Sol faşistler!

CHP milletvekili Birgül Ayman Güler mecliste mahkemelerde anadilinde savunma yapılması olanağını sağlayacak yasa tasarısı tartışılırken kendine “ulusalcı” adını koyan şovenist siyasi çizginin özünü çıplak biçimde ortaya koydu. Ayman BDP’lilere ve AKP’lilere “büyük Türk milleti” adına yemin ettiklerini hatırlattı. Böylece milletlerin “büyük” ve “büyük olmayan” olarak ikiye ayrılabileceği konusunda 12 Eylül askeri diktatörlüğünün anayasası ile aynı kanıda olduğunu itiraf etmiş oldu. Başbakan Erdoğan’ın MHP’nin son dönemde İmralı sürecine karşı izlediği politikayı eleştirirken ırkçılığa çatmasına da çıkıştı. Böylece, başbakanın karşısında faşizme sahip çıktı. Zaten CHP “ulusalcıları” anadilinde savunmaya ilişkin yasa tasarısının anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle mecliste görüşülemeyeceği tezini birlikte savunarak bu konuda açık ittifak içine girmiş oldular.

Böylece, uyduruk “ulusalcı” kelimesinin maskesi sıyrıldı, bu akımın aslında “milliyetçi” denen faşist hareketin ikizi olduğu ortaya çıkmış oldu.

Ama Birgül Ayman Güler’in konuşmasında, “ulusalcı” denen kanadın özünü en iyi ortaya koyan şey bunlar değildi. “Türk ulusu ile Kürt milliyetini eşit gösteremezsiniz” cümlesiydi. Kendisi, daha sonra bunu kelime cambazlığı yoluyla tevil etmeye çalışıyor. “Ulus” etnik aidiyetten bağımsız, vatandaşlık ilişkisine dayanan bir tarihsel kategori imiş, buna karşılık milliyet sadece etnik bağa dayanan, uluslaşmamış bir toplulukmuş. Bütün cambazların açıklayamadığı şey, neden bu topraklarda “etnik aidiyete dayanmayan ulus kavramı”nın bir etnik grubun adıyla anıldığıdır.

Bu kendi içinde bile bu topraklarda Türk ile Kürt arasında bir eşitsizlik olduğu anlamına gelir. Tabii Kürtlerin başına gelen bununla sınırlı değildir. Kürtler cumhuriyet döneminde varlıkları inkâr edilen, Dersim’de olduğu gibi toplu kırımdan geçirilen, isyan ettiklerinde büyük kitleler haline imha edilen, kırılmadıklarında asimilasyona maruz bırakılan, kendi dillerinde eğitim göremeyen, anadillerini sokakta, devlet dairesinde, hapishanede kendi aralarında bile konuşamayan, kendi kültürlerini geliştiremeyen, kendi dilerinde yayın yapamayan, kendi müziklerini alenen dinleyemeyen, kültür ürünlerini yasal yollardan yayamayan, çocuklarına kendi dillerinde kendi istedikleri isimleri veremeyen, şehirlerinin, kasabalarının, köylerinin adları çalınan bir topluluk olarak yaşamışlardır.

Ama artık susmadıkları için, artık devlet ne şu yöntemle, ne de bu, onların özgürleşme taleplerini susturamadığı için Birgül Ayman Güler gibi “sol” faşist bile, artık “Kürt milliyeti”ni kabul ediyor. Ama ne yapıyor? Türk ile Kürt’ün eşitliğini reddediyor. İşin özü budur.

Donmuş kavramlar

Tabii eskiden ortalıkta solcu diye dolaşan, Marksistlerle de iyi ilişkiler kuran Birgül Ayman Güler, zaman içinde “ulusalcılık” denen hastalığa kapılınca diyalektiğin d’sini bile hatırlamaktan âciz duruma düşüyor. Şimdi bir an hanımefendinin meclis kürsüsünden değil de üniversite kürsüsünden konuşmakta olduğunu, bu vahim ve ırkçı cümleyi kurmadan önce de “ulus” ve “milliyet” sözcüklerini tanımladığını düşünelim. Sunumunu bitirdiğinde salondan kendisine kendi tanımladığı biçim altında bile, “ulus” ile “milliyet”in donmuş kavramlar olmadığını, arada aşılamaz duvarlar olmadığını, birinden diğerine geçişin mümkün olduğunu hatırlatan birine ne derdi acaba? “Ne demek efendim, olur mu öyle şey?” deseydi, kendisine meclis konuşmasından sonra basına kendini savunmak için yaptığı açıklamada kullandığı şu cümleyi hatırlatacak biri çıkardı mutlaka: “Türk ulusu ifadem, tüm uluslaşmamış milliyet ve etnik toplulukları kapsıyor.”

Şimdi hanımefendiye soralım: “uluslaşmak” fiili bir süreçten başka ne ifade eder? Diyalektiğin güzelliği budur: diyalektik değişimi dil yapısından bile izleyebilirsiniz. Bazı  milliyetlerin ve etnik toplulukların “uluslaşmamış” olduğunu söyleyerek, bu cümle aslında bazılarının uluslaşmış olduğunu ifade ediyor. Yani tarihsel süreç Türklere uluslaşma olanağını 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren vermiştir. Kürtler de daha geç bir aşamada aynı şeyi istiyorlar. Bunda yanlış ne var? Neden geçmişte uluslaşan Türkler haklıydı da,  bugün uluslaşmakta olan Kürtler değil. Neden eşit gösterilemiyorlar?

Profesör, felsefe-tarih-sosyoloji paralamış. Bu ayrımı görmezlikten gelene de “ya cahil, ya kötü niyetli” damgasını vurmuş hemen. Levent Kırca’dan belli değil mi? “Ulusalcılar” kızgın. Kızgın sirke küpüne zarar. Hanımefendi de Kürtlere parya muamelesi yapmaktan hızını alamamış, bu sefer Kürt ya da Türk, kendisi gibi ırkçı olmayan herkese “cahil” diyor.

Birgül Ayman Güler’e ödevler

Antik Yunan’ın sofist feylesofları kavramlarla oynamalarıyla meşhurdular. Bu yüzden bugün “sofistlik" denince, Birgül Ayman Güler’in yaptığı gibi kelime cambazlığı gelir akla. Elbette, parlamento kürsüsü üniversite kürsüsünden farklı bir yer olduğuna göre, bu kişi önce milyonlarca insanın bizim söylediğimiz gibi “Kürt Türk ile eşit olamaz” olarak anlayacağı bir cümleyi neden kurduğunu izah etmeli, bütün Kürtlerden kendilerini (güya istemeden) aşağıladığı için özür dilemelidir. Bu biiir!

Hanımefendinin kavramsal ayrımını varsayım olarak alsak bile, “ulus” ile “milliyet” arasında aşılmaz sınırlar olmadığını, birinin ötekine diyalektik olarak dönüşebildiğini yukarıda gösterdik.  Hanımefendi şimdi bize gerici 12 Eylül anayasasının cumhuriyetin vatandaşını “Türk” olarak nitelemesine sığınarak neden iki halkı eşit olmayan biçimde ele aldığını açıklasın. Anlamayabilir, başka şekilde soralım: Kürtler zaten siz uluslaştınız, biz de (sizin söylediğiniz anlamda) uluslaşmak istiyoruz, bunun da Türkler tarafından kabul edilmesini istiyoruz diyor. Bunda yanlış ne var. Bu ikiii!

Birgül Ayman Güler’e üçüncü sorumuz sofistliğini paramparça edecek nitelikte. Bir kez daha onun kavramsal ayrımını varsayalım ve soralım: Tamam, Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit gösterilemez olsun. Peki, Türk milliyeti ile Kürt milliyeti eşit gösterilebilir mi? Yani etnik aidiyeti Türk olan insanlar topluluğu ile etnik aidiyeti Kürt olan insanlar topluluğu eşit mi? (Bu soru, hanımefendiye basının sorduğu bireyler düzeyinde eşitlik sorusundan bütünüyle farklıdır.) Bu üüüç!

Yukarıda iki halk da milliyet düzeyinde ele alındığına göre eşitlik olmadığını savunursanız, ırkçılığınız tescil edilmiş olur.  Bizim için bir zararı yok. Hakikat ortaya çıkmış olur. Eşitlik var mı diyorsunuz? Peki, şimdi açıklayın bakalım: Neden vatandaşlığın adı Türk vatandaşlığı? Hani ikisi eşitti? İki eşit topluluktan birine sen kendini ötekinin adıyla an demenin kendisi bile eşitsizlik dayatmak değil midir? Bu dööört!

Siz kendinizi allamei cihan, elalemi de sersem mi zannettiniz? Size “sol faşist” demek insanın içinden geliyor, ama demeyeceğiz. Çünkü biz Marksistiz, “faşist” kategorisini ulu orta kullanmayız. Siz faşist değil, sofistsiniz. Yani faşistler kadar bile dürüst olamayan, ama onların yardakçılığını yapan birisi.