Lenin’in yaramaz Latin torunu: Che Guevara

Che Lenin

50 yıl! Che Guevara’nın CIA destekli Bolivya ordusunca yakalanıp 9 Ekim 1967’de yargısız infazla öldürülmesinden bu yana tam yarım yüzyıl geçmiş! Bizim gibi Marksizme ve komünizme 1968 dolaylarında gelen kuşağın devrimci düşlerini canlandıran kahramandı o. Ölümü bir yenilgi gibi görünüyordu, ama canlı Che olarak emperyalist kapitalizm için tehlike olmaktan çıktıktan sonra da, neredeyse bir devrimci aziz gibi, o kahraman eylemiyle on binlerce, yüz binlerce insanın devrimcileşmesine katkıda bulundu. Ölümüyle bile dünya kapitalizminin başına bela oldu. Latin Amerika’dan Sri Lanka’ya, Türkiye’den Afrika’ya, Filistin’den  yanlış toprakta olsa da hatta Avrupa’ya, nice Deniz’ler, Mahir’ler, İbo’ların isyanını ateşledi, her bir ülkede böylece yerlileşti, bir başka kuşak devrimciye örnek oluşturdu.

Ne yazık ki çoğunluk onu yanlış anladı. Onun esas devrimci mirasının ne olduğu tam kavranamadı. Onu sadece emperyalizme karşı elde silah bir askeri strateji temelinde çarpışan bir kahraman olarak tanıdı devrimciler. Küba’nın “ya vatan ya ölüm” sloganı ile birlikte alınınca sadece ulusal kurtuluş için çarpıştığı bile sanıldı. “Ya sosyalist devrim, ya devrimin karikatürü” dediği unutuldu. Sovyetler Birliği ile Çin’i bürokratikleşmekle, tutuculaşmakla, dünyanın başka yerlerinde devrimci mücadeleleri emperyalizm karşısında yalnız bırakmakla suçladığı unutuldu. O bürokratların yöntemine karşıt olarak, Küba’da, piyasa yöntemlerine, işletme kârlılığına ve maddi özendiricilere değil, Yeni İnsan’ın yaratılmasına dayanan başka bir sosyalizm kurmak için uzun bir ideolojik ve politik mücadele vermiş olduğu unutuldu. Bunun sadece teorisini yapmadığı, o Yeni İnsan’ın en somut örneği olarak bir devletin yöneticiliğinden, ekonomi bakanlığından, Merkez Bankası başkanlığından, bütün ayrıcalıklardan koparak yeniden devrim dağlarına döndüğü, yani işçi devletlerinde bürokratikleşmeye karşı pratik bir manifesto yazdığı unutuldu.

Ama en önemlisi, Che’nin dünya devrimi fikrinin bir savaşçısı olduğu gizlendi. Kendi “tek ülkede sosyalizm” safsatalarını Lenin’in “dünya devrimi” fikrini Trotskiy’e atfederek ayakta tutmaya çalışanlar, bu yüzden Che’ye de “Troçkist” dediler. Che Guevara Lenin ve Trotskiy’in önderliğindeki Bolşevikler sonrasında dünya devrimini bir işçi devletinin gücüne dayanarak yaymaya çalışan ilk devrimcidir.

Devrimci Küba devletinin istihbarat örgütünün gizli bir servisinde Che ve devrime adanmış yardımcıları devrimi Latin Amerika’ya ve dünyanın başka kıtalarına taşımak için planlı bir faaliyet yürütmüş, birçok ülkede gerilla savaşlarına destek olmuşlardır. Devrimci Küba devleti ilk andan itibaren Asya, Afrika ve Latin Amerika devrimcilerini ve yeni yaşanmış sömürge karşıtı ve sosyalist devrimlerin ürünü olan genç ilerici devletleri bir araya getiren Tricontinental’i (Üç Kıta örgütü) kurarak Komintern’den beri ilk kez devrimci rejimleri de içeren bir Enternasyonal’in ilk alçakgönüllü adımını atmıştır. Elbette bu faaliyet çelişkiler içinde yürüyordu. Hareket bürokrasinin karşısında tutarlı bir devrimci Marksist vizyona sahip değildi. Küba küçük bir tek ürün (şeker kamışı) devletiydi. Sovyet ve Çin devleri dünya hareketinde büyük ekonomik ve politik güce sahipti. Ama Tricontinental’e, Enternasyonal’e giden yolda yanlışlarla dolu bir emekleme aşaması olarak bakmayan, yaşayan mücadelelerden hiçbir şey öğrenemez.

En önemlisi, Che 1965’te Kongo’da, 1966-67’de ise Bolivya’da kendisi fiilen gerilla savaşlarına önderlik etmiştir. Latin Amerika’nın Paris’i Buenos Aires’te büyüyen, astım hastası bu Arjantinli tıp doktorunun tropik Küba dağlarından sonra Afrika cangılında, And Dağları’nın nemli zirvelerinde ne işi vardı? İşi dünya devrimiydi! Kongo Afrika’nın, Bolivya Güney Amerika’nın tam yüreğindeydi, her ikisi de kıta ölçeğinde stratejik birer konuma sahipti. Che savaşı tek tek ülkelere değil, kıtaların bütününe ve dünyaya yaymaya gelmişti.

Bütün bu çabada Fidel de Che’nin yanındaydı. “Jefe máximo” (baş önder) olarak onun onayı olmadan Küba devleti dünya devrimini finanse eder, devlet görevlilerini başka iklimlerde savaşmaya yollar mıydı? Fidel, Che’ye inanmıştı. Marksist olduktan sonra bir de dünya devrimcisi olmuştu. Ama bu sadece 1968’e kadar sürdü. Sovyetler Birliği’nin 1968’de Çekoslovakya’yı askeriyle işgal etmesi karşısında bir hafta boyunca dili tutuldu, sonra kaderini bu devletin başına çöreklenmiş bürokrasiye bağlamaya karar verdi. Dünya devriminden koptu. Emperyalizm 1967’de Che’yi öldürerek Fidel’in de bürokrasi tarafından evcilleştirilmesinin yolunu döşemiş oldu. En önemli kazanımlarından biri budur.

Öyleyse Che, iki-üç kuşak öteden Lenin’in başka bir iklimde doğan torunudur. Onun gibi dünya devrimcisidir. Gerçek bir devrimci Marksist’tir. Ama yaramaz bir torun. Küba’da özel koşullarda kazanan gerilla savaşını, “foko”yu, bir strateji düzeyine yükseltmiş, Lenin’in işçi sınıfının içinde, onu eğiterek, onu adım adım devrime hazırlayarak silahlı ayaklanmaya en son devrimci aşamada geçmeye dayanan stratejisini terk etmiştir. Devrimci partiyi önemsizleştirmiş, parti inşasını kahraman bir askeri öncünün işi tamamlamasının, devrimin sonrasına ertelemiştir.

Neden? Çünkü bürokrasi 1930’lu yıllardan itibaren devrimci mirasta bir kopukluk yaratmıştı. Onun dünya çapındaki sözde “komünist” partileri Leninist partinin karikatürüydü. Has devrimci bu partilere bakınca ikrahtan başka ne duyabilir?

Sovyet bürokrasisinin uşağı Bolivya Komünist Partisi Che ülkeye geldiğinde ikili oynamış, ona yaptığı vaadleri yerine getirmeyerek ölümüne giden yolun döşenmesine katkıda bulunmuştu. Che’nin hatası bütün dünyaya yayılmış bu devasa karşı devrimci aygıttan bütünüyle kopmamış olmasıydı. Ömrü el vermedi. 39 yaşında Bolivya’nın La Higuera köyünde CIA ajanlarının gözetiminde öldürüldüğünde çantasında Trotskiy’in Rus Devriminin Tarihi vardı! Ama zamanı kalmamıştı.

Gelecek kuşaklar Che’den devrimin vitaminini ve dünya devrimine adanmışlığını alacak. Ama Stalinizmin bürokrasiden kaynaklanan o büyük gücünün sona ermiş olması dolayısıyla yüzlerini Marksizmin devrimci stratejisine, Bolşevizme, işçi sınıfına dönmeleri daha kolay olacak. Geleceğin kaderi, Lenin’in yaramaz torunu Che’nin kahraman torunları tarafından proletaryanın kurtuluşu yolunda yazılacak.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2017 tarihli 97. sayısında yayınlanmıştır.