Derby işgali, "kanunsuz" referandum

Gerçek'in sayfalarında bir süredir 50. yıldönümünü idrak ettiğimiz 1968'i ve o yıla damgasını vuran mücadeleleri ele alıyoruz. Ve 68'in sadece bir gençlik hareketinden ibaret olmadığını, anti-emperyalist mücadelenin, sınıf mücadelesinin müthiş örneklerinin yaşandığı bir dönem olduğunu vurguluyoruz. 1968 Temmuz'u bu toprakların işçileri, emekçileri, gençleri için hem sınıf mücadelesi hem de anti-emperyalizm alanında bugün hâlâ büyük bir gururla andığımız iki büyük mücadeleye sahne oldu. Biri 17 Temmuz'da 6. Filo'nun Dolmabahçe'de denize dökülmesi, diğeri de 4 Temmuz'da başlayan Derby fabrikasının işgali. 6. Filo'nun denize dökülmesi ve 68'in anti-emperyalizmi, Gerçek'in bu sayısında başka yazıların konusu. Biz burada Derby işçilerinin mücadelesine kulak verelim.

İstanbul Kazlıçeşme'de bulunan Derby, o yılların en büyük lastik fabrikalarından birisiydi. İşçiler uzun yıllardır Lastik-İş sendikasında örgütlüydü. Başlangıçta Türk-İş'e bağlı olan Lastik-İş sendikası, diğer mücadeleci sendikalar gibi 1967 yılında Türk-İş'ten ayrılıp, DİSK'in kurucu sendikaları arasında yer alınca, patronlar, sendikanın gücünü kırmak amacıyla harekete geçti. Derby de işkolundaki en büyük fabrikalardan biri olduğu için patronlar ve Türk-İş bürokrasisi, hamlelerini Derby fabrikası üzerinden gerçekleştirmeye çalıştı. Önce Derby'deki beyazyakalılara Kauçuk-İş isimli bir sendika kurdurdular. Sonra işçileri Lastik-İş'ten istifa ederek Kauçuk-İş'e üye olmaya zorladılar. İşçilerin haberi bile olmadan onların kimlik bilgilerini kullanıp Kauçuk-İş'e üye yazdılar. Sonunda da Kauçuk-İş sendikası Derby'de yetkili sendika olduğunu açıkladı. İşkolunda iki sendika arasında yetki davaları açılmaya başladı. Ve nihayet Yargıtay, Derby'de yetkiyi Kauçuk-İş'e verdi; Derby patronu da Kauçuk-İş sendikası ile 4 Temmuz günü sözleşme imzalayacağını açıkladı. Bu, bardağı taşıran son damla olmuştu.  Derby patronu, Türk-İş bürokrasisi ile işbirliği içinde sırtını da devletin mahkemelerine dayadığında "bu iş bitti" diye düşünüp rahat bir nefes almıştır herhalde. Ne bilsin Derby işçisinin ona nefes aldırmayacağını!

Derby işçileri, haber duyulur duyulmaz hazırlıklarına başladı ve 4 Temmuz'u sendika seçme özgürlüğünün gasp edilmesi anlamına gelecek bir toplu sözleşmenin imzalandığı değil, bu toprakların ilk büyük işgal eyleminin başladığı gün olarak tarihimize yazdırdı. Talepleri, sendika seçme özgürlüğü için fabrikada referandum yapılmasıydı. Yani Derby işçisi, Yargıtay'a, burada kimin yetkili olduğuna sen değil, biz karar veririz diyordu. Derby patronu, mahkeme yetmeyince bu sefer polisi yardıma çağırdı. Ama polis baskısı da kâr etmeyince referandum yapılmasını kabul etti. Derby işçisi kararlılığı ile mahkeme kararını yırtıp atmış; o dönemde yasada olmayan referandum sandıklarını fabrikada kurdurmuştu. Kauçuk-İş sendikası sadece işgalin gücü altında değil, referandum sandığında da ezildi. 950 işçiden 920'si Lastik-İş'i seçti ve patronun Lastik-İş’le, işçilerin tüm taleplerini kabul ettiğine dair bir protokol imzalamasının ardından işçiler 10 Temmuz'da işgali sona erdirdiler.

Grev yasası yokken 1963'te yasadışı bir grevle, grev hakkını grev yaparak alan Kavel işçisi gibi, Derby işçisi de yasadışı referandum sandıklarını işgal yaparak kurdurdu. İşgaller yayıldı, referandum sandıkları başka fabrikalarda da kuruldu. İşçi sınıfı için yeni bir mücadele dalgasının fitili ateşlenmiş oldu.

Bu tarih bizim tarihimiz. Ama Derby işgali, Kavel grevi, sadece geçmişimiz değil, bugünümüz, geleceğimiz. Bugün hangi mücadele başarıya ulaşıyorsa, o mücadele Derby işgalinin, Kavel grevinin izinden yürüdüğü için, işçi sınıfı kendi gücüne ve birliğine güvenerek sınıfın iradesini patronlara dayattığı için kazanıyor. Hangi mücadele zaafa uğruyorsa, o mücadele Derby işgalinin, Kavel grevinin yolundan saptığı, kendi birliğinden, gücünden şüphe duyup başkalarından medet umduğu için kaybediyor. İşte bu yüzden, geçmişimizi nostaljik bir özlemle anmanın, ne o geçmişe ne de bugüne faydası var. Ancak onun dersleri ile yeni Kaveller, Derby'ler yaratarak hem o geçmişi yaşatabilir, hem de yarınımızı kurabiliriz.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2018 tarihli 106. sayısında yayınlanmıştır.