Kronştadt: 100 yıllık yalan

Kronştadt: 100 yıllık yalan

Ekim devriminin, komünizmin, Bolşevizm’in, devrimci Marksizm’in, Trotskizm’in düşmanlarının amiral gemisi Kronştadt isyanıdır. 2-18 Mart 1921 tarihleri arasında yaşanan bu olayın 100. yıldönümünü idrak etmiş bulunuyoruz. Bazı okurlarımız hatırlayacaktır: Bu sitede yayınlanmış bir yazımızda, Bolşevizm’in düşmanlarına öfke içinde, Kronştadt’ı artık zaman ayırıp mutlaka yazacağımızı belirtmiştik. Bugün, isyanın 100. yıldönümü yaşanırken yazmanın tam zamanıdır.

Ama bu yazı, bu konuda yazacaklarımızın tamamı olmayacak. Ekim devriminin düşmanları Kronştadt hakkında öylesine büyük bir yalan ve mistifikasyon ağı yaratmış durumdalar ve bunu her fırsatta Ekim devriminin, komünizmin, Bolşevizm’in, devrimci Marksizm’in, Trotskizm’in, o anda bunlardan hangisine hücum etmeye ihtiyaçları varsa onun karşısına o kadar sık çıkarıyorlar ki, meselenin bir site yazısına sığmayacak ayrıntıları içermesi, yalan rüzgârına yanıtın ileri sürülen bütün argümanları karşılaması gerekiyor.

Sadece bu da değil. Konunun, yalanların doğrusunu ortaya koymak, sahte delilleri çürütmek, gülünç argümanları cevaplamakla sınırlı tutulmaması, sınıf temelli bilimsel bir analizle derinleştirilmesi de gerekiyor. Bunun önemi, gelecek devrimler için dersler çıkarmak. Yani Kronştadt meselesi sadece bir polemik ve yalan propagandaya cevap meselesi değil. Aynı zamanda proleter devrimcilerinin dersler çıkararak geleceğe hazırlanması için çok önemli bir tarihi deneyim.

Bütün bunları ancak tam boy bir teorik yazıda yapmak mümkün. Bu nedenle biz de Devrimci Marksizm’in bahar aylarında yayınlanacak 47. sayısı için, şimdi okumakta olduğunuz yazının birçok yönünü de içerecek ama onun daha ötesine geçecek bir Kronştadt yazısını gündemimize almış bulunuyoruz.

Artık konumuza geçebiliriz. Ama daha fazla ilerlemeden önce bir meseleye açıklık getirelim. “Kronştadt” adı Türkçede birçok yazar ve çevirmen tarafından Kronstad ya da Kronstat olarak yazılabiliyor. Bizimkine en yaklaşan yazım ise Kronstadt. Biz Latin alfabesinden başka bir alfabe kullanan dillerdeki yer, insan vb. adlarının Türkçede o dilde okunduğunda çıkardığı sese göre yazılmasının doğru olduğu kanısındayız. (Burada girmeyeceğiz ama bunun, aynı zamanda, bize göre kültürel düzeyde anti-emperyalizmle uyarlı tek tutum olması da gerekçelerimiz arasında yer alıyor.) Kelimenin Rusça okunuşunda “s” “ş” değeri taşıyor. Sonda da hem “d” hem “t” var. (Aslında bu isim aynen Petrograd’ın orijinal adı olan Petersburg gibi Almanca kökenli. Sondaki “ştadt” kent kelimesinin Almanca okunuş biçimi.) Başka yazımlarla bizimki tutarlı görünmediği zaman bundandır.

İç Savaş’ın sancıları

Önce Kronştadt’ta ne yaşandığını tam olarak bilmemiz gerekir ki bu konuda yapılan tartışmalarda kimin ne ölçüde haklı olduğunu değerlendirebilelim. Kısaca özetlemeye çalışalım.

Ekim devriminin ardından Rusya’nın hâkim sınıflarının 14 farklı emperyalist ülkenin de desteği ile başlattığı İç Savaş 1920’nin sonuna doğru, Trotskiy’in yönetimindeki Kızıl Ordu’nun zaferiyle sona ermek üzereydi. Bazı yerlerde hâlâ cephe savaşları veriliyordu ama 1921’e girilirken sorun başka bir alana kaymaya başlamıştı. Ülkenin birçok yerinde köylü ayaklanmaları yaşanıyor, bazen on binlerce köylü silahlı biçimde isyan ediyordu.

Bunun ardında çok yalın olarak köylülüğün yaşadığı sıkıntılar ve daha genel olarak ülkenin ekonomik durumu vardı. İç Savaş’ta ordunun ihtiyacını karşılamak için köylülerin ürettiği ürünün kendi tüketimleri için gerekli olanının fazlasına yeni Sovyet devleti tarafından zoralım yani müsadere yoluyla el konuyordu. Bolşevikler bütün büyük malikâneleri kamulaştırarak toprak açlığı içindeki küçük köylüye dağıttığı için köylüler Sovyet devletine destek veriyor, İç Savaş’ta büyük toprak sahiplerinin geri gelmesine engel olmak için Kızıl Ordu’yu destekliyor, zoralım sistemine de bu yüzden geçici olarak razı oluyorlardı. Ancak savaş üç yıla yakın sürünce, zaten dört yıl boyunca Cihan Harbi dolayısıyla sarsıntı içinde bulunan ekonomi iyice yıkıma uğradı. Artık kentin köylüye verecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Köylü de zoralım sisteminden yaka silkmeye başlamıştı. İsyanların ardında bu yatıyordu. Yalnızca Şubat 1921 içinde ülkenin dört bir köşesinde 118 köylü isyanı çıktığı hesaplanıyor. Yani yeni işçi devleti köylülüğün desteğini yitirmek üzereydi.

Madalyonun tersi kentlerin de açlıkla karşı karşıya olmasıydı. Hem köylünün artık zoralıma direnmesi, hem kent ekonomisinin çöküşü (sanayi üretimi 1913 yılının sekizde birine kadar düşmüştü!), hem de elde var olanın öncelikle savaş çabasına destek olmak için kullanılması zorunluluğu işçi sınıfını ve kent halkını da son derece huzursuz bir ruh durumuna sürüklüyordu. İşçiler gıdaya erişim her şeye rağmen daha kolay olduğu için kırsal bölgeye kaçmaya başlamıştı, kentler boşalıyordu. Bütün bunların, tekrarlayalım, 14 emperyalist ülkenin desteklediği, yer yer birlikleriyle katıldığı bir İç Savaş’ın ürünü olduğunu bir an bile akıldan çıkarmamak gerekir. Buna 1920-1921 kışının olağanüstü soğuk geçmesi dolayısıyla yakıt ve gıda sorunlarının doruğa çıkmasını da ek bir faktör olarak ekleyelim.

İşte bu ortamda devrimin beşiği Petrograd’da dahi işçilerin başlattığı 23 Şubat’ta başlayan ve hızla yayılan bir grev ve mücadele dalgası doğuyordu. 28 Şubat’a kadar süren mücadele bir ölçüde baskıyla bir ölçüde de işçilerin talepleri önemli derecede karşılanarak yatıştırılacaktı.

Kronştadt’ta ne oldu?

Ülkede ve Petrograd’da genel durum bu iken, Kronştadt’ta 28 Şubat gününden itibaren olaylar büyük bir hızla gelişiyordu. Kronştadt, Petrograd’ın yakınında (diyelim Tuzla’nın ya da Silivri’nin İstanbul’a mesafesi kadar yakınında) bir adadır. Bu ada Çarlık Rusyası’nın, Ekim devriminden sonra da Sovyet Rusya’nın Baltık Filosu’nun ana üssüdür. Finlandiya Körfezi denen ve Avrupa Rusyası’nın deniz yoluyla emperyalist Avrupa ile bağlantısını kuran denizde tam anlamıyla bir amiral kalesidir. İsyan patlak verdiğinde Kronştadt’ta iki savaş gemisi (Petropavlovsk ve Sıvastopol) demirlemiş durumdaydı.

Kronştadt isyanının gelişiminde çok büyük önem taşıyan bir faktörü de şimdiden gündemimize alalım. Finlandiya Körfezi bütün kış boyunca donar. Dolayısıyla kış aylarında Petrograd anakarasından, adanın hem kuzeyinden hem de güneyinden üsse ulaşım mümkündür. Genellikle Mart ayının ikinci yarısında başlayan buzların erimesi tamamlandığında ise adaya erişim sadece denizden gerçekleşebilir. Askerî bakımdan bunun anlamı adanın Rusya anakarasından güçler için erişilemez hale gelmesi demektir çünkü Baltık Filosu’nun gemileri adadadır.

Kronştadt, büyük bir devrimci geleneğe sahiptir. 1905’te, 1906’da ve 1917’de üç isyana sahne olmuştur. Lenin Nisan 1917’de sürgünden devrimci Rusya’ya döndüğünde Finlandiya tren garında düzenlenen karşılamada Kronştadt’ın denizcilerinin askerî töreni ile karşılanmıştır. Ekim 1917 ayaklanmasında Trotskiy’in yönettiği Devrimci Askerî Komite’nin en önemli kozlarından biri Kronştadt denizcileri idi.

İşte bu üste, 28 Şubat’ta yaşanan bir kitle eyleminden sonra 1 Mart’ta bir toplantı düzenleniyordu. Kronştadt’ın komşu olduğu Petrograd’da bir gün öncesine kadar süren işçi eylemleri donanma üssündeki denizcileri, Kızıl Ordu askerlerini ve sivil nüfusu da bir heyecana sürüklemişti. 1 Mart toplantısına 15 bin denizci, Kızıl Ordu askeri ve Kronştadt’ın sivil halkından insanların yanı sıra ülkenin cumhurbaşkanı konumunda olan Kalinin (Bütün Rusya Sovyeti’nin Yürütme Kurulu’nun Başkanı) katılıyor ve büyük çoğunluk tarafından yuhalanıyordu. Ertesi gün dışarıdan kimsenin katılmadığı bir toplantı daha düzenlendi ve büyük bir aceleyle bir Geçici Devrimci Komite kuruldu. Adada bulunan (biri Baltık Filosu komiseri) üç Komünist Partisi üyesi yetkili tutuklandı. Kronştadt Sovyet devletinin iktidarını tanımadığını ilan etti. İsyan başlamıştı.

İsyan 16 gün sürdü. Sovyet devleti ilk birkaç gün isyancılara süre verdikten sonra 5 Mart’ta Savaş Komiseri Trotskiy’in ve bir dizi komutanın imzasıyla Kronştadtlı isyancılara koşulsuz olarak teslim olma çağrısı yaptı. 8 Mart’ta ise ilk askerî operasyon düzenlendi ve başarısızlıkla sonuçlandı. Başarısızlığın nedeni açıktı: Kızıl Ordu birlikleri adaya yaklaşmak için buzun üzerinden bütünüyle açık alanda ilerlemek, yani adadan yapılan atışlara açık hedef olmak zorundaydı. Bu da çok büyük kayıplara yol açıyordu. İzleyen günlerde hava bombardımanı ve top atışlarıyla devam eden çarpışmalardan sonra, çok daha büyük bir güç toplayan Kızıl Ordu 16 Mart’ta yeniden piyade taarruzuna geçti, çok uzun çarpışmalardan sonra 18 Mart’ın erken saatlerinde ada ele geçirilmiş ve isyan bastırılmış oldu.

Ekim devriminin düşmanları hep Bolşevikleri yangını barışçıl yöntemlerle söndürmeye çalışmak yerine askerî olarak bastırmakla suçlar ve Kronştadt’ın “devrimci” denizcilerinin yasını tutarlar. En güvenilir kaynaklarda ölen isyancı sayısı 9 bin olarak verilir. Ama Kızıl Ordu saflarından verilen kayıp sayısı 10 bin ila 25 bin arasında değişir! “Şanlı” Kronştadt isyanı 15 gün içinde belki de 35 bin insanın hayatına mal olmuştur. Ama Kızıl Ordu askerleri ile denizciler sokak sokak, ev ev savaşırken isyanın bütün önder kadrosu safları terk ederek buzun üzerinden Finlandiya’ya kaçmıştır!

Bolşeviklere eleştiri yağmuru

Kronştadt dolayısıyla Bolşeviklere 100 yıldır çok ağır suçlamalar yapılıyor. Daha ilk günlerden itibaren başlayan bu eleştiriler daha sonra bir ölçüde yön değiştirerek Trotskiy ve Dördüncü Enternasyonal’e yönelmeye başlıyor. Bunun nedeni, eleştiri korosunun Stalinizmin baskıcı politikalarına ve yürüttüğü komünist avına bir seçenek olarak yeni kuşakların dikkatini çeken Trotskiy’in de Stalin’den farkı olmadığını gösterme çabası. Böylece bayrağı temiz bir Bolşevizm-komünizm-devrimci Marksizm’den söz edilemeyecekti.

Eleştiri korosu son derecede geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Bir uçta artık tarihî olarak tükenmiş olan köylü sosyalisti SR’ler (Sosyalist Devrimciler) ve Bolşeviklerin 1912’ye dek aynı parti çatısı altında örgütlendiği ama 1903 kongresinden beri ilişkilerinin daima gerilimli olduğu Marksist kökenli Menşevikler vardı. Bunlar Rusya politikasında Bolşeviklerin kesinlikle sağında yer alıyorlardı. Öte yanda, kendilerini Bolşeviklerin “sol”unda gören anarşistler Kronştadt’a en sıkı biçimde sahip çıkan akımdı. Bugün ise, Rusya için Menşevikler ve SR’ler artık nesli tükenmiş akımlar olduğundan onların sözünü etmek mümkün değil. Ama uluslararası alanda, eskisine göre çok daha zayıf olmakla birlikte yine de varlığı devam eden anarşist akım için Kronştadt hâlâ komünizme karşı çok önemli bir koz. Ne var ki, günümüzde Kronştadt’ın sadece anarşistlerin bir saplantısı olarak kaldığı sanılmasın. Kendine Marksist diyen ama komünizmden, Leninizm’den, devrimci Marksizm’den umudunu kesmiş bütün akımlar, Ekim devrimine alternatif bir yol ararken kendilerine Kronştadt’ı bayrak yapıyorlar. Daha genel olarak liberal ve kimlikçi sollar da salt kendilerini Marksizmden ayırmak için dahi olsa Kronştadt’a bir “çakmadan” geçmemeyi tercih ediyorlar.

Peki, eleştirilerin konusu ne? Mümkün olduğunca tek tek sayalım eleştirileri. Konuya aşina olmayan okurlarımıza, karşı tarafın tezlerini en anlaşılır biçimde tanıtalım ki, demagojiye, bulanıklığa, suskunluğa, gizli saklı imalara yer kalmasın. Elbette eleştirilerin sınıflandırılması bize ait. Her eleştirici bunların hepsini savunuyor demiyoruz. Sadece bu görüşler yaygın olarak ileri sürülüyor diyoruz.

  • Kronştadt, devrimin göz bebeği bir askerî üstü. Denizcilerin devrimci olduğunu bütün dünya biliyordu. Bolşevikler devrimcileri katletmiştir.
  • Devrimci oldukları sadece geçmişlerinden değil, taleplerinden de bellidir. Merkezinde Ekim devriminin ana şiarı olan “bütün iktidar sovyetlere” sloganı bulunan bir programdır denizcilerin programı. Esas savundukları da sovyetlere özgür seçimler yapılmasıdır. Yani Bolşevikler devrimin saflarında yer alan masum denizcilerin hareketini ezmiştir.
  • Bolşevikler denizcilerin ileri sürdüğü bütün talepleri kabul etmese bile katliama girişmek yerine bekleyebilir, müzakereye girebilir, isyanın zayıflamasını sağlamaya çalışabilirdi. Katliamı seçmiştir.
  • Bolşevikler bu devrimci isyanı Sovyet halkına “karşı devrimci” olarak tanıtmakla halka yalan söylemiştir.
  • Bunun Stalin’in daha sonra uyguladığı baskı ve katliamla hiçbir farkı yoktur.

Bolşevikler ne dedi, tarih kimi haklı çıkardı?

Bolşevikler ve en başta Lenin ve Trotskiy, iç savaştan yeni çıkmakta olan, ekonomisi kansız kalmış, isyanlarla çalkalanan bir ülkede Kronştadt gibi bir askeri üssün isyan etmesinin anlamını hemen ve doğru biçimde saptayacaklardı. Yapılan tespiti yalın biçimde ifade edelim: Her ne kadar Kronştadtçıların kullandığı sloganlardan bazıları devrimci bir görünüm taşıyorsa da, her ne kadar aralarında bu sloganlara samimi biçimde inanan bazı denizciler olabilirse de, esas olan denizcilerin ve onlara katılan diğer Kronştadtlıların karşı devrimin oyuncağı olduğudur. Üssün askerî bakımdan önemi ve Rusya’yı Avrupa’ya bağlayan deniz yolunun ağzında olması bir arada düşünülünce bu isyandan sürgündeki karşı devrimci “Beyaz” güçlerin ve emperyalizmin yararlanacağı açıktır. Zaten bunun belirtileri açık seçik biçimde ortadadır. Dolayısıyla, Kronştadt’ın devrimci tarihine veya isyanın kendine seçtiği sloganlara aldanmamak gerekir. Bu, karşı devrimci bir karakter taşıyan bir askerî isyandır. İsyancılar teslim olmadığı takdirde isyan gecikmeden askerî yöntemlerle bastırılmak zorundadır. Gecikme son derecede tehlikelidir çünkü Mart ayının ikinci yarısından itibaren buzların erimeye başlamasıyla üsse karadan erişme imkânı ortadan kalkacak, buna karşılık karşı devrimci güçlerin ve emperyalist kuvvetlerin isyana destek yoluyla önce Petrograd’a, sonra Moskova ve Rusya’nın geri kalanına taarruzunun yolu açılacaktır. Proletaryanın iktidarı devrilecek, kapitalizme dönüşün yolu açılacaktır. Devrimin kendini korumasının tek yolu Kronştadt isyanının bastırılmasıdır.

Burada eleştiri korosunun anlattığından bambaşka bir tablo söz konusudur. Bu karşıt görüşlerin bir bölümünde kimin haklı olduğu daha ilk günden belli idi. Bir bölümü ise başlangıçta daha tartışmalı görünebilirdi. Zira bazı gerçekler ancak zamanla, yeni araştırmalar yapıldıktan, yeni belgeler ortaya konulduktan sonra herkesi ikna edecek kadar berrak biçimde ortaya çıkabilirdi. Bu gerçeklerin ortaya çıkması için 100 yıl beklemek gerekmemiştir. Önce 1930’lu yıllarda yapılan bazı tartışmalar bir dizi gerçeğe ışık tutmuştur. Daha sonra 1970’te yayınlanan çok önemli bir araştırma, tarihî değerde birtakım belgeleri gün yüzüne çıkararak tartışamaya çok daha büyük bir berraklık getirmiştir. Bu kitabın özelliği yazarının Marksizm ve Bolşevizm yanlısı olmak bir yana, anarşizme ve Kronştadt isyanına büyük sempati duyan, ama işini ciddiye alarak yapan bir tarihçi olmasıdır. Paul Avrich’in Kronstadt 1921 başlıklı, Türkçeye de çevrilmiş olan bu yapıtını (çev. Gün Zileli, İstanbul: Versus Kitap, 2006) bütün okurlarımıza hararetle tavsiye ederiz.

Yapılan bu çalışmalar, Bolşeviklerin bütünüyle haklı olduğunu, eleştiri korosunun ise demagoji, çarpıtma, gözlerini gerçeğe kapatma ve yer yer fikir hırsızlığı ve ahlaksızlıktan örülmüş bir bakış açısıyla Bolşevizm’i ve Sovyet devletini önyargı ve art niyetle yıpratmaya çalıştığını ortaya koymuştur.

Öyleyse şimdi gün yüzüne çıkmış olan belgeler ışığında Kronştadt isyanının nasıl tartışılmaz biçimde karşı devrimci karakter taşıdığını anlatalım. Bu yazıda bütün bu argümanları kaçınılmaz olarak özetleyerek aktaracağız. Ayrıntılı bir sergileme için Devrimci Marksizm yazısını beklemek zorundayız.

Bir peri masalı

Eleştiri korosu Kronştadt isyanını sanki belirli talepleri barışçıl biçimde ortaya koyan bir halk eylemi gibi betimliyor. İnsan eleştirilere bakınca, mesela belirli talepler zemininde fiili olarak iş durdurmuş ve çalıştığı fabrikayı işgal etmiş bir işçi topluluğu karşısındaymış gibi hissedebilir. Ya da öğrenciler bir üniversitede boykota gitmeyi kararlaştırmış ve binaları işgal etmişlerdir. Sanki Sovyet hükümeti bunlara benzer bir durumda göstericilerin son derecede masum ve devrimci taleplerini görmezlikten gelerek ağır şiddete başvurmuştur. Hayrete düşmemek mümkün değil. Sözü edilen isyan barışçıl bir halk hareketi değildir. Bir devletin deniz kuvvetlerinin çok önemli bir üssüne el koymuş, elinde sadece toplar, ağır mitralyözler, her türlü tabanca ve tüfek, mebzul miktarda cephane değil, aynı zamanda iki kocaman savaş gemisi olan bir askeri birliğin isyanı söz konusudur. Yani bu bir halk isyanı falan değildir. Bu bir askeri isyandır. Bunu gözlerden gizleyen her anlatı, daha baştan yalana başvuruyor demektir. Eleştiri korosunun yarattığı peri masalında gerçek daha baştan, tanım gereği gizlenmiştir. Oysa gerçek duruma bakıldığında, ikna, müzakere, görüşmeler, arabulucular gibi yöntemler ancak ikincil düzeyde düşünülebilecek şeylerdir. Bir halk hareketine verilecek yanıt ile bir askeri isyana verilecek karşılık aynı somut koşullar çerçevesinde ele alınamaz. Birazdan bu somut askeri isyana verilecek karşılığın neden müzakere, ikna, arabuluculuk gibi yöntemlere pek az olanak bıraktığını da anlatacağız.

Eleştiri korosu sadece isyanın düpedüz bir askeri isyan olduğunu gözlerden saklar biçimde davranmıyor. Aynı zamanda “şanlı devrimci Kronştadt denizcileri”nin ayaklanmış olduğunu ileri sürerek demagoji yapıyor. Trotskiy daha olaylar yaşanırken asilerin 1905’ten 1917’ye kadar büyük bir devrimci ruhla mücadele etmiş denizciler ile aynı denizciler olmadığına işaret etmişti. Bunu sadece söyleyip geçmiyor, nedenlerini de inandırıcı biçimde izah ediyordu. Kızıl Ordu’nun komutanı olarak da neden söz ettiğini elbette gayet iyi biliyordu. İç Savaş esnasında Kronştadt’a çok fazla görev düşmediği için ve Kronştadt denizcileri devrimi kahramanca savunan askerler olduğu için, üç yıl süren savaş boyunca denizcilerin hemen hemen her cepheye destek için sevk edildiğini ve sonunda pek azının eski görevlerinde kaldığını belirtiyor. Üstelik eskiden şehirli vasıflı işçiler (makine uzmanları, elektrikçiler vb.) devrimci denizcilerin esas belkemiğini teşkil ederken, şimdi denizciler arasında hâkim unsur köylülerden oluşuyor diye de ekliyor. Eleştiri korosu buna “kahraman denizcilere hakaret ediyorsun” falan türü hamasi cevaplar vermekle birlikte tersini savunamıyor. Şimdi Avrich’in araştırmaları, Trotskiy’in bütünüyle haklı olduğunu ortaya koymuştur! Yani “kahraman Kronştadtlılar” edebiyatı bir demagojidir. Somut koşullar incelenmeden burada sanki bütün denizciler devrimcidir gibi bir sonuca ulaşılamaz. Kaldı ki, erlerin önemli bir azınlığı zaten Rus Komünist Partisi (Bolşevik) üyesidir. Geri kalanlarının politik eğilimleri ezbere bilinemez. (Burada Trotskiy’in denizcilerin politik eğilimleri ile ilgili olarak ileri sürdüğü başka argümanlara girmeye yerimiz yok ama onlar da çok ince politik analizlere yaslanıyor.)

Nihayet, Bolşeviklerin ikna, müzakere, arabuluculuk gibi yöntemlerle isyanı barışçıl biçimde eritmeye çaba göstermek yerine askerî operasyon yolunu erken denebilecek bir aşamada seçmesinin nedenini yukarıda açıkladık. Mart ayı buzların eridiği aydır. Bu konuda Trotskiy’in çalışma arkadaşı Amerikalı Marksist John G. Wright, asilerin kendi yayın organının 15 Mart’ta buzların erimeye başladığını yazdığını belgeliyor. Başka araştırmacılar o yılın meteorolojik verileri temelinde buzların çok kısa bir zaman sonra erimesinin beklendiğini ortaya koymuşlardır. Bunun yaratacağı tehlikeye değindik: Sürgündeki Rus karşı devrimcileri ve emperyalistler buzlar çözülür çözülmez isyana, askerî destek de dâhil her türlü yardımı iletmeye başlayabilirdi. Bu da üç yıllık bir İç Savaş’ın etkisi altında devrimin mahvına yol açardı. Risk almak mümkün değildi. Buna rağmen Sovyet yönetimi yaklaşık bir hafta boyunca isyancıların kendiliklerinden teslim olmasını beklemiş ve ilk saldırıyı 8 Mart’tan önce yapmamıştır.

Kronştadt isyanının karşı devrimci karakterinin kanıtları

İşin püf noktasına henüz gelmedik. Eleştiri korosu, Lenin ve Trotskiy’in, denizcilerin önemli bir bölümünün niyetleri ne olursa olsun, Kronştadt isyanının karşı devrimin yolunu açtığını, hatta ardında karşı devrimcilerin olduğunu iddia etmekle harekete iftira attığını, günü kurtarmaya çalıştığını, hakikati çarpıttığını, halka yalan söylediğini protestolarla ileri sürüyor. Öyleyse şimdi aradan geçen sürede ortaya çıkan belgelerin bu konuya nasıl bir ışık tuttuğunu görelim. Yine sadece özet biçimde yazacağız. Ayrıntıları, alıntıları, kaynakları Devrimci Marksizm yazısında vereceğiz.

  • Kronştadt isyanından 15 gün evvel, önce Fransız basını, sonra diğer emperyalist ülkelerin ve sürgündeki Rus karşı devrimcilerinin basını, Kronştadt’ta bir isyan başladığını yazmıştır. Örneğin Fransa’nın o dönemdeki en önemli gazetelerinden ikisi, Le Matin ve L’Echo de Paris, ardı ardına 13 ve 14 Şubat’ta isyan haberini, daha sonra gerçekleşecek isyanın bazı ince ayrıntıları da dâhil olmak üzere vermişlerdir. Emperyalist basının kendiliğinden patlak verecek bir devrimci isyanı 15 gün öncesinden ayrıntısıyla bilmesinin istihareye yatma yoluyla olamayacağı açıktır! Lenin ve Trotskiy buna erkenden işaret etmişlerdir ama biz bugüne kadar eleştiri korosundan buna en ufak bir cevap verildiğini görmedik!
  • Kronştadt isyanının başlamasıyla birlikte sürgündeki Rus karşı devrimci çevrelerinde muazzam bir hareketlenme başlamıştır. Kimse bunun Menşeviklerin, SR’lerin, anarşistlerin Sovyet demokrasisi heyecanına bağlı olduğunu sanmasın. Avrich uzun uzun ve belgeleriyle, Kerenski’nin, burjuva partilerinin (Kadetler ve Oktobristler) ve Çarlık yanlılarının hepsinin büyük bir umuda kapıldığını ve Rus kapitalistlerinin ve bankalarının büyük bir mali destek kampanyasını başarıyla yürüttüklerini ortaya koyar.
  • Siyasi partilerin ve kapitalistlerin destek çabalarının yanı sıra, asilere yardım için Rus Kızıl Haçı kullanılmıştır. Ayrıca Amerikan Kızıl Haçı’nın kullanılmasının eşiğine de gelinmiş, ama bu kurum Amerikan devletinin başarıya ulaşacağı henüz belli olmayan bir isyana dış yardımın olsa olsa Bolşeviklerin eline oynayacağı kaygısı dolayısıyla yardım faaliyetine katılmaktan kaçınmıştır. Avrich bunları da belgelemektedir.
  • Trotskiy, 23 Mart’ta Pravda’da yayınlanan bir yazısında, bugünkü Wall Street Journal, Financial Times, Les Echos, Il Sole 24 Ore veya bizdeki Dünya gazeteleri gibi, kapitalist finans âleminin sesi olan Fransız L’Information gazetesinin, isyan sırasında, mesela 8 ve 9 Mart tarihli nüshalarında Paris ve Brüksel borsalarının Rusya’daki isyanın Sovyet rejimini devirebilecek bir süreci başlatması umudu temelinde yükselmeye başladığını yazdığına işaret etmektedir. Böylece, diye eklemektedir gazete, Belçika şirketleri Rusya’daki varlıklarına yeniden kavuşabilirler!
  • Şubat devriminin başa getirdiği burjuva hükümetinin Dışişleri Bakanı, burjuva liberal Kadet partisinin liderlerinden tarihçi Milyukov, Lenin’in olay devam ederken yaptığı açıklamalarda ısrarla dikkat çektiği gibi, denizcilerin bildirgelerinde sovyetleri savunan sloganları hâlâ muhafaza etmesine içerleyen, daha acele ilerlemek isteyen sürgündeki karşı devrimcilere sabırlı olmalarını, bugün Kronştadt’ın tavrının “sovyetlere evet, Bolşeviklere hayır” ya da “Bolşeviklerin olmadığı sovyetler” anlamına geldiğini, ama bunun sonunda sovyetlerin de terk edilmesiyle sonuçlanacağını anlatmaya çalışıyordu. Yani denizcilerin “sovyetlere özgürlük” sloganı karşı devrimcilerin akıllı kanadının gözünde karşı devrime giden yolda sadece bir merhaleydi. Yoksa emperyalistler, Rus kapitalistleri ve bankacılar, liberal burjuva partileri ve Çarlık yanlıları Kronşdtadt’ın ardına neden dizilsinler? Kapitalistler ve burjuva politikacıları bunu anlamıştı ama anarşistler ve Menşevikler, sağ ve sol SR’ler her nedense anlayamıyordu!

“Karşı devrimciler kendi hesaplarını yapabilir, bu, Kronştadtçıların devrimciliğine halele getirmez”… mi?

Buraya kadar ortaya konulan olgular sanırız anarşistlerin ve bugün Bolşevizm düşmanlığı yüzünden onlarla birlikte Kronştadt’a sığınan sözde Marksistlerin iddialarının isabeti konusunda ciddi kuşkular doğurmuştur. Ama bunlar yüreği solda işçiyi ve gençliği Bolşevizm’den uzaklaştırmaya yeminli olduklarından, şöyle diyeceklerdir: “Tamam, emperyalistler, Rus kapitalistleri ve burjuva partileri Sovyet Rusya’da çıkan bir kargaşadan yararlanma fırsatçılığına kapılmış olabilirler, ama bu, asilerin karşı devrimci olduğunu göstermez. Onların siyasi tutumu ancak bildirgelerinden ve 16 gün boyunca Rus halkına iletmek üzere yayınladıkları görüşlerinden anlaşılabilir”. Marx ve Engels Alman İdeolojisi’nde kimsenin kendi hakkındaki fikirleriyle değerlendirilemeyeceği, somut maddi koşulları içinde nesnel olarak değerlendirilmesi gerektiğini yazalı artık neredeyse iki yüzyıl geçti. Ama bazıları hâlâ siyasi sloganların kendi başına bir hareketin devrimci olup olmadığının turnusol kâğıdı olabileceğini düşünüyor.

Biz onları düşünceleriyle baş başa bırakarak, olgulara dönelim. Avrich’in Kronştadt tartışmasına yaptığı en büyük katkı, sürgündeki Rus karşı devrimci odaklarla Kronştadt arasındaki ilişkiyi belgelemiş olmasıdır.

  • Önce Avrich’ten bağımsız başka belirtilere bakalım. Sovyet yönetimi, isyanın patlak verdiği gün (2 Mart 1921) Lenin ve Trotskiy’in ortak imzasıyla yayınladığı bir bildiri ile eski Çarlık generali Kazlovski ile “adı henüz tam olarak belirlenemeyen” üç subayının isyanda yönetici konumda olduğunu açıklamıştır (bu subayların adı kısa süre sonra belirlenmiştir, bugün literatürde yer almaktadır, yani her şey yerli yerindedir). Kazlovski’nin uydurma olduğunu söyleyenler olmuştur. Kazlovski kanlı canlı bir gerçektir. İsyancıların önderliği olarak hareket eden “Geçici Devrimci Komite” adlı kurula askeri danışmanlık yapan bir başka kurulun içinde yer almıştır. İsyan bastırıldıktan sonra kaçtığı Finlandiya’da verdiği bir demeçte Geçici Devrimci Komite’ye danışman olarak ne önerdiğini açıklamıştır: Sovyet hükümeti hazırlıksız yakalanmışken, Kronştadt isyanının derhal Kronştadt adasına anakarada en yakın üs olan Oranienbaum’a askerî olarak yayılması, oradan da Petrograd’a doğru genişletilmesi. Eleştiri korosunun “masum kahraman devrimci denizcileri”nin eyleminin ne hale gelme potansiyeli taşıdığını görüyor musunuz? Bir iç savaşın başlangıcı olabilecek bir öneri. Komite bunu ve askeri uzmanların bir başka önemli önerisini daha kabul etmemiştir. Burada bu adımın politik olarak erken olduğu değerlendirmesi rol oynamış olmalıdır. Çünkü isyanın Petrograd’a yayılması Komite’nin de en büyük arzusu olmuştur günler boyunca. Ama siyasi yöntemler öne çıkarılmıştır.
  • 2 Mart günü Geçici Devrimci Komite’nin alelacele kurulmasında çok ciddi bir provokasyon ortamı rol oynamıştır. İsyanın bildirgesinin müellifi olan Petriçenko adlı denizci, aynı zamanda 2 Mart toplantısını yöneten kişiydi. Toplantının ana amaçlarından biri, Kronştadt Sovyeti’nin seçimlerinin yenilenmesi idi. Ancak tam seçime geçilecekken kim olduğu belli olmayan biri (ortada ne o anda ne sonra bu konuda en ufak bir iz yokken) “silahlı komünistler bizi dağıtmaya geliyor” mealinde bir uyarıyı yüksek sesle yapmıştır. Bunun üzerine ortalık karışmış, Sovyet seçiminden vazgeçilmiştir. Bu kargaşada toplantı başkanı Petriçenko da “komünistlerin saldırma tehlikesi” temasını işlemiş, nihayet geçici bir komite seçilmesi kararlaştırılmış, üç komünist görevli (rehine olarak alındıkları söylenebilecek şekilde) tutsak edilmiş, Komite’nin Kronştadt üssünün egemen iktidar gücü olduğu, yani Moskova’nın otoritesinin tanınmadığı ilan edilmiştir.
  • Provokasyonlar burada da bitmemiştir. Komite’nin yayın organı olarak görev yapmak üzere yayına başlayan Kronştadt İzvestiya gazetesi günlerce Petrograd işçilerinin ayaklanma halinde olduğunu, Sovyet yönetiminin şaşkın ve çaresiz duruma düştüğünü, işçilerin kurşunlandığını ileri süren manşetler atmıştır. Oysa en başta olayları özetlerken anlattığımız gibi, işçi eylemleri verilen ekonomik tavizlerin de etkisiyle 28 Şubat’ta sona ermişti. Yani denizcilerin büyük kitlesi ne düşünürse düşünsün, ne kadar devrimci olursa olsun, önderliğin içinde daha planlı davranan, çatışmanın derinleşmesi için provokasyon üzerine provokasyona başvuran bir kadro olduğu açıkça hissedilmektedir.
  • Avrich’in büyük katkısı, bunun elle tutulur bir gerçek olduğunu belgelemiş olmasıdır. Bulduğu en önemli belge Kadetlerin, Oktobristlerin ve diğer “ılımlılar”ın birlikte kurdukları, karargâhı Paris’te olan ama Avrupa’nın başka ülkelerinde de şubeleri olan Ulusal Merkez adlı kuruluşun bir iç yazışması olarak kaleme alınmış bir Memorandum’dur. Bu o kadar önemli bir belgedir ki, Avrich bunu sadece kendi ana metni içinde analiz etmiyor ayrıca Memorandum’un metninin tamamını bir Ek olarak yayınlıyor. Memorandum el yazısıyla yazılmıştır, imzasızdır, tepesinde “Çok Gizli” (“Top Secret”) ibaresi vardır. Başlığı ise kendi başına anlamlıdır: “Kronştadt’ta bir Ayaklanma Organize Etme Hususu Üzerine Memorandum”. Dikkati çekmek istediğimiz nokta şudur: Memorandum’un konusu Kronştadt’ta bir ayaklanmanın patlak verip vermeyeceği konusunda bir öngörü değildir. Konu böyle bir ayaklanmanın organize edilmesi olarak tanımlanmıştır. Tarih 1921 olarak atılmıştır, ama Avrich bunun Ocak ya da Şubat ayında yazıldığı kanısındadır.  Memorandum, Kronştadt denizcileri arasında Bolşeviklere karşı büyük bir huzursuzluk olduğunu belirtmektedir. Ardından şunu eklemektedir: “Küçük bir grup örgütlenerek hızlı ve kararlı bir eylemle iktidarı eline alırsa”, filo ve garnizon bunlara katılacağı beklenmelidir. Nihayet şunu belirtmektedir: “Denizciler arasında böyle bir grup oluşturulmuştur…” Daha fazla ne yazmaya gerek var? Petriçenko ile bazı arkadaşlarının daha önceden Ulusal Merkez tarafından örgütlenmiş o “küçük grup” olduğu açık değil mi?
  • Hâlâ “değil” diyenlere, Komite başkanı Petriçenko ile yardımcısı Yakovenko’nun isyan bastırıldıktan sonra kaçtıkları Finlandiya’da bir süre boyunca Ulusal Merkez ile işbirliği yapmış olduğunu (yine Avrich’e yaslanarak) hatırlatalım!

Trotkiy’in şahsi sorumluluğu

Başlangıçta eleştiri korosu elbette Lenin’i de olan bitenden sorumlu görüyordu. Ama ilk günden itibaren isyancıların ve taraftarlarının gözünde Harbiye Bakanı olarak Kızıl Ordu’nun başkomutanı konumunda olan Trotskiy ile Petrograd’da siyasi olarak en güçlü şahsiyet olan Zinovyev daha büyük bir nefretle anılıyordu. Bunda sadece bu iki önderin konumları rol oynamıyordu. Aynı zamanda, Trotskiy’in hep vurgulamış olduğu gibi büyük çoğunluğu köylülükten gelen yeni erlerin çoğunun bu nedenle ağır anti-Semitik (Yahudi düşmanı) önyargılara sahip olmaları da etkiliydi. (Zinovyev de aynen Trotskiy gibi Yahudi idi.)

Ama 1930’lu yıllarda Trotskiy Stalinizmin yükselişi karşısında Bolşevizmin has politikalarını, en sonunda eski kuşaktan ısrar eden tek önder olarak kaldığında bile savunmaya soyununca, Bolşevizm düşmanları bu yeni tarihi şahsiyet sayesinde Bolşvizmin prestijinin güçleneceği kaygısıyla Trotskiy’in de Stalin’den farkı olmadığını ileri sürmeye başladılar. Bu iddia çok farklı argümanlara dayanır. Bunların hepsini tartışmanın yeri burası değil. Ama argümanların en güçlüsü, Trotskiy’in “kahraman devrimci Kronştadt denizcileri”nin öldürülmesindeki kişisel rolüdür.

İddia zaman zaman efsaneler evrenine ait hale gelir: Trotskiy’in Kronştadt’a taarruzda şahsen elde silah çarpıştığı iddia edilir. Bunun dışında başkalarının Kronştadt asilerine yönelik olarak söylediği çok sert sözler sık sık Trotskiy’e atfedilir. Oysa Trotskiy’in Kronştadt’ın askeri yöntemlerle bastırılmasındaki rolü, Kızıl Ordu’nun başında olmasıyla ve biri Lenin ile birlikte olmak üzere iki hükümet bildirisini imzalamasıyla sınırlıdır. Tabii bir de Kronştadt isyanını ezme kararını veren ve uygulayan hükümetin mensubu olarak, kolektif sorumluğun bir parçası da, aynen diğer halk komiserleri (bakanlar) gibi Trotskiy’e de düşer. Kendisi bu sorumluluğu olduğu gibi üstlenmiştir. Ama kendisine atfedilen ve doğru olmayan şeyleri de reddetmiştir.

Kronştadt’ın daha sonra Stalin’in yaptıklarıyla aynı karakteri paylaştığı iddiasına gelince, şunu belirterek geçelim: Stalin gerçek komünistleri, hayatlarını proletarya diktatörlüğünün kurulmasına adayanları katletmiştir. Kronştadt’ta bastırılanlar ise ister bilinçli ister bilinçsiz biçimde kapitalizmin restorasyonunun yolunu açmak üzere mücadele edenlerdir.

“Trajik bir zorunluluk”

Kronştadt, İç Savaş’ın sonunda Rusya’nın kanayan ekonomisinin ortamında zoralım (müsadere) politikası dolayısıyla tepki, hatta isyan içinde olan köylülerin oğulları ve kardeşleri olan denizcilerin umutsuz bir ayağa kalkışıydı. Bazıları Kronştadt üssünün devrimci geleneklerinden esinlenmiş olabilirdi kuşkusuz. Ama tepkileri esas olarak köylülüğün bu öfkesinin ifadesiydi. Bu onları kırsal küçük burjuvazinin işçi devleti, yani proletarya diktatörlüğü karşısındaki sözcüsü haline getiriyordu. Bolşevikler işçi-köylü ittifakına asli bir önem veren siyasi çizgilerine dayanarak köylülüğün bu huzursuzluğunun mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğine inanmışlardı. Trotskiy, muhtemelen Kızıl Ordu’nun başında olduğu, zırhlı trenle Rusya’nın her yerini dolaştığı için sorunun farkına öteki önderlerden önce varmış ve 1920’de toplanan 9. Parti Kongresi’ne yeni bir ekonomi politikası önermişti. Bu politika köylü üzerindeki zoralım baskısını kaldırmak amacıyla piyasa yöntemlerine doğru ricatı öngörmek bakımından daha sonra benimsenecek NEP’in (Yeni Ekonomi Politikası) bir ön biçimi idi.

1920 sonunda ve 1921 başında Lenin’in girişimiyle parti bir bütün olarak daha da kapsamlı biçimde Trotskiy’in 1920 yılındaki önerisine benzer bir ekonomi politikasını, yani NEP’i hazırlamaya koyulmuştu. Bu hazırlık partinin 8 Mart’ta toplanacak olan 10. Kongre’sine sunulacaktı. Bundan sadece 6 gün önce Kronştadt isyanı patlak verdi.

Parti kongrede NEP’i onayladı. Bu, birçok bölgede köylülüğün derhal yumuşamasına yol açtı. Bazı ceplerde isyanlar devam etti ama 1921 sonuna gelindiğinde ülke artık bir istikrara kavuşmuştu.

Şayet Kronştadt en fazlasından 15 gün ya da bir ay provokatörlere kapılmamış olsaydı bu kardeş katliamı yaşanmayacaktı. Sürgündeki karşı devrimcilerin ortak kuruluşu Ulusal Merkez’in örgütlediği “küçük bir grup” işini başarıyla yaptığı için sayısız köylü ailesinin çektiği sıkıntıların etkisindeki üniforma altındaki köylü genci işçi-köylü ittifakı temelinde kurulmuş ilk proleter devletine karşı ayaklanarak hayatını yitirmeyecekti. Daha da acısı, kafası karışık devrimci bir azınlık, devrimci devlete karşı yeni bir devrim hedefiyle ayağa kalktığı için ölmeyecekti.

Petrograd’ın Bolşevik örgütü ilk gün yayınladığı bildiride denizcileri uyarıyordu (mealen yazıyoruz): “Sizi şimdi ölene kadar devrim için mücadeleye çağıranlar yarın isyanın bastırılacağı anlaşıldığında sizi yüz üstü bırakarak kaçacaklar.” Tam tamına böyle oldu. Şayet sayılar yaklaşık olarak da olsa doğru ise 9 bin genç denizci hayatını yitirirken Kazlovski’ler, Petriçenko’lar, Yakovenko’lar Finlandiya’nın yolunu tutuyordu!

İşte bu yüzden Trotskiy Kronştadt hakkında hayatı boyunca kaleme aldığı son satırlarda (1940) Kornştadt’tan “trajik bir zorunluluk” olarak söz eder. Zorunluluk, çünkü Sovyet devleti müdahalede biraz gecikseydi, Kronştadt karşı devrimin yolunu açacaktı. Ama trajik, çünkü karşı devrimci merkezin oluşturduğu planın farkına varmadan taşıyıcısı ve sonunda kurbanı olan birçok genç hayat sönmüştür.

Ama eleştiri korosunun hiç hatırlamadığı bir şey var! Onlar Kronştadt’ı trajik bir olay olarak görürken sadece asilerin ölümüne yanarlar. Biz ise o aldatılmış gençlerden daha da fazla, proletaryanın iktidarını korumak için kendini savaş gemilerinin top atışının, mitralyözlerin, tüfeklerin, tabancaların ateşi altında buzların üzerine atarak göğüslerini siper eden ve sonunda hayatını yitiren 10 bin ila 25 bin arasında hepsi gencecik Kızıl Ordu askerine ve kursanti’lere, yani askerî öğrencilere yanarız.