Açık çek intihardır!

İmralı süreci diye anılan ve bugünlerde gerçekten müzakere karakteri kazanmaya başlayan süreçte, Kürt hareketinin en azından bazı unsurları Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetine masada kıyasıya tartışılacak bir muhatap olarak değil, bir müttefik olarak bakmaya yatkın olduklarını açıkça ortaya koydular. Bu tavır Türkiye ve Ortadoğu işçi ve emekçileri açısından kabul edilemez bir nitelik taşımakla kalmıyor; Kürt halkının çıkarları açısından da son derecede tehlikelidir. Tayyip Erdoğan’a verilecek böyle bir açık çek intihar anlamı taşır.

Hükümet açısından İmralı sürecinin nihai amacı tartışmasız biçimde açıktır: Türkiye burjuvazisinin Musul-Kerkük düşünü gerçekleştirmeye yöneldiği bu dönemde yolu açmak için adımlar atmak. Ama yolu açma bakımından en az üç farklı olasılık var. Muhtemelen hükümetin kendisi bile sonuçta bu üç olasılıktan hangisini seçeceğini şimdilik bilmemektedir. Gelişmelere göre, stratejik üstünlük kazanacağını hissettiği ölçüde ilerleyecek, sürecin kendi aleyhine dönmesi halinde ise başka yollara sapacak, ama bu süreçten siyasi fayda elde etmeye bakacaktır.

1. Senaryo: Oyalama ve vurma

Hükümet bu süreci, CHP ve MHP’yi anayasa konusunda sıkıştırmak, BDP’yi onlara karşı bir koz olarak oynamak, PKK’nin eylemlerini uzunca bir süre için durdurmak, böylece başkanlık seçimlerine kadar mümkün olduğunca istikrarı korumak ve zaman kazanmak, kendisinden uzaklaşmaya başlayan Kürt tabanını yeniden kazanmak için başlatmış olabilir. Süreç yarım kalınca da, Kürt halkına dönüp “ben denedim, ama karşı tarafın gözünü kan bürümüş” diyecektir. Başkanlık seçimlerinden sonra da, uluslararası koşullar izin verdiği ölçüde, Roboski ve Paris katliamlarının işaret ettiği Sri Lanka çözümüne dönebilir.

2. Senaryo: PKK’yi çözme

Hükümet, Kandil’deki PKK önderliğini Norveç’e yollayıp, Öcalan’a İmralı adası üzerinde “ev hapsi” ve/veya ziyaret olanağı sağlayıp, Avrupa Konseyi Yerel Yönetim Şartı konusundaki çekinceleri de kaldırarak, Kürt sorununun çözümüne dair neredeyse hiç adım atmadan PKK’yi silahsızlandırmak istemektedir. Bu gelişme sonunda Kürdistan içeride koruculara ve JİTEM’e, dışarıda Barzani’ye teslim edilmiş olacaktır. Silah onlarda olacağından orta vadede siyasi hâkimiyet de onlara geçecektir. Erdoğan’ın bir tek Kürtlerle birlikte anayasa referandumuna gitmesi, muhtemelen Türk şovenizminin kışkırtılması yoluyla yenilgi ile sonuçlanacağı için, müzakerelerin varabileceği en ileri nokta bu görünüyor.

3. Senaryo: Başkanlığa destek karşılığında Kürtlere bazı haklar

Buna rağmen, Kürt tarafında bazen umulduğu gibi, hükümetin tavrının Kürt halkının bazı haklarını tanımak olduğunu varsayalım. Kürtlerin anayasal vatandaşlık denen maddeyi, hatta şimdiden vazgeçilmekte olan demokratik özerkliği elde ettiğini düşünelim. Bu en ileri senaryoda bile Kürt hareketinin Erdoğan’ın başkanlığına destek vermesi intihardır. Bunu iki ayrı olasılık çerçevesinde anlatabiliriz. Şayet referandum, kuvvetle muhtemel olduğu gibi, yenilgiyle biterse, Erdoğan’la yapılan tüm pazarlık ve anlaşmalar Erdoğan’la birlikte sil baştan olur. AKP referanduma sınıf düşmanı maddeler yerleştireceği için Erdoğan’ın yenilmesi Türk ve Kürt işçi ve emekçilerini yakınlaştırmaz, tersine uzaklaştırır. Kürt hareketinin tecrit olmasına neden olur.

Buna karşılık, referandumda zafer olduğunu hayal etsek bile, bunun orta vadede sonuçları şöyle olacaktır:

●     Kürtler Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye burjuvazisinin çıkarları uğruna Ortadoğu’da vb. girişeceği maceralarda asker olarak (Türk işçi ve köylüsüyle birlikte) ölecektir. Yani bir savaş bitecek, sayısız başka savaş başlayacaktır!

●     Türkiye Musul-Kerkük petrollerini fethetmek amacıyla Güney Kürdistan’ı gayriresmi sömürge (yarı-sömürge) haline getirecek, böylece Kürdistan yine tutsak kalacaktır.

●     Barzani silahlı bir güç olarak yarı-sömürge Kürdistan’da siyasi üstünlüğü ele geçirecek, AKP ile birlikte emperyalizme hizmete devam edecektir.

●     Büyük Depresyon (dünya ekonomik krizi) koşullarında Kürt hareketi AKP hükümetince işçi sınıfına saldırıda  “toplumsal barış” adı altında tarafsızlaştırılacak, hatta bu saldırıya yedek kuvvet haline getirilecektir.

Hevallerimiz bu züle razı olmayacaktır! 

İmralı süreci Kerkük petrolleri için… Peki, ne yapmalı?

Şerlok Holmes’ler çoğaldı. Özellikle “ulusalcılar” hükümetin İmralı sürecini Barzani ile ittifak içinde Güney Kürdistan’ın petrollerinden yararlanmak için başlattığını bir dedektif keskinliğiyle kavradı! Bunun üzerinde tepinip duruyorlar. Akıllarınca bu ısrar, hem AKP’yi, hem Kürt hareketini kitleler gözünde teşhir edecek. Kendileri de böylelikle emellerine erişecekler.

Yalnız o emel ne acaba? Özellikle ilerici geçinen “ulusalcılar”, anladık, Kürt hareketini ABD’nin, Barzani’nin, İslamcılığın yanında göstererek aşağılamak istiyorlar.Böylece kendi Türk milliyetçiliklerini sözde haklı göstermek istiyorlar. Tamam. Ama bir barış ve siyasi çözüm ufukta görünmüşken ne yapmalı? Bırakın, Şerlok Holmes’liği, “ne yapmalı?” sorusuna cevap verin!

Hükümete hitaben, “barış görüşmelerini derhal kesin, savaşın!” diyebiliyor musunuz mesela? “PKK terör örgütünü Sri Lanka’da yapıldığı gibi binlerce sivilin hayatı pahasına bile olsa askeri olarak bitirin!” Böyle diyebiliyor musunuz?

Ya da Kürtlere dönüp “Erdoğan sizi kandırıyor, kanmayın” diyorsanız, daha iyisini önerin. Barzani’ye teslim olmalarını engelleyin. Bunların hiçbirini yapamıyorsanız, cevabımız şu olur: “it ürür, kervan yürür!”

Ne yapmalı?

Devrimci İşçi Partisi, bugünkü korodan farklı olarak “Kerkük petrolleri”ni keşfedeli çok oluyor. Ta 1990’lı yıllardaki İkinci Cumhuriyet programından itibaren bunu gündemde tuttu. Daha önemlisi, 2009’daki “açılım” esnasında solda herkes barış havarisi kesilmişken, bunun gerçekte “Musul-Kerkük açılımı” olduğunu, Türk devletinin Barzani’ye açılıyor olduğunu, PKK’yi ise tasfiye etmeye çalıştığını en başından ısrarla savundu.

Şimdi de daha ilk günden AKP hükümetinin başlattığı bu sürecin ya oyalamaya, ya da tasfiyeye yönelik olduğunu ifade etti. Ama kendi milliyetçiliklerini meşrulaştırmaktan gayrı burnunun ucunu göremeyen “ulusalcılar”dan farklı olarak, “işçi-köylü gençlerin ölümü devam etsin!” denemeyeceğini biliyor. Kürt sorununda barış ve siyasi çözümün yolu bu değilse, başka yol önermek gerektiğinin bilincinde.

Biz Musul-Kerkük açılımına karşı Tekel açılımını öneriyoruz. Barış ve siyasi çözüm için işçi sınıfının inisiyatif almasını öneriyoruz. Bu tür bir inisiyatifin üzerinde yükseleceği esaslar şöyle olacaktır.

●      Kürt halkına Türk halkı ile eşitlik. Türklerin sahip olduğu bütün haklar Kürtlere de sağlansın!

●      Kürt sorununu bölgenin emekçi halkları çözecektir. Emperyalist müdahaleye, emperyalizme destek politikalarına hayır! Kürt sorunu Barzani’ye bırakılamaz.

●      Kürt halkı Türkiye işçi sınıfının ve köylülüğünün en yoksul katmanlarını oluşturur. Kürt halkının hakları, işçi, köylü ve emekçilerin daha fazla sömürülmesi ve yoksullaştırılması için kullanılamaz!

İşçi hareketinin bu kadar basit, bu kadar yalın esaslarda birleşen unsurları, Barış ve Siyasi Çözüm İçin İşçi Sınıfı İnisiyatifi kurarak harekete geçmelidir. Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Gerçek diyor ki:

●      Barış istiyorsanız, Roboski’nin sorumlularını açıklayın, hesabını sorun!

●      “Hem konuş, hem öldür!” politikası, barış politikası değildir, zorla teslim alma politikasıdır. Paris suikastını açıklığa kavuşturun! Egemen Bağış İçişleri Bakanı değildir. Fransız İçişleri Bakanlığı ile ne konuştuğunu açıklayın!

●      Tutsak müzakereci olmaz. Öcalan’a hareket ve temas özgürlüğü!

●      Barış müzakeresinde karşı tarafın müzakerecilerini belirleme hakkı olamaz. BDP’ye kendi müzakerecilerini seçme hakkı!

●      Bir tutsak on bin tutsak yapıldı. KCK taarruzu devam ederken barış yürümez. Bütün KCK tutukluları koşulsuz salıverilsin!

●      PKK gerillalarının sınır dışına çıkışı bölgede JİTEM ve korucu terörü yaratır. Koruculuk derhal kaldırılsın!

●      Rojava’dan paralı askerlerinizi çekin! Rojava müzakere masasında piyon değildir!

●      Tekel açılımı türü bir gerçek barış girişimi yaratmak amacıyla Barış ve Siyasi Çözüm İçin İşçi Sınıfı İnisiyatifi gerek!

●      Kürt halkına kendi kendini yönetebileceği özgür bir statü!

●      Özgür statünün de güvenliğe ihtiyacı var. Barzani’yi Kürdistan’da tek silahlı güç olarak bırakan çözümlere hayır!

●      Kürtlerle barış, ABD’yle savaş!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2013 tarihli 41. sayısında yayınlanmıştır.