehir olduğunu görürlerdi. Biz DİP olarak yaptığımız sınıf çalışmasında Kürt sorunundan ve Kürt hareketinden daha çok sendikal bürokrasinin engelleriyle karşılaşıyoruz. Bizim özel çalışmalarımızdan genele gidelim. Mesela, Tekel işçisinin kahramanca direnişi Trabzonlu işçilerle Diyarbakırlılar birbirine düştü diye mi zafere ulaşamadı. Yoksa sendika bürokrasisinin ihaneti yüzünden mi? KESK sizce içinde Kürtler var diye mi üye kaybediyor yoksa sendikacılığın asgari gerekliliklerini yerine getiremediği için mi?

Biraz zahmetlidir işçilere gitmek ama tek yoldur.  Sadece bu dikenli yolun sonu sosyalizme çıkar. Oysa bu yoldan yürümeyenlerin istikameti hep ya CHP’ye ya da diğer yanda Kürt hareketinin eteklerine çıktı. Hepsi de işçiden uzak en iyi durumda sendika bürokratlarına yakın oldular. Esas sorun buydu ve hâlâ da bu. Büyük politika merakıyla oyalandılar, sınıf politikasına burun kıvırdılar ve meydanı devletin milliyetçi propagandasına bıraktılar.

Bölgeleri değil sınıfı kazanmak

HDK son olarak milliyetçi önyargıların yoğun olduğu bölgeleri kazanmak üzere hamle yaptı. Hamle anlamlıydı anlamlı olmasına ama biraz da umutsuzdu ve başarısız oldu. İşçi sınıfını kazanmak yerine bölgeleri kazanmaya çalışmak gibi bir yanlış içine düştüler. Vebali sosyalistlerin boynunadır. Kürt sorunu bitse de CHP ile gönül rahatlığı ile kucaklaşalım diyenler için Sinop ve Samsun’dan sonra iki yol var: ya bu duyguya sarılıp Kürtlerden daha da uzaklaşacaklar ya da işçiye gerçeği, yani Kürt halkının haklı olduğunu anlatacaklar, ulusların ve dillerin tam eşitliğini savunacaklar. HDK’daki sosyalistler de ya kuyrukçuluğa devam edecek, işçilerle ilgili soru önergeleri ve basın açıklamalarıyla yetinecekler ya da sınıfa sınıfın diliyle ve sınıfın çıkarlarını esas alan bir politikayla gitmeyi yeniden gündemlerine alacaklar.

Bu tablo katiyen değiştirilemez değildir. Bölgeleri değil ama işçi sınıfını kazanmaya çalışmak tek gerçekçi ve doğru yoldur. Barış ve siyasi çözüm için bir işçi sınıfı inisiyatifi oluşturmak için elbirliği edilmelidir. Geç kalmış değiliz.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2013 tarihli 41. sayısında yayınlanmıştır.