Akbabanın üç günü, iblisin üç yılı: Allende döneminde Kissinger

Şili belge 2

Irak’ın diktatörü Saddam Hüseyin 1990 yılında Kuveyt’i işgal etti. Amerika aslında onu tuzağa düşürmüştü. Kuveyt’i bahane ederek iki aşamada Saddam’ı devirdi, yargıladı ve katletti. Biz Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde Saddam’a en ufak bir destek vermeksizin Irak’ı savaşta Amerika’ya karşı destekledik. 1990’daki o olaydan beri Amerika veya Avrupa emperyalistleri dünyanın hangi bölgesinde bir savaşa girseler biz onların karşısında olduk: Bosna Hersek, Sırbistan ya da eski Yugoslavya, Afganistan, yine Irak, Libya, Yemen’deki vekâlet savaşı, Ukrayna, şimdi Nijer ve Batı Afrika’da diğer bazı ülkeler. Biz hep emperyalizmin karşısında olduk. Miloşeviç, Taliban, Kaddafi, Putin, Afrika Sahil bölgesi askerî rejimleri, bunların hiçbiri bizim siyasi olarak destekleyeceğimiz önderlikler değildi. Ama emperyalizm ile onun hâkimiyeti altındaki dünya sisteminin başka bir ülkesi savaş meydanında karşı karşıya geliyorsa, biz hep emperyalizmin yenilgisinden yana olduk.

Her türlü budalaca saldırıya maruz kaldık. Kendileri, şahsen ve sınıfları adına emperyalizmin kurmuş olduğu dünya düzenine sığınarak rahat bir hayat yaşamak isteyen birtakım ikiyüzlüler bu savaşların çoğunda, bazen hepsinde ABD veya AB emperyalizmini desteklediler. Bunu yaparken de kendilerine demokrasi savunuculuğu atfettiler. Şimdi biz size bir demokrasi hikâyesi anlatalım öyleyse, “otokrasi”ye karşı savunduğunuz dünya düzeni neymiş görün.

İblis

Henry Kissinger 1968’de Cumhuriyet Parti’den Richard Nixon ABD başkanı seçildikten sonra, önce Ulusal Güvenlik Danışmanı, ardından da Dışişleri Bakanı olarak onun yönetiminde çalıştı. Aslında ABD’nin dünya politikası söz konusu olduğunda Nixon’ın Kissinger’ın yönetiminde çalıştığını söylemek daha doğru olur. Bu adam bugün hâlâ hayattadır. Tam tamına 100 yaşındadır.

Kissinger şimdilerde Ukrayna savaşında Amerikan politikasını eleştiriyor. Asıl tehlikenin Çin olduğunu, Amerika’nın onunla mücadeleye hazırlanması gerekirken Rusya ile karşı karşıya gelmesinin yanlış olduğunu söylüyor. Bildiği var. Çünkü 1970’li yılların başına kadar ABD Çin Halk Cumhuriyeti’ni diplomatik olarak tanımaya bile yanaşmamışken, pingpong takımları arasında maçlarla başlayan ünlü “pingpong diplomasisi” sonucunda Nixon ile Mao’yu Sovyetler Birliği’ne karşı müttefik haline getiren oydu. Bize “Putincilik” gibi fantastik bir suçlama yöneltenlerin Kissinger’ın ne dediğini anlamamasına hayret etmek gerekir. Eğer Ukrayna savaşı Biden yönetiminin söylediği gibi “kışkırtılmamış bir işgal” ise, Kissinger Amerikan politikasını neden eleştiriyor? Amerika bir şey yapmamıştır ki. Bütün suç Rusya’nındır. Ne yani Rusya’nın Ukrayna’yı durup dururken işgal etmesine göz mü yumsaydı?

Neyse biz Kissinger’ın geçmişte ABD adına yürüttüğü politikaya dönelim. Kissinger iblisin ta kendisidir. Bu adamın işlediği suçların haddi hesabı yoktur. Vietnam savaşının tırmanmasına, Laos ve Kamboçya’yı da içine almasına, bir Hindiçin savaşına dönüşmesine, Amerikan ordusunun Vietnam’da işlediği bütün insanlık suçlarına yol açan da odur. Kıbrıs’ta Sampson darbesini düzenleyerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sallantılı varlığını sona erdiren, Türkiye ile Yunanistan’ı, “bir deli kuyuya taş atmış” hesabı, bir türlü çözemeyecekleri bir mücadele rayına oturtan da odur.

Birazdan göreceğimiz gibi, Şili’de hem seçilmiş bir başkanın ve bütün hükümetinin katledilmesine hem de ülke halkının binlercesiyle on binlercesiyle işkence görmesine, zorla kaybedilmesine, katledilmesine destek olan da o. Allende ve Pinochet dışında Şili 1970-1973 deneyiminin üçüncü aktörü Henry Kissinger’dır. Bu size normal mi geliyor?

Dakika bir gol bir

Şili konusunda bir önceki yazımızdan hatırlanacaktır: Allende 4 Eylül 1970’te başkan seçilmiştir. Oyların çoğunluğuyla değil yüzde 36’sı ile seçildiği için Kongre’nin de onayı gerekmektedir. Bu konuda oylama 24 Ekim’de yapılacaktır. Ama ABD devleti, o seçilir seçilmez, Kongre oylamasının sonucunu dahi beklemeden harekete geçer. Devletin yanı sıra telekomünikasyon şirketi ITT, Pepsi Cola, Anaconda gibi bakır çokulusluları, Chase Manhattan bankası ve diğer birtakım tekelci sermaye grupları da hareketlenir. Allende’nin seçim zaferini izleyen on günlük süre içinde Beyaz Saray’da bir dizi toplantı yapılır. Pepsi Cola CEO’su (bu terim yerine o zaman “başkan” denirdi) Donald Kendall, Chase Manhattan’ı temsilen David Rockefeller, CIA Başkanı Richard Helms, Nixon ve Kissinger ile çeşitli toplantılara katılırlar. Şili’de “iki kanallı” bir politika izlenmesine karar verilir. Olağan diplomatik kanalda her şey normal yürütülecektir. Dışişleri hiçbir kirli işin içine sokulmayacaktır. ABD Büyükelçisi Edward Korry, hiçbir şeyden haberi olmadan Şili’nin yeni hükümetiyle olağan ilişkilerini sürdürecektir. Ona hiçbir şey haber verilmeyecektir. Buna karşılık, CIA koordinasyonunda, Şili’nin bütün gerici güçleriyle işbirliği içinde bir “istikrarsızlaştırma”, adam kaçırma, suikast, gerici ve faşist örgütleri (Patria y Libertad’ı hatırlayın) paraya boğma, cunta hazırlıkları ve uygun anda darbe yapma politikası ikinci bir kanaldan yürütülecektir.

11 Eylül günü yayınlanan yazımızı okuyan okurlarımız, Allende seçilir seçilmez Şili ordusunun “meşruiyetçi”, yani darbe karşıtı geleneğinin temsilcisi olan Genelkurmay Başkanı René Schneider’in (Röne Şnayder) kaçırılarak katledildiğini hatırlayacaktır. Bu, bütünüyle CIA tarafından Kissinger’ın bilgisi dâhilinde planlanmış bir eylemdir. Schneider’in katili olan ekibin bir kanadının önderi doğrudan faşist Patria y Libertad (Vatan ve Özgürlük) ile ilişkisi olan bir general olan Roberto Viaux’dur (Vio).

ABD’de tarihî mücadeleler sonucu en kirlileri dâhil bütün belgeler belirli bir süre (genellikle 50 yıl) geçtikten sonra açılır. (Türkiye’de polis, ordu ve istihbarat arşivlerindeki karanlığı kaldırmak demokratik haklar mücadelesinin en önemli maddelerinden biridir!) Bazen Kongre tartışmaları dolayısıyla veya Bilgi Edinme Yasası sayesinde bu süre kısalır. Yalnız çok çeşitli nedenlerle (devam eden güvenlik mülahazaları, diplomatik kaygılar, yaşamakta olan görevlileri korumak vb.) bu metinler “redaksiyon” görür. Bir süre kelime, cümle veya paragrafın üzeri kapkara çizilir. (Bu tablodan ABD’nin bir demokrasi cenneti olduğu çıkarılmamalıdır. En basit örnek Kennedy suikastıdır. Bu yıl suikastın 60. yılındayız. Biden hâlâ devam etmekte olan muammayı çözmek isteyenlerin bütün baskısına rağmen bu yıl açtığı yeni belge tomarından bir dizi belgeyi yine ayırdı. 60 yıl!)

Şili belgelerinin bir bölümü açıldığı için ABD hükümetinin Schneider suikastındaki rolü biliniyor. Schneider 25 Ekim’de öldürülmüştür. 16 Ekim tarihli bir Amerikan şifreli telgrafını [karalamaları falan geçerek] Türkçeye çeviriyoruz:

“1. 15 Ekim öğleden sonra, ABD Yönetimi üst düzey toplantısında politika, amaçlar ve eylemler konuşuldu. Sizin operasyonel kılavuzunuz olacak olan sonuçlar aşağıdadır:

2. Allende’nin bir darbe yoluyla devredilmesi kararlı biçimde devam etmekte olan politikamızdır. Bunun 24 Ekim’den önce gerçekleştirilmesi çok açıkça tercih konusudur ama çabalarımız bu tarihten sonra da devam ettirilecektir. (…) ABD hükümeti ve Amerikan parmağının iyi gizlenmesi amacıyla eylemlerimizin gizli ve güvenli olarak sürdürülmesi vazgeçilmez bir önem taşımaktadır.”

Belgenin ilerleyen paragraflarında General Viaux’nun adı açıkça yer almaktadır. Belgede ABD üst yönetimi dendiğine göre Nixon ve Kissinger bu toplantıda kişisel olarak yer almış olmalıdır. Hiyerarşide onlardan sonra gelen CIA Başkanı Richard Helms hükümeti temsil edemez, teknik bir göreve sahiptir. (Aslında o aşamada Kissinger da henüz danışman olduğundan ve Dışişleri Bakanı da bu işlerin dışında tutulduğundan) hükümet dendiğine göre cinayet planlama toplantısında doğrudan doğruya Nixon’ın kendisinin bulunmuş olması gerekiyor!

René Schneider bu toplantıdan tam 10 gün sonra, 25 Ekim günü General Roberto Viaux tarafından kaçırılarak öldürülmüştür!

Bu belge ABD hükümetinin, Nixon’ın ve Kissinger’ın taammüden cinayet azmettirme, hatta planlama suçunu işlediğini gösteren tek belge değildir. (Yazının sonunda bu belgelerin hangi kaynaklardan alındığını belirteceğiz.)

Schneider suikastı Genelkurmay Başkanı’nı ortadan kaldırmakla birlikte herhangi bir işe yaramayacaktır. Tam tersine başkanlığı Kongre tarafından da onaylanan Allende ve hükümeti ilk yazıda özetlediğimiz politikalarını hızla uygulamaya geçecektir. Viaux ve suç ortaklarının yargılanarak cezalandırılması da yeni hükümetin elini rahatlatmıştır.

Kissinger ve arkadaşları bu durumda daha uzun vadeli planlara dönerler. 40’lar Komitesi adında bir komite izlenecek politika üzerinde müzakereler yürütmekte, her trülü operasyonel faaliyet ise CIA koordinasyonunda sürdürülmektedir.

11 Eylül darbesi

ABD’nin 11 Eylül darbesiyle ilişkisine ilişkin belgeler üzerindeki gizlilik aynı derecede kaldırılmamış görünüyor. Bizim gördüğümüz kaynaklarda planlama ve icraya ilişkin ayrıntılar daha az. Şu kadarı biliniyor: Schneider olayından sonra faaliyet devam ediyor, Kissinger başkanlığındaki “40’lar Komitesi” tarafından belirlenen yolda şu tür çalışmalar var: “istikrarsızlaştırma” operasyonları, muhalifleri finanse etmek, mesela sağın en güçlü gazetesi El Mercurio’ya CIA parası akıtmak, kamyoncular grevi gibi kargaşa yaratacak olaylara destek, ekonomik yaptırımlar, Allende hükümeti bakırı bütünüyle kamulaştırınca ABD hükümetinin elindeki stratejik rezervleri elden çıkararak arz bolluğu yaratma yoluyla dünya piyasasında bakır fiyatlarının baş aşağı seyretmesini sağlamak gibi çok çeşitli yöntemlerle Allende hükümetini zayıflatmak vb. vb..

Ne var ki Mart 1973 Kongre seçiminde Halk Birliği 1970’e göre önemli bir yükseliş gösterince hem Şili ordusunda hem de ABD devleti içinde bu işin zorunlu olarak darbe yoluyla yapılması gerektiğinde ısrar edenlerin eli çok güçlenecektir. Mart ile Eylül 1973 arasında geçen dönemde ABD devletinin faaliyetleri, öyle görünüyor ki, 1970 olaylarına göre daha iyi gizlenebilmiştir.

Yine de darbenin 50. yılı yaklaşırken bazı önemli veriler ortaya çıkmaya başlamış bulunuyor. Örneğin Şili televizyon kanalı Chilevisión son günlerde, birçok Amerikan belgesi ifşa eden Peter Kornbluh’un “Chile Desclasificado” (Şili Üzerindeki Gizlilik Derecesinin Kaldırılması) başlıklı kitabından hareketle yapılmış bir belgesel yayınlayarak ortaya yeni veriler koymuştur.

Mart seçimlerinden sonra CIA’nın Santiago İstasyonu’nun yeni yöneticisi bir memorandumla açıkça askerî programa öncelik verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir:

“Öngörülebilir gelecekte, İstasyonun gizli faaliyete öncelik vermesi, aşağıdaki durumlardan birini yaratabilmek için temaslarımızı, bilgimizi, kapasitemizi arttırması gerekmektedir:

1. İstasyon, hükümetin içinde kalsalar da kalmasalar da [kamyoncular grevinden sonra General Prats’ın ve Hava Kuvvetleri Komutanı’nın hükümete katıldığı hatırlanacaktır-ss] silahlı kuvvetlerin önde gelenleri arasında bizim hepsini değilse bile mümkün olduğu kadar çoğunu iktidarı alarak Allende hükümetini devirmeye ikna etmemiz gerektiğine inanmaktadır…

2. İstasyon’un ciddi bir askerî planlama grubuyla güvenli ve anlamlı bir ilişki kurması.”

Bunun “genelkurmayı ikna edelim ve birlikte darbe hazırlayalım” demekten başka bir anlamı olmadığı hususunda sanırız okur da bizimle hemfikirdir. İstasyon aynı zamanda bir “darbe iklimi” yaratılmasını da tavsiye etmektedir.

Buna cevaben CIA’nın “Batı Yarıküresi Departmanı”ndan son derecede saldırgan bir öneri çıkmıştır. Bu departman muhalefet partilerine mali yardımın kesilmesini, böylece onların da seçimlerden umut kesmesinin sağlanmasını önermektedir. Departmanın belgesi, 1976’da yapılacak seçimi Hıristiyan Demokratlar kazansa bile bunun bir Pirüs zaferi olacağını, zira onların da “toplumcu” politikalar izleyeceğini öngörmektedir. Bu, açıkça, sorunun “komünist diktatörlük” falane olmadığını, Şili halkının sosyalist ekonomi politikalarını benimsemesi olduğunu göstermektedir!

Şili belge 3

Artık mali destek sadece faşist Patria y Libertad’a ve sağcı Ulusal Parti’nin “militan kanadı”na verilmelidir.

Ne var ki, CIA merkezi her iki birimden gelen bu saldırgan önerilere temkinli bir tutumla yaklaşır. Yanlış anlaşılmasın: Mesele demokrasinin korunması gerektiği falan değildir. Sorun, Şili ordusunun “meşruiyetçi” geleneğinin darbeyi engellemesi halinde darbeye yatırım yapacak Amerikan stratejisinin çökmesi ihtimalidir onlara göre. Nitekim 29 Haziran 1973’te Şilililerin “Tancazo” adını verdikleri akamete uğrayan darbede Şili genelkurmayının henüz darbeye ikna olmadığı ortaya çıkar.

Ama 24 Ağustos’ta İstasyon yine alarm zillerini çalar. Olaylar çok hızlı gelişmektedir. 40’lar Komitesi’nin onayladığı 1 milyon dolar gizli finansman olanağından darbeciler ve darbe taraftarı gösterici ve grevciler yararlanmalıdır.

Bu arada CIA darbe planlarının önünde Genelkurmay Başkanı Carlos Prats’ın engel olduğunu kesin olarak öğrenir. Ama Prats’ın tasfiyesi zordur. Schneider vak’ası benzer yöntemlerin Prats’a uygulanmasını olanaksız kılmaktadır.

Ne var ki, Ağustos ayı boyunca Santiago garnizonunun kendisine verdiği ültimatomla boğuşurken bir yandan da El Mecurio’nun ve bütün sağ güçlerinin başlattığı bir iftira kampanyasıyla yıpranan General Prats istifa edince Augusto Pinochet’in önü açılır. 31 Ağutos’ta Şili ordusu içindeki Amerikan ajanları, üç kuvvetin darbe arkasında birleştiği ama tarihin belli olmadığı haberini uçurur.

8 Eylül’de CIA ve DIA (yani ABD ordu istihbaratı) darbenin 10 Eylül’de olduğunu bildirir. Ama daha sonra darbenin 11 Eylül sabahı üç kuvvet ve (Şili’de ordu dışında ayrı bir örgüt olan) Jandarma tarafından birlikte icra edileceği kesin haberi gelir.

Şili belgesi 1

ABD devletinde hâlâ “hedge” telaşı sürmektedir. “Ya darbe başarısız olursa?” Ama bu korku yersiz çıkar. ABD’nin Şili nezdindeki Deniz Kuvvetleri Ataşesi, Valparaiso kentindeki askerî grubun başkanı Yarbay Patrick Ryan’a göre “Şili darbesi neredeyse mükemmel” olmuştur. 11 Eylül “Zafer günümüzdür” (İngilizcesi daha da çok şey anlatır: “D-Day’imizdir”)

Darbelerin en hassas, en kırılgan günleri ilk günlerdir. Venezuela 2002 bu konuda paradigmatik örnek olarak tarihe geçmeyi hak etmiştir. Ordu Chávez’i devirmeye girişmiş ama 1 milyona varan halk kalabalıkları onu askerin elinden almıştır. Şili’de ABD daha ilk günden darbeye destek vererek onu rahatlatmıştır.

Darbeden beş gün sonra Nixon ve Kissinger bu konuda konuşmuştur. Bu konuşma Kissinger’ın gizli kayıt sistemi ile kaydedilmiştir. Burada Nixon ile Kissinger yaptıkları marifetin kendilerine övgü olarak geri dönmeyeceği konusunda birlikte yakınmaktadırlar. Kissinger Nixon’a şöyle der: “Eisenhower döneminde yaşıyor olsaydık, kahraman ilan edilirdik.”

Pinochet nasıl rahatlatıldı?

1999’da “devlet sırrı” gizlilik derecesi kaldırılan bir tutanak belgesi, Kissinger ile Pinochet arasında 8 Haziran 1976 tarihinde Şili’nin başkenti Santiago’da yapılan baş başa bir konuşmanın ayrıntılarını kamuya açık hale getirmiştir. Burada Kissinger ertesi gün Amerika Kıtaları Devletleri Örgütü (OAS) toplantısında insan hakları konusunda bazı sözler söylemek zorunda olduğunu, bunların hiçbir şekilde Pinochet tarafından bir eleştiri olarak alınmaması gerektiğini söylüyor. Kissinger’ın Anılar kitabında yazdıkları ile bu tutanağa göre Pinochet’e söyledikleri arasındaki farkları karşılaştırmak son derecede aydınlatıcı bir bakış sağlıyor. Türkiye okuru iki söylem arasındaki farkı, rahatlıkla Avrupa yetkili organlarının mesela 12 Eylül veya Erdoğan yönetimi karşısında söyledikleriyle yaptıkları arasındaki farklar olarak okuyabilir. İki versiyon arasındaki karşılaştırma yine yukarıda sözünü ettiğimiz kitabın yazarı Peter Kornbluh’a aittir.

Anılar: Pinochet ile diyalogumuzda zamanımızın önemli bir bölümü, ABD ile Şili arasındaki yakın ilişkilerde ana engel olan insan haklarına ayrılmıştı. Ertesi gün OAS toplantısında yapacağım konuşmanın özetini aktardım. Pinochet hiçbir şey söylemedi.

Memorandum: İnsan haklarını genel bir anlamda ve dünya bağlamında ele alacağım. OAS İnsan Hakları Komisyonu’nun [Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun Amerika kıtalarındaki karşılığı-ss] Şili üzerine raporuna iki paragrafla değineceğim. İnsan hakları sorunlarının ABD ile Şili arasındaki ilişkilere zarar vermiş olduğunu söyleyeceğim. Bu, kısmen ABD Kongresi’nin kararlarının sonucu. Sizin bu engelleri kısa zamanda kaldıracağınızı umduğumuzu söyleyeceğim. (…) ABD’de yasama organının kısıtlamalara gitmesine yol açma riskine girmeden bundan daha azını yapamam. Bu konuşma Şili’yle ilgili olmayacak. Size bunu belirtmek istedim. Benim kendi değerlendirmem sizin dünyanın her yerindeki sol grupların kurbanı olduğunuz ve büyük günahınızın Komünizme doğru yürüyen bir hükümeti devirmiş olmanızdır.

Anılar: Dışişleri Bakanı olarak, Pinochet’nin kaygılarını anlayan bir noktadan Şili hükümetinin daha geniş demokrasiye dönmesi konusunda cesaretlendirici bir sorumluluğa sahip olduğumu düşündüm. (…) Pinochet bana “Rusya’nın kendi adamlarını yüzde 100 desteklediğini” hatırlattı. “Biz sizin arkanızdayız. Lider sizsiniz. Ama siz dostlarınızı cezalandırıyorsunuz” dedi. Ben bizim gerçekçi desteğimizin her durumda insan haklarındaki iyileşmeye bağlı olduğu konusundaki temel temaya geri döndüm.

Memorandum: Söylediğinizde haklılık payı var. ABD’de biraz tuhaf bir dönemden geçiyoruz. (…) Talihsiz bir dönem. Başımızdan Vietnam ve Watergate geçti. [1976] seçimlerine kadar beklemek zorundayız. Burada komünist eğilimli hükümetin devrilmesini memnuniyetle karşıladık. Amacımız sizi zayıflatmak değil.

Tarih her devrimci ve emperyalizm karşıtına böyle iki “kanal” versin, dileriz!

Operation Condor

ABD Şili’nin yarı-faşist diktatörlüğüne destek vermekle yetinmemiş, Şili’de elde ettiği başarıyı Güney Amerika’nın bütününe yaymaya çalışmış, bu bölgenin sekiz diktatörlüğünü istihbarat, kontrgerilla, güvenlik açılarından birleştiren ve sınır ötesi bir karşı-devrimci faaliyeti örgütleyen bir sistem kurmuştur: Operation Condor ya da Akbaba Operasyonu.

Bu diktatörlükler arasında Pinochet Şili’si, Stroessner Paraguay’ı, Videla Arjantin’i başı çekecektir. Amaç emperyalizm ve kapitalizm bakımından zararlı görülen unsurları sınır ötesi suikastlar, adam kaçırmalar, işkenceler ve tehditler yoluyla susturmaktır. Operation Condor, Şili’nin sonuna kadar direnen ama istifa etmek zorunda kalan Generali Carlos Prats’ı (ve eşini) Buenos Aires’te, ilerici Bolivyalı general Torres’i kendi memleketinde, Şilili bir Hıristiyan Demokrat olan Bernardo Leighton’u İtalya’da, ya ortadan kaldırmış ya sakat bırakmıştır. Bir Condor ekibi ayrıca Şili’nin Allende hükümeti dışişleri bakanı Orlando Letelier’i ABD başkenti Washington D.C.’de gündüz gözüne katletmiştir. Bu son cinayeti planlayan Manuel Contreras Şili’de hapse atılmış, ama kendisine talimatı veren Pinochet’den kimse hesap sormamıştır.

Akbabanın üç günü, iblisin üç yılı

Daha eski kuşaklardan okurlarımız 1975 tarihli “Akbabanın üç günü” (“Three Days of the Condor”) filmini hatırlayacaktır. Robert Redford, Faye Dunaway, Cliff Robertson, Max von Sydow gibi dönemin başarılı oyuncularının rol aldığı, “Atları da Vururlar”, “Out of Africa” gibi başka ilerici filmlerin de yönetmeni olan Sydney Pollack’ın yönettiği bu filmde CIA’nın bu yazıda anlatılan türden marifetleri bu sefer Ortadoğu bağlamında anlatılmıştır. Oysa yıl 1975’tir. Operation Condor’un fırtına gibi estiği bir dönem.

Kissinger iblisi ise üç yıl boyunca, 4 Eylül 1970’ten 11 Eylül 1973’e dek Allende’yi devirmek, hatta yok etmek işiyle uğraşmıştır. 12 Eylül 1973 sabahı Beyaz Saray’da Özel Eylemler Grubu darbeden sonra ilk toplantısına girerken Kissinger bir “şaka” yapar: “Başkan Nixon, Allende’nin cenazesine birini yollamak zorunda kalır mıyız diye kaygılanıyor. Ben de ‘böyle bir şeyi düşünmeyiz bile’ dedim.” Yardımcılarından biri cevap verir: “Elbette düşünmeyiz. Tabii siz kişisel olarak gitmek istemezseniz.”

Mafya filmlerinde karşı çeteden önemli birini ortadan kaldıran mafya şefleri bazen maktulün cenazesinde boy gösterirler. Kissinger şayet Allende’nin cenazesine gitseydi tam da böyle olurdu.

Güzel bir rastlantı ile Yılmaz Güney’in Cannes Film Festivali’nde 1982 yılında büyük ödülü paylaştığı Yunan asıllı Costa Gavras’ın ödüle layık görülen “Missing” filminde de kızı Pinochet diktatörlüğü altında zorla kaybedilmiş bir Amerikalı babanın (Jack Lemmon) acı öyküsü anlatılmaktadır. Kissinger o dönem “kaybedilen” birçok Amerikan vatandaşının da katilidir.

Emperyalizm en büyük gericiliğin kaynağı

Bizi savaşlarda emperyalizmin yenilmesinin yanında olduğumuz için suçlayanlar, demokrasi adına Saddam’lar, Miloşeviç’ler, Putin’ler ile uğraşanlar, demokrasinin asıl düşmanının kim olduğunu görüyor musunuz? İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin asıl, en merkezî düşmanının kim olduğunu görüyor musunuz?

Yarın Türkiye halkları işçi sınıfı ve müttefiklerini büyük bir çoğunluğun iradesiyle iktidara getirme mücadelesinde başarıya ulaşmanın eşiğine gelince, bizim başımıza Putin’in, Xi’nin, Saddam ve Miloşeviç benzerlerinin bombaları yağmayacak. Biden’ın, Macron’un, Sunak’ın, Scholz’un, Netanyahu’nun orduları ve istihbarat örgütleri çıkacak karşımıza. Bugün emperyalizmin her yenilgisi, yarınki büyük mücadelelerde bizim, sömürülen işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ve bütün ezilenlerin, mücadelemizi bastırmaya çalışacak o güçleri zayıflatmış olur.

ABD 1975’te Kissinger’ın ölüm politikasına rağmen Vietnam’a yenildi. Yıllarca, on yıllarca “Vietnam sendromu”ndan söz edildi. ABD için başka ülkelerde müdahalenin nasıl güçleşmiş olduğu konuşuldu. Öyleyse Che’nin sloganı hâlâ geçerlidir: “İki, üç, daha fazla Vietnam!”

Kaynaklar

Okur bu yazıda referans verilen belgelerin sahiciliği konusunda kuşkuya düşebilir. Bütün belgeler, bu konuda yaygın bir saygı ve güven duyulan iki araştırmacıdan aktarmadır.

Bunların ilki Christopher Hitchens’ın The Trial of Henry Kissinger kitabıdır (Londra: Verso, 2001). Çok verimli bir Marksist yazar olan Hitchens, maalesef 11 Eylül sonrasında “terörizm düşmanlığı” adına adım adım Marksizm’den kopmuş ve gericileşmiştir. Bizim kullandığımız kitap 2001 yılında yayınlanmıştır ve anlaşılabileceği gibi Marksist döneminin ürünüdür.

İkinci araştırmacı Peter Kornblulh’tur. Kornbluh’tan yukarıda metin içinde iki kez söz ediliyor. Bizim bu yazı için yararlandığımız son Pinochet Desclasificado: Los Archivos de los Estados Unidos sobre Chile kitabının (2023) öncesinde, The Pinochet File, Back Channel to Cuba (2015) ve devrim dönemi Nikaragua’sı üzerine Nicaragua. The Price of Intervention (1987) adlı kitapları da haklı bir güven yaratmıştır. Biz Kornbluh’un verilerini aktaran bir site yazısını kaynak aldık: “Chile’s Coup at 50. Count Down to a Coup” Defend Democracy Press, http://www.defenddemocracy.press/chiles-coup-at-50-countdown-toward-a-coup/.