Bakû Birinci Doğu Hakları Kurultayı’nın 100. yıldönümü (1): Komünizm Müslüman emekçilerle buluşuyor

Bakû Birinci Doğu Hakları Kurultayı

Bütün ülkelerin işçilerinin kurtuluşu için yola çıkmış olan bir siyasi akım olan komünizm, gericiler tarafından hep Müslüman halkların düşmanı gibi tanıtılır. Oysa tam tersi doğrudur. Bunu anlamak için tam 100 yıl öncesine dönerek Bakû Doğu Halkları Kurultayı’na bakmamız yararlıdır.

1 Eylül 2020, Azerbaycan’ın başkenti Bakû’de Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nın toplandığı günün tam tamına 100. yıldönümüdür. Bu kongrenin anlamı, tarihin ilk büyük komünist devriminin genel olarak Doğu halklarına, özel olarak da Müslüman halklara (Türkler, İranlılar, Araplar, Hintler, Endonezyalılar vb.) elini uzatması idi. Komünizm Müslüman halklara o günün büyük utancı olan sömürgecilikten ortak mücadele ile kurtulmalarını sağlamayı öneriyordu. Aynı zamanda onların kendi toplumsal ve kültürel hayatlarını düzenleme özgürlüğünü tartışmasız tanıyordu.

Bakû Kurultayı’nın elbette bir öncesi var. Bu geçmişi anlamak Bakû’nün de doğru değerlendirilmesi için çok önemli.

Ekim devrimi ve Müslüman halklar

Bakû Kurultayı’nın kökleri, dünya tarihi bakımından hayati iki gelişmede yatıyor. Bunlardan ilki Rusya’da işçi sınıfının Ekim 1917’de köylülüğün desteğiyle Çarlık devletini ve burjuvazinin hâkimiyetini yıkıp yerine tarihin ilk uzun vadeli işçi iktidarını kurmuş olmasıdır. Yıkılan Çarlık Rusyası’nda hem dar anlamda Rusya’nın içinde, hem Kafkasya bölgesinde, hem de Orta Asya’da (çoğu Türki olmak üzere) sayısız halk yaşıyordu: Tatarlar, Azeriler, Özbekler, Türkmenler, Kıpçaklar, Başkırtlar, Çerkesler, Çeçenler, Dağıstanlılar ve diğerleri. Yeni iktidar bu halklara karşı, onları ağır bir zulme tabi tutmuş olan Çarlığın tam tersi bir tutum ilan etti.

Yeni hükümet, iktidarı ele alışından sadece bir hafta sonra, 15 Kasım 1917’de Rusya’nın bütün halklarına yönelik bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, eskiden Rus baskısı altında inleyen bütün halklara ve tabii Müslüman halklara “eşitlik ve egemenlik” hakları, “ayrılarak bağımsız bir devlet kurmayı da kapsayan bir kendi kaderini tayin hakkı”, “ulus ve din temelinde her tür ayrıcalığın ve kısıtlamanın ortadan kaldırılması” ve Rus topraklarında yaşayan azınlıklara “engellenmemiş bir gelişme” vaat ediyordu.

Devrimden sadece bir ay sonra, 7 Aralık 1917’de ise “Rusya ve Doğu’nun Bütün Emekçi Müslümanlarına Çağrı” yayınlanacaktı. Bu çağrı geçmişte Çarlık döneminde “camileri ve türbeleri yıkılan, inançları ve âdetleri ayaklar altına alınan” Müslümanlara şöyle sesleniyordu:

“Bundan böyle, inançlarınız ve âdetlerinizin, ulusal ve kültürel kurumlarınızın özgürlüğü ve dokunulmazlığı ilan edilmiş bulunuyor. Ulusal hayatınızı özgürce ve hiçbir engel olmadan inşa edin. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki haklarınız—Rusya’nın bütün halklarının olduğu gibi—devrimin ve onun organları olan işçi, asker ve köylü vekillerinin bütün gücü sayesinde savunulmaktadır.”

Komünist Enternasyonal ve Müslümanlar

Ekim devrimi bir Rus devrimi değildi. İşçi sınıfı, aynen onu sömüren burjuvazi gibi, dünya çapında bir sınıftır. Dolayısıyla Rusya’nın komünistleri Bolşevikler Ekim devrimini bir dünya devriminin başlangıcı olarak gerçekleştirdiler. Hemen ardından da, 1919 Mart’ında düzenlenen kuruluş kongresinde, dünya devriminin partisi olarak Komünist Enternasyonal’i (Komintern) kurdular. İlk kongrede henüz sömürge ve yarı-sömürge ülkelerden sadece Türkiye, Çin ve Kore temsil ediliyordu. Ama 1920 yazında toplanan İkinci Kongre’de, Meksika’dan Vietnam’a, emperyalizmin ezdiği birçok ülke mevcuttu. Müslüman ülkelerden Türkiye’nin yanı sıra İran, Mısır, Hindistan (o zaman bugünün Pakistanı ve Bangladeşi de bu ülkenin parçası idi), Endonezya da artık komünist harekete ilk adımlarını atmışlardı.

Kongre ezilen dünyanın ulusal sorunlarına çok önemli bir zaman ayırdı. Yapılan uzun tartışmalardan sonra ikili bir karar alındı. Komintern emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ulusal devrimci bütün hareketleri destekleyecek, aynı zamanda emperyalizme karşı mücadeleyi sadece işçi sınıfı ve köylülüğün sonuna kadar götüreceği gerçeğine dayanarak bu ülkelerde de komünist hareketin bağımsız eylemini destekleyecekti. Bu karardır ki, Türkiye’de Milli Mücadele’nin emperyalizmin vekili işgal ordularına karşı savaşının Sovyet Rusya tarafından diplomatik yollardan ve silah, cephane, para, hatta askeri işbirliği sayesinde desteklenmesinin yolunu açmıştır.

Bakû Kurultayı Komintern’in İkinci Kongresi’nin emperyalizm konusundaki bu genel yönelişini Doğu halklarına, özel olarak da Müslüman halklara uygulamak için bu kongreden sadece bir ay sonra 1-7 Eylül tarihlerinde toplanacaktı.

Mekke’de hac, Bakû’de emperyalizme karşı cihad!

Kongre muazzam büyük bir organizasyon olarak gerçekleşti. Asya’nıın 30 değişik halkından 2000’den fazla delege katılıyordu. Bunların konuştuğu diller birbirinden çok farklıydı, çeviri çok büyük sorunlar yaratacaktı. Türkiye grubu sayıca en kalabalık olanıydı: 235 delege ile temsil ediliyordu. Türkiye delegelerinin ardından İran (192), Ermenistan (157), Rusya (102, Rusya delegasyonunda birçok Müslüman halktan temsilciler vardı), Gürcistan (100) geliyor, bunları Orta Asya halkları (Tacikler, Kırgızlar, Türkmenler, Kalmıklar, Özbekler vb.) izliyordu. Daha az sayıda da olsa Hintler, Çinliler, Araplar ve Kürtler de vardı.

Doğu halkları dendiği halde en büyük vurgu Müslümanlara idi. Kongre çağrı metninde şöyle denilmişti: “Eskiden kutsal topraklara ulaşabilmek için çöllerden geçerdiniz. Şimdi birbirinizle buluşmak, kendinizi köleliğin zincirlerinden kurtarmak ve böylece kardeşçe bir ittifak içinde birleşerek eşitlik, özgürlük ve kardeşlik üzerinde yükselen bir hayat yaşamak için dağları nehirleri, ormanları çölleri aşın gelin.” Komintern’in başkanı Zinovyev açılışta yaptığı konuşmada şöyle bir çağrıda bulunacaktı: “Komünist Enternasyonal bugün Doğu’nun halklarına dönüyor ve diyor ki: ‘Kardeşler, sizi bir cihada davet ediyoruz, en başta da İngiliz emperyalizmine karşı!” Ama sonra konuşmasını şöyle bitiriyordu: “Yaşasın Doğu halklarının Komünist Enternasyonal’le ittifakı! Kahrolsun sermaye, yaşasın emekçilerin hâkimiyeti!”

Yani Kongre Müslüman halklara hitap ediyordu, ama çağrı sadece emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaya değil, kapitalizmin ve sınıf toplumunun bütün biçimlerinin yıkılmasına idi. Zinovyev’in emekçilerin hâkimiyetini savunan sözleri büyük bir alkış ve sloganlarla karşılanıyordu: “Yaşasın Doğu’nun dirilişi!”, “Yaşasın Üçüncü, Komünist Enternasyonal!”, “Yaşasın Doğu’yu birleştirenler, değerli önderlerimiz, sevgili Kızıl Ordumuz!”

“Sovyetler sadece işçinin değil köylünün de iktidar organıdır”

Yedi gün boyunca çeşitli halkların temsilcileri söz alarak ülkelerinin sorunlarından söz ediyor, gelecekte emperyalizme karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusundaki fikirlerini anlatıyorlardı. Azerbaycan, Türkiye, Dağıstan, Türkistan, Hindistan ve Orta Asya’nın başka halklarından konuşmacılar İslam dünyasının yoksul emekçi halkının yüzünü nasıl Komünist Enternasyonal’e dönmüş olduğunu anlattı.

6 Eylül’de iki karar kabul edildi. Bunlardan ilki “yoksulların kendi kaderini inşa edebilmesi için sovyetler” diyen “Doğu’da Sovyet İktidarı Üzerine Tezler” başlıklı bir karardı. “Sultanların, şahların, emirlerin, aşiretlerin önde gelenlerinin, zenginlerin ve onlara bağlı bürokratik kliklerin” sömürüsünü ortadan kaldırıp yoksulların kurtulmasını sağlamak üzere “devasa bir tarımsal köylü devrimi”nin gerekli olduğunu, bunun sonucunda toprağın emekçi köylünün eline geçeceğini ileri sürüyor ve sovyetlerin ya da Doğu’nun diliyle şûrâların bunun gerçekleşme biçimi olacağını belirtiyordu. Sovyet iktidarı ve sovyet organizasyonu sadece sanayi proletaryasının iktidar aracı ve örgütlenme biçimi değildir, diğer emekçi kitlelerin de ayrıcalıklı ve düşman unsurları iktidardan devirdikten sonra kendi kaderlerini kendi ellerine almaları için tek uygun biçimdir diyordu. Yani yoksul köylülerin de sovyet iktidarı kurabileceği ileri sürülüyordu. Rus, Başkır-Kırgız ve Türkistan deneyimlerinin köylülerin kendi işlerini yürütmeye muktedir olduklarını ortaya koyduğu da ekleniyordu.

Diğer karar ise Doğu’da köylülüğün maruz kaldığı ağır sömürü koşullarını yaratan mekanizmaları teker teker saydıktan sonra bunların nasıl ortadan kaldırılabileceğinin yollarını ortaya koyan “Tarım Sorunu Üzerine Tezler” başlıklı bir metindi. Ama tek tek sömürü kaynaklarının kurutulması yeterli değildi. Ana fikir şuydu: “Doğu’nun köylüsünün her tür zulüm, bağımlılık ve sömürüden tam ve gerçek kurtuluşu için, kendi toprak sahiplerinin ve burjuvazisinin iktidarını devirerek Doğu ülkelerinde işçilerin ve köylülerin Sovyet iktidarını kurması gerekir.”

Şark Tebligat ve İcraat Şûrâsı

Her iki karar tasarısı da oybirliğiyle kabul edildi. Kapanış gününde ise Kurultay’ın çalışmalarını sürdürmek üzere bir Şark Tebligat ve İcraat Şûrâsı (Doğu Propaganda ve Eylem Sovyeti) kuruldu. 47 üyeli bu organ en az üç ayda bir toplanacak ve Doğu ülkelerinde Komintern’in propaganda ve örgütlenme meselelerinin yürütülmesine ilişkin kararlar alacaktı. Bu toplantılar arasında işleri yürütecek bir de Başkanlık Kurulu seçiliyordu.

Son gün kapanıştan hemen önce Buhara Emiri’nin iktidarına son veren zaferin haberi Kurultay’ın coşkusuna yeni bir heyecan katacaktı. Kapanışı Komintern’in başkanı Zinovyev yapıyor ve 2.000 delegeyi coşturan bir konuşmayı yine “yağmacılara  ve kapitalistlere karşı cihad!” çağrısıyla bitiriyordu.

Bakû Doğu Halkları Kurultayı komünizmin İslam dünyasının yoksul halk kitleleriyle buluşmasında son derece önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçecektir. Bugün 100. yıldönümünü kutladığımız bu enternasyonalist toplantının ruhunu yaşatmalı, Doğu’nun, özellikle Müslüman halkın çoğunlukta olduğu ülkelerinin işçi sınıfını, köylülerini ve yoksullarını dünyanın geri kalanıyla sınıf mücadelesi, bunun sonucunda kapitalizmin devrilmesi ve sovyet (şûrâ) sisteminin kurulması, nihayetinde hep birlikte sınıfsız topluma yürünmesi davasında birleştirebilmeliyiz.