Kapital’in yayınlanmasının 150. yıldönümü: İşçi sınıfının kurtuluşunun kitabı

14 Eylül 1867 günü, yani tam 150 yıl önce, içinde yaşadığımız toplumun sırrını ortaya koyan, onu anlamanın ve değiştirmenin anahtarını bize veren, modern çağın en büyük sosyal bilim yapıtı Kapital’in Birinci Cildi Almanya’da gün yüzünü görüyordu. Yazarı Karl Marx, bu eseri 20 yıl boyunca en zor koşullarda, parasız, ailesine dahi bakmakta zorlanarak, kendisini zaman zaman aylarca yatağa bağlayan ağır hastalık nöbetlerine karşı mücadele ederek meydana getirmişti. Zamanını, işçi sınıfının uluslararası düzeyde örgütlenmesi olan Birinci Enternasyonal için harcadığı çaba ile aynı sınıfın kendi bilimiyle donatılması için verdiği emek arasında bölerek uğraşmıştı.

Marx, kendi ifadesiyle, kapitalistlerin işçilere uyguladığı “vardiya sistemi”ni kendi kendine uyguluyordu: bir farkla ki, işçiler iki ayrı vardiyada iki ayrı ekip olarak çalışırken, Marx gündüzleri 10-12 saat kütüphanede, geceleri de çocuklar uyuduktan sonra evde çalışıyordu! Ailenin neredeyse sefil denecek yaşamı içinde: Marx bir keresinde pabuçlarını rehine vermiş ve günlerce evden çıkamamıştı. Kendisine sürekli olarak para desteği veren sevgili dostu ve düşünce arkadaşı Friedrich Engels’e yazdığı bir mektupta söylediği gibi, kimse “genel olarak para” hakkında bu kadar kafa patlatıp, “özel olarak para”dan bu kadar yoksun kalmamıştı! İşçi sınıfının düşünürüne de bu yakışır elbette!

Ama her şeye değmişti! Kapital, dostun düşmanın teslim ettiği gibi, eşsiz bir çalışma olarak modern dünyada devleşecek bir yapıttı. Kapitalist ekonominin sırlarını, onu oluşturan toplumsal ilişkileri ve teknik üretim usullerini, işleyiş tarzını, tarihsel gelişme yasalarını sapasağlam bir akıl yürütmeyle ortaya koyan bir yapıt çıkartmıştı Marx ortaya. 1867’den sonra modern dünyanın hâkim sınıfı burjuvazi, kapitalist sınıf, patronlar sınıfı, adına ne derseniz deyin, artık köpeksiz köyde dolaşır gibi, kendi düzeninin işçiler ve emekçiler için dünyaların en iyisi olduğunu eskisi gibi iddia edemeyecekti. Bütün foyası ortaya dökülmüş, kapitalizmin bir sömürü sistemi olduğu ve geleceğinin olmadığı ortaya konulmuştu.

Kapital: “patronların kafasına atılmış en korkunç füze”!

“Modern çağın en büyük sosyal bilim yapıtı” dediysek, bu kimseyi yanıltmasın! Kapital, beyaz eldivenlerle tutulacak bir laboratuvar gereci, fildişi kulesine kapanan aydınların üzerinde konuşup duracakları kimselerin anlayamayacağı tartışmaların yapıldığı bir felsefe eseri değildir. Bir devrim aracıdır! Kapitalistlerin düzenine karşı işçi sınıfının eline verilmiş bir düşünsel silah! Marx kendisi Kapital’in burjuvanın ve toprak sahibinin kafasına atılmış en korkunç füze olduğunu söylüyordu.

Başka bir şekilde ifade edelim. Kapital, Komünist Manifesto’ya yazılmış kanıtlama ekidir. Marx ile Engels’in 1848’de Komünistler Birliği adına kaleme aldığı, işçi sınıfının kapitalist sınıfı devirerek hem siyasi hem de sosyal olarak iktidarı eline almasının programı olan Manifesto’da ileri sürülen tezler, Kapital’de bilimsel olarak kanıtlanmaktadır.

Marx ve Engels, kapitalist toplumun gaddarlığı, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşadığı işsizlik, yoksulluk ve sefalet, bütün yurttaşların devlet ve hukuk önünde eşitliği kisvesi altında yaşanan sosyal ve ekonomik eşitsizlik karşısında, gerçek bir eşitlik ve sosyal adalet ihtiyacını dile getiren ilk sosyalistler değildi. Onlardan önce birçok iyi niyetli düşünür ve sosyal reformcu kapitalizme alternatif olarak sosyalizmi savunmuş, bu amaçla yeni bir toplumu tasarlamıştı. Bunlara ütopik sosyalistler deniyordu. Marx ile Engels’i kendilerinden önceki bu sosyalistlerden ayıran şuydu: Onlar sosyalizmi iyi niyetli düşünürlerin kafalarındaki tasarılara, hayallere, düşlere değil, gerçek dünyadaki gelişmelere bağlıyorlardı.

İddiaları şuydu: Yazılı tarihin tamamı sınıfların mücadelesinin tarihidir. Kapitalizm de ancak iki sınıfın uzlaşmaz bir şekilde mücadelesine dayanan bir toplumsal ilişkiler sistemi olarak var olabilir. Bu mücadele içinde hep kendi kârlarını arttırmak için hareket eden sermaye sahipleri, bu amaçla toplumun üretici güçlerini, yani teknolojiyi ve üretim örgütlenmesini daha ileri doğru geliştirmek zorundadır. Ama bu gelişme adım adım kapitalist düzeninin kuyusunu kazmaktadır. Bir aşamada kapitalizm kendi yarattığı üretici güçlerin önünde bir engel haline gelecektir. Ama kapitalist sınıfın çıkarları toplumun içine gireceği sarsıntıdan barışçı yoldan çıkışı engelleyecektir. Öyleyse, tek çıkış devrimdir. Bu devrimi yapacak sınıfı ise kapitalizm kendisi yaratmıştır: işçi sınıfı, Marx’ın ve Engels’in deyişiyle proletarya. Manifesto bu yüzden işçi sınıfının burjuvaziye karşı bağımsız devrimci örgütlenmesini savunuyordu. Patlayıcı madde olmasının nedeni buydu. Kapital işte bütün bu tarihsel analizin bilimsel kanıtlarını sunmaktadır.

Sömürünün teşhiri

Kapitalher şeyden önce patron ile işçinin çıkarlarının neden karşılıklı olarak uzlaşmaz olduğunu ortaya koymuştur. Marx dışında bütün ekonomistler, yani burjuvazinin düşünürleri, toplumun ayakta kalması için burjuva ile işçinin birlikte, her biri üretime ayrı ayrı katkı yaptığını ileri süren teoriler geliştirmiştir. Bir tek Marx, insan toplumlarının doğru bir analizi temelinde, üretimin işçinin harcadığı emeğin sonucu olduğunu ve kapitalistin işçinin emeğinin bir bölümüne el koyduğunu söylemiştir. Bunu olanaklı kılanın ise kapitalistin üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olması olduğunu göstermiştir. Yani başkalarının gizlediğini Marx ifşa etmiştir: Kapitalistin varlık koşulu işçiyi sömürmesidir. İşçiyi sömürerek elde ettiği kârı sermaye haline getirerek yeniden işçi istihdam eder. Yani kapitalist işçiye ekmeğini vermemektedir. İşçi kapitaliste ürettiği artık değer sayesinde sermayesini vermektedir! Bu, kapitalist toplumun kavranmasında bir devrimdir!

İşte bu sömürü, iki sınıfın her an karşılıklı bir mücadele içinde olmasına yol açar. İşin bir orta yol çözümü yoktur! Bu mücadele zaman zaman sınırlı kalır: Fabrikada, çiftlikte, madende, tersanede ücretler, çalışma koşulları, iş gününün uzunluğu, işçinin sağlığı ve iş güvenliği ve benzeri konularda bir çekişmedir gider. Zaman zaman bu sorunlar daha sert mücadelelere yol açar: İşçi iş bırakır, grev yapar, iş yerini işgal eder, bütün bir sektörde, hatta ekonominin bütününde grev yapar, yani genel greve gider. İşçiler bu mücadeleyi verebilmek için örgütlenir: Sendikalar, fabrika komiteleri, hatta kendi çıkarlarını savunacak siyasi partiler kurarlar. Bu mücadelelerde varılan uzlaşmalar hep geçici olur. Yeni koşullarda yeni mücadeleler patlak verir. Mücadele eden sadece işçi değildir. Patron da işçinin kazanımlarına, haklarına, mevzilerine, örgütlerine saldırır. Sendikaları zayıflatmaya, işçinin birliğini kırmaya, haklarını ortadan kaldırmaya çalışır. Mücadele aralıksız sürer.

Ama sömürü ne kadar azalsa da devam eder. Çünkü üretim araçlarının özel mülkiyeti burjuvaziye sosyal güç kazandırır. İşçinin ise çalışma kapasitesinden başka hiçbir şeyi yoktur. Üstün olan sermayedir. Devleti de elinde tutar. İşçi hep mücadele eder, zaman zaman belirli kazanımlar da elde eder, ama burjuvanın hâkimiyetine ve sömürüye son veremez.

Ta ki kapitalizmin kendi gelişmesi kendi varlığının koşullarını ortadan kaldıracak bir aşamaya ulaşana kadar. İşte Kapital sadece sınıf mücadelesinin kaçınılmazlığını değil, kapitalizmin bu hareket yasasını da ortaya koymuştur.

Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir!

Sermaye, kendi doğası gereği, işçiyi daha iyi sömürebilmek için kendini hep daha büyük ölçekte örgütler. Dev sermaye birimleri, tekeller, holdingler, sadece köşedeki bakkalın ya da demirci ustasının veya marangozun değil, aile şirketinin, yerel şirketlerin yerini alır. Üretim gittikçe daha büyük birimler içinde planlanır.

Sadece tek tek ülkelerde değil. Ulusal ekonomilerin yerini dünya ekonomisi alır. Çokuluslu şirketler bu dünya ekonomisinde ipleri ellerine geçirir. Bütün ülkelerin ekonomisi ayrılmaz bağlarla birbirine bağlanır. Artık devasa ölçeklerde birbirine bağlanmış bir toplumsallaşmış ekonomi söz konusudur. Bu ekonomi ancak planlı biçimde yürüyebilir. Ama üretim araçları, ne kadar büyük ölçekte de olsa, hâlâ özel mülkiyet altındadır. Şirketler büyük ölçekte planlamayla çalışır. Ama her şirket dünya piyasasında bir planlama adası gibidir. Piyasaya dayalı ekonomi, kapitalizmin çelişkileri dolayısıyla şiddeti gittikçe artan krizlere girer. Dünya piyasasındaki rekabet dünya savaşlarına yol açar. Sermaye kâr açlığı içinde doğayı tarumar eder. Ancak insanlığın bir bütün olarak ortak çıkarlarını sağlayabilecek bir demokratik merkezi planlama toplumu ileri götürecektir.

Bu tür bir ekonomiyi kurabilecek gücü, uluslararası bir sınıf olarak işçi sınıfını kapitalizm kendisi kendi “mezar kazıcısı” olarak yaratmıştır. Evet, kapitalizm özel mülkiyetini savunacaktır, iktidarı kendi eliyle teslim etmeyecektir, ama artık devrimler dünya çapında bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yeni, sınıfsız toplumu, komünizmi kurmak için devrim gereklidir. Marx’ın Kapital’in Birinci Cildinin sonunda söylediği gibi “mülksüzleştirenler mülksüzleştirilecektir”!

Hayallerinde daha iyi bir toplumu tasarlayan reformcular yanılmaktadır: Ancak büyük tarihi güçlerin çarpışmasıdır ki insanlığın kurtuluşunu sağlayacaktır. İşte işçi sınıfına kurtuluşun anahtarını böyle sağlamıştır Kapital: Hem günbegün sendikayla, grevle, işgalle mücadelenin gerekliliğini, hem de sonunda kurtuluş için mutlaka gerekli olan devrime önderlik edecek bağımsız işçi sınıfı partisinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Kapital, düşünce alanında kapitalizmin karşısındaki en büyük tehdittir!

Bütün ülkelerin, Almanya’nın olduğu gibi Çin’in, Amerika’nın olduğu gibi Türkiye’nin işçi sınıfı bu yüzden Marx’a ve onun düşünce yoldaşı ve Kapital’in İkinci ve Üçüncü Ciltlerini onun ölümünden sonra yayına hazırlayan Engels’e hakikati aydınlattığı ve yolu gösterdiği için daima müteşekkir olacaktır.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2017 tarihli 96. sayısında yayınlanmıştır.