Nice yıllara Dördüncü Enternasyonal!

2013, IV. Enternasyonal’in kuruluşunun 75. yıldönümü. Tarihin gördüğü en büyük komünist işçi devriminin, Rusya’da yaşanan 1917 Ekim devriminin ürünü olarak kurulan Üçüncü Enternasyonal, Sovyetler Birliği’nin başına çöken bürokrasi tarafından yozlaştırıldığında, devrimin iki büyük önderinden Lev Trotskiy ve arkadaşları, 1938 yılında Sosyalist Devrimin Dünya Partisi olarak IV. Enternasyonal’i kurdu. Devrimci İşçi Partisi (DİP) ve desteklediği uluslararası devrimci örgüt Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu (DEYK/CRFI) 2013 yılı içinde IV. Enternasyonal’in işçi sınıfı ve genç kuşaklar için önemini anlatmak amacıyla bir dizi etkinlik gerçekleştirecek. Gerçek gazetesi de olanaklarının elverdiğince IV. Enternasyonal’i ve enternasyonalizmi tanıtmaya çalışacak.

IV. Enternasyonal’in 21. yüzyılın başında işçi sınıfının mücadelesinin ve sosyalizmin çıkarları açısından ne kadar önemli olduğunu anlamak için her şeyden önce tarihe bakmak gerekir. Modern kapitalizmin yükselişi ile birlikte bir sosyal sınıf olarak tarih sahnesine çıkalı beri, işçi sınıfı neredeyse başlangıçtan itibaren uluslararası düzeyde örgütlenme yönünde doğal bir eğilim göstermiştir. İşçi sınıfının, 1864’te kurulan ve “Uluslararası İşçi Birliği” adını taşıyan ilk “dünya partisi”, yani I. Enternasyonal, çeşitli ülkelerin sendikacıları, işçi sınıfı önderleri, sosyalistleri ve anarşistleri tarafından hep birlikte kurulmuştur. Bugün fikirleriyle dünya sosyalist hareketine yol gösteren Karl Marx’ın bu örgütün kurulmasında da, var olduğu sürece yürütülmesinde de çok büyük bir rolü olduğu ortadadır. Marx, Komünist Manifesto’yu “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” diye bitirmişti. Bütün politikasını burjuvazinin ulusçuluğuna karşı proleter enternasyonalizmi üzerinde inşa etmişti. Ama bütün ülkelerin işçi sınıfı önderleri bu fikre yatkın olmasaydı, Marx henüz sınırlı sayıda olan kendi taraftarlarıyla bu işi gerçekleştiremezdi. Nitekim, I. Enternasyonal ideolojik ve programatik açıdan çok farklı akımları bağrında birleştirmiş olduğu için, sonu bu akımlar arasında çekişme dolayısıyla gelen bir örgüttü.

I. Enternasyonal’in 1876’da lağvedilmesinden sonra işçi sınıfının siyasi örgütlenmesi bir süre boyunca ulusal ölçekte sürdürülmüşse de, bir “dünya partisi” fikri kısa süre içinde yeniden gündeme gelmiştir. Bunun sonucu olarak, Marx’ın yakın çalışma arkadaşı Friedrich Engels’in de katkılarıyla, 1889 yılında II. Enternasyonal kurulmuştur. Yüz binlerce üyeye sahip olan, milyonlarca oy alan partilerin birliği olarak II. Enternasyonal kapitalistler için büyük tehlike arz ediyordu. Üstelik bu örgüt, I. Enternasyonal’den farklı olarak resmi programı itibariyle Marksistti. Ama işçi hareketinin baş belası işçi aristokrasisi ve işçi bürokrasisi, II. Enternasyonal’in içinde kapitalist düzenle barış sağlamak gerektiğini savunan bir sağ kanadın gittikçe güçlenmesine yol açmıştır. I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde, kapitalist düzenle barışın farklı ülkelerin işçilerinin birbirlerini boğazlaması anlamına geldiği ortaya çıkmıştır: II. Enternasyonal’in partilerinin her biri kendi burjuvazisinin yanında savaşa girmiş, böylece örgüt işçi sınıfını uluslararası alanda sınıf çizgileri temelinde birleştiren bir örgüt olmaktan çıkmıştır.

Komintern

Uluslararası işçi sınıfı, çeyrek yüzyıllık bir çabanın ürünü olarak inşa edilmiş olan dünya partisini yitirmiş oluyordu. Elbette başta Rusya’daki Bolşevik Parti olmak üzere, savaşa karşı gerçekten enternasyonalist bir tavır almış olan odaklar vardı. Ama bunlar son derecede küçük bir azınlık olarak kalmıştı. İmdada 1917 Ekim devrimi yetişti. Bu devrimin rüzgârı, uluslararası işçi hareketinde Marksist enternasyonalizmin yeniden canlanmasını olanaklı kıldı. Halis Marksistler için enternasyonalizmin ne kadar önemli olduğunun en çarpıcı kanıtı, Ekim devriminin önderleri Lenin’in ve Trotskiy’in ülke bir iç savaşın ve açlığın pençesinde kıvranırken her şeyi bir yana koyarak yeni bir “dünya partisi” kurmak üzere kolları sıvamış olmalarıdır. Ekim devriminin ardından iki yıl geçmemişti ki, III. Enternasyonal’in (ya da öteki adıyla Komünist Enternasyonal’in, kısaca Komintern’in) ilk kongresi 1919 yılında toplandı.

Komintern’i ötekilerden ayıran çok önemli bir yanı, uluslararası işçi hareketinde reformist ve milliyetçi bir akımın doğmuş olması gerçeğinin derslerini çıkararak, devrimci bir programı bayrağına sıkı bir biçimde yazmış olmasıdır. Komintern, burjuvaziyle uzlaşmaz bir program temelinde kurulmuştu. Bu bakımdan, sadece sosyalizmden sendikalizme ve anarşizme çok çeşitli akımları bir araya getiren I. Enternasyonal’den ayrılmıyordu. İdeolojik olarak Marksizme bağlı olan ama içinde Marksizmi işçi aristokrasisi ve bürokrasisinin çıkarları doğrultusunda burjuvazinin görüşleriyle uzlaştıran II. Entrnasyonal’den de farklı idi. Lenin’in deyimiyle bu yeni program devrimci Marksizm idi.

IV. Enternasyonal

Ekim devriminin ürünü Sovyet toplumunda, devrim ertesinde, yeni bir sosyal katman olan bürokrasi adım adım güçlenmeye başladı. Lenin’in 1924’te ölümünden sonra Sovyetler Birliği bu yeni katmanın, yani bürokrasinin pençesine düşüyordu. Bürokrasi, kurulmuş olan yeni düzenin çatlaklarından yararlanarak ayrıcalıklarını pekiştiriyor, bir yokluk toplumunda bolluk içinde yaşıyor, Stalin ve etrafındaki kadro tarafından güçlendirilen bürokratik diktatörlük sayesinde de iktidarını koruyordu. Uluslararası alanda bürokrasinin çıkarı emperyalizmle barışmak, kendi çıkarlarına dokunulmadığı sürece dünya devrimi gibi “maceralardan” uzak durmaktı. Bu yüzden de Bolşevik Partisi’ni kendi partisi haline getirdiği gibi, Komintern’i de kendi dış politikasının aracı yaptı. Sonunda 1943’te ebediyen dirilmemek üzere gömdü.

İşte Ekim devriminin iki büyük önderinden biri, iç savaşı kazanan Kızıl Ordu’nun mimarı ve komutanı Lev Trotskiy devrimin, işçi sınıfının ve Marksizmin hedeflerine sadık kaldığı içindir ki, kendi etrafında toplanan çeşitli ülkelerin devrimcileriyle birlikte 1938’de IV. Enternasyonal’i kurdu. IV. Enternasyonal, Stalinizme karşı kurulmamıştır. IV. Enternasyonal emperyalist kapitalizmin dünya çapındaki hâkimiyetine son verme savaşında, yani dünya devrimi mücadelesinde uluslararası işçi sınıfına bir dünya partisi gerektiği bilinciyle bu tür bir partinin inşası yolundaki ilk adım olarak kurulmuştur. Yani hedefi kapitalizmi dünya çapında yıkmaktır. Stalinizm de, her türden reformizm de, işçi sınıfının saflarında yenilgiye uğratılması gereken, mücadelenin geleceği için zararlı siyasi akımlar olarak girer IV. Enternasyonal’in gündemine. Nasıl ki Komintern ilk kuruluş döneminde kendini reformizmden ve milliyetçilikten ayırmaya çalışmıştır, IV. Enternasyonal de kendini hem bu akımlardan hem de bürokrasinin ideolojisi ve programı olan “milli komünizm”den ayırır.

IV. Enternasyonal’in kurulmasının ne kadar önemli ve doğru bir tarihi adım olduğu, Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa’daki rejimlerin çöküşü sonrasında iyice anlaşıldı. Dünya çapında ve tek tek ülkelerde işçi hareketi içinde ve solda liberalizm aldı yürüdü. Enternasyonalist ve devrimci bir Marksizmi sadece IV. Enternasyonal’in çizgisinden ayrılmayan siyasi akımlar ısrarla savundular. Bugün, uluslararası alanda devrimci sosyalist akımlar için başlangıç noktası IV. Enternasyonal’in sağladığı noktadır. Devrimci Marksizm o damardan yürüyecek ve bütün ülkelerin işçilerini yeniden sosyalizm yolunda birleştirecektir.

Nice yıllara IV. Enternasyonal! Nice yıllara proletaryanın dünya partisi!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2013 tarihli 40. sayısında yayınlanmıştır.