Gazi katliamının 24. yıldönümünde bir kez daha: Irkçılık ve mezhepçiliğe karşı yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Gazi katliamı

Türkiye’de 90’lı yıllar, başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere toplumun mücadele bayrağını yükseltmiş ezilen halklarının uğradığı katliamlarla bilinir. Kürt halkı ve Alevilerin kesişim noktası olan Gazi Mahallesi katliamı da bunlardan biri olmuştur.

1960 ve sonrasında işçi sınıfının yükselen mücadelesinde, o dönem büyük kentlere göçmüş ve işçi sınıfının bir parçası olarak yoksul mahallelere yerleşmiş olan Aleviler büyük yer kaplıyordu. 12 Eylül darbesi sonrası, Alevilerin de durgunluk yaşadığı bir dönem oldu. Ancak 1989’dan itibaren yükselen mücadele rüzgârı ile Aleviler, hem sınıfının yanında kitlesel işçi mücadelelerinin içinde hem de inançları dolayısıyla yaşadıkları ezilmişliğe karşı bir araya gelerek örgütlendiler. Hacı Bektaş-ı Veli dernekleri, Pir Sultan Abdal dernekleri ve daha pek çok yöre dernekleri bu süreçte kurularak güçlendi. Alevilerin bu örgütlenişi yanıtsız kalmadı. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta ve sonrasında Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen katliamlarda devletin gayesi Alevileri düzenin bir parçası olmaya zorlamak ve örgütlü oluşlarına karşı gözdağı vermekti.

Katliam günleri 12- 14 Mart

12 Mart 1995 akşamı Gazi Mahallesi’nde bir taksi şoförü gasp edilerek öldürüldü. Ardından çoğunlukla Alevilerin bulunduğu üç kahvehane ve bir pastane gasp edilen taksi kullanılarak silahlarla tarandı. Alevi dedesi Halil Kaya öldürüldü, beşi ağır 25 kişi yaralandı. Saldırı sonrasında bir araya gelen mahalleli üzerine, o zamana kadar ortada olmayan polis tarafından kurşun yağdırıldı ve bir kişi daha hayatını kaybetti.

13 Mart günü ise İstanbul’un farklı mahallerinden binlerce Alevi Gazi Mahallesi’ne akın etti, saldırıları protesto etmek için Cemevi önünde toplandı. Devletin, cenazeleri teslim etmemesi üzerine karakola doğru yürüyüşe geçen kitlenin üzerine polis tarafından yaylım ateşi açıldı ve 15 kişi yaşamını yitirdi. 14 Mart’ta ise İstanbul Valiliği tarafından, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Buna rağmen halkın direnişinin devam etmesi üzerine mahalleye askeri birlikler sevk edildi. Cemevinde bir araya gelen Aleviler halk komitesi kurdu. Komitenin “cenazeler verilsin, sokağa çıkma yasağı kaldırılsın, gözaltılar serbest bırakılsın” taleplerine yine saldırılarla karşılık verildi. Devletin ablukası ancak günlerce süren kitle direnişi ile sona erdi.

Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen saldırılar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetti 300’ü aşkın kişi ise yaralandı. Katliamın 24. yılı geride kalırken siyasi sorumluların yargılanması bir yana, saldırıda emri veren bakan, vali ve polis amiri de en ufak bir ceza almadı. Sanık sandalyesinde oturan 20 polisten sadece ikisi, dört yıl 32 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu göstermelik ceza da tepkiler üzerine verilmişti.

Zulme ve baskılara karşı direnişe devam

Geçmişten bugüne defalarca Kürtlere ve Alevilere yönelik gerçekleştirilen sistematik katliamların hiçbiri istenen sonucu alamadı. Saldırılara, baskıya ve verilen kayıplara rağmen ezilen halklar direnmeye devam etti, devam ediyor. Bunun en yakın örneğini Gezi Parkı ile başlayan halk isyanında gördük. Alevi mahalleleri isyan günlerinde en büyük mücadelelerin yaşandığı yerler oldu. Yoğun polis saldırılarına rağmen sokaklardan çekilmeyen Alevi halkı birçok şehit verdi. Halk isyanında yaşamını yitiren Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş Aleviydi.

Alevi halkı bugün bir nefs-i müdafaa içindedir. Bu durum bugün kendini, başta CHP olmak üzere düzen muhalefetine sıkı sıkıya bağlılıkta göstermektedir. Ancak tüm düzen partileri gibi CHP de yeri geldiğinde Alevi halkına çok rahat sırtını dönebilmektedir. Çünkü CHP için de ezilenler değil, düzen esastır. Bunun en yakın örneğini parti başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun katliam şarkıları yapan, faşistlerin göz bebeği Ozan Arif’i övdüğünde gördük.

Yalnızca anarak geçiştireceğimiz günlerde değiliz. Erdoğan’ın istibdadının yoğunlaştığı, dünya çapında ekonomik krizin derinleştiği ve Ortadoğu’da süren savaşlara ek olarak yeni savaş olasılıklarının yükseldiği bir süreçten geçiyoruz. İşçiler, emekçiler, ezilenler olarak ülkemizde ve Ortadoğu’da yaşanan tüm katliamların hesabını sormak, yenilerine engel olmak için; mezhepçi ve ırkçı politikaların karşısında olup ekmek ve hürriyet mücadelesini yükseltmeliyiz. Gazi katliamının yıldönümünde bir kez daha haykırıyoruz: “Kahrolsun ırkçılık ve mezhepçilik! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!”

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2019 tarihli 114. sayısında yayınlanmıştır.