Sınıf pusulası olmayanlar şaşkın!

Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı ve “yeni” CHP ülke gündeminin baş sırasında. Türkiye sosyalist hareketinin olup bitene tepkisine bakıldığında ise vaziyeti “şaşkınlık”tan daha iyi özetleyen bir sözcük bulmak zor. Bir ülkede işçi sınıfına politik olarak önderlik etmek ve düzeni değiştirmek iddiası taşıması gereken sosyalistler için kabul edilemez bir şey bu.

Uzun zamandır yurtseverlik politikasıyla ulusalcı cenahta kendine yer kapan, aydınlanmacılık söylemiyle AKP karşısında Kemalist tabana oynayan TKP de şaşkın durumda. Partinin yayın organlarından sol.org.tr'de kurultay haberleri hiçbir yorum içermeden "Kılıçdaroğlu ‘Recep Bey'e yüklendi" gibi başlıklarla verilirken Kılıçdaroğlu'nun sözleri propaganda yaparcasına uzun uzun alıntılanarak aktarılıyor.

TKP'nin önde gelen ismi Kemal Okuyan sitedeki yazısında Kılıçdaroğlu CHP'sinin ABD'nin AKP'ye ve Türkiye'ye çizdiği yolun yolcusu olacağını söyleyerek Kılıçdaroğlu'na umut bağlamayın diyor. Ne var ki TKP için bu sözler mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor. "A-K-P'yi istemiyoruz" sloganını temel alıp tüm siyasetini AKP karşıtlığına endekslemiş TKP büyük bir açmaz içinde. Okuyan, AKP'nin İran açılımını ABD'nin oyununun bir parçası olarak görüyor. Ancak bu konuda yeterince delil gösteremiyor. Türkiye ve Brezilya'nın İran'la yaptığı Uranyum anlaşmasının BM güvenlik konseyine getirilecek yaptırımların gücünü zayıflatacak olması dolayısıyla ABD'den ciddi tepki aldı. Bu yüzden bir alternatif olarak CHP'nin yükselişinin ABD tarafından desteklenmesi, ister AKP'nin dizginlenmesi isterse de AKP'nin daha batıcı bir güçle değiştirilmesi anlamında kaçınılmaz gözüküyor. Fethullah Gülen'in Pensilvanya'dan açtığı telefondan başlayarak, Zaman gazetesinde ifadesini bulan Kılıçdaroğlu ve CHP'ye yönelik yumuşak tavır da (Taraf, Yeni Şafak, Vakit gibi yayın organlarına göre Zaman'ın aldığı tavır eleştirel desteğe varan belirgin bir açı farkına sahip) hesaba katıldığında Okuyan'ın kolaycı yaklaşımı TKP'yi zor duruma sokacağa benziyor.

TKP'nin izlediği, "CHP'nin solu" çizgisi Baykal statükosu koşullarında belirli bir getiri sağlıyordu belki de... Ancak şimdi rüzgarın değişmesi, haliyle TKP'de endişe yaratıyor. Bu endişe Metin Çulhaoğlu'na "Yeni CHP dert edilmeli mi?" başlıklı yazıyı yazdırıyor. Çulhaoğlu kendi sorduğu soruya hayır yanıtını veriyor: "Türkiye'de solun açılım alanı, 2007 yılında "bu kez son" diyerek oyunu CHP'ye veren, tam "gerçek yerine" gidecekken bu kez Kılıçdaroğlu dalgasıyla yeniden umutlanan emekli öğretmen Tevfik beyle Macide hanımdan ibaret değildir, olmamalıdır. Türkiye'de, öğrencisiyle, çalışanıyla, işsiziyle 15-24 yaş aralığında 13 milyon insan vardır." O halde CHP'yi dert etmeye gerek yok. Ama sorun insanlarda o insanların tavırlarında değil, sorun politikalarda, sorun TKP'nin anti-AKP ve CHP'nin solu çizgisinde.

Yerel seçimlerden sonra 30 Mart'ta yazdığı yazıda Kemal Okuyan Baykal'ın CHP'sini epey dert etmişti oysa. İşte Okuyan'ın satırları:

"TKP seçimlerin en başarısız partilerindendir hiç kuşkusuz. Her bir oy çok kıymetli ama toplam olarak bu oylar en küçük bir değer taşımıyor. Onca çabadan sonra CHP faktörünün oldukça baskın olduğu büyük kentlerde Büyükşehir Belediye Başkan adaylarının İl Genel Meclis oylarıyla hemen hemen aynı olma garipliğine TKP imza atmıştır! ‘Kusura bakmayın Büyükşehir'de Kılıçdaroğlu'na vereceğim ama İl Genel Meclisi'nde oyum size' diyen on binlerce kişi kendi gündeme getirdikleri ‘pazarlığı' sonuna kadar götürme iradesi dahi göstermemişlerdir."

Peki TKP burjuvazinin batıcı-laik kanadının eteklerinden kopma iradesini ne zaman gösterecek?

Günlük gazete olarak solda önemli bir yer tutan Evrensel gazetesinin manşetlerini de herhangi bir burjuva gazetesinden ayırmak güç: "Kılıçdaroğlu dönemi", "Beklenti büyük". Bunun sebebi gazetenin siyasi duruşu elbette ki. Sorun bir gazetecilik sorunu değil, EMEP'in siyasal çizgisi Evrensel'in gazeteciliğinde yansımasını buluyor.

Levent Tüzel, Sarıgazi'de CHP ilçe başkan ve yöneticilerinin de katıldığı bir toplantıda CHP'de değişen bir şey yok dedi ama işçiyi, emekçiyi sosyal demokratı tabanda birleşmeye çağırmaktan geri durmadı. Tabanda birleşme sözü kulağa hoş gelebilir. Ama ister istemez akla şu soru geliyor: İşçileri ve emekçileri tabanda birlik olmaya çağırırsanız bu doğal olarak sağcısı solcusuyla, sosyalistiyle, sosyal demokratıyla tüm emekçileri kapsayacaktır. Peki o zaman özel olarak sosyal demokratlar vurgusu niye? Bu değerlendirmeler akla EMEP'in öncülü Halkın Kurtuluşu'nun 80 öncesindeki politikalarını getiriyor. Halkın Kurtuluşu o yıllarda ittifak yapılabilecek bir milli burjuva partisi olarak gördüğü CHP'yi revizyonist TKP'yle işbirliği yapmakla eleştirecek kadar ileri gidiyor ve en güçlü olduğu illerden Maraş'ta kendi adayını önce CHP'den aday göstermekten çekinmiyordu. Daha sonra bu kabul edilmeyince HK bağımsız aday göstermişti. Aynı gelenek 80 sonrasında SHP il ve ilçe örgütlerinde çalışmış, Mart 2004'te ise EMEP olarak SHP çatısı altında yerel seçime katılan ittifakta yer almıştı.

Türkiye'nin köklü sosyalist gelenekleriyle bağını gizlemeyen Birgün gazetesi ise Kılıçdaroğlu'nun "Halkın devrimcisiyim" sözlerini başlığa çıkarıp CHP'yi solcu okurunun gözünde bir güzel allayıp pullarken, "Değişim kurultayına küskünler akını" başlığıyla kurultayın yarattığı rüzgarın altını çizmeyi ihmal etmiyor.

Aziz Konukman, açıkça CHP'den sosyal demokratların yanı sıra sosyalistleri de güçlendirecek bir sol rüzgar yaratmasını beklediğini ifade ederken bu cenahta çok iyi bildiğimiz ve ÖDP'yi bölünmeye götüren sosyal demokratlarla birlikte büyük politika (düzen içinde muteber bir yer kapma olarak da okunabilir) yapma yönelişini bir kez daha ortaya koyuyor.

Yıllar önce Dev-Yol'un liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu Yeniden dergisinde (Ağustos 1997) Dev-Yol'cuların 80 öncesinde CHP mitinglerinin kitleselliğini sağlayan biricik güç olduğundan övgüyle bahsediyordu: "Devrimci Yolcular CHP'nin mitinglerinden çekildiklerinde CHP'nin mitingi 30-40 kişi kalıverirdi." Şimdi ne ÖDP'nin ne de Dev-Yol'un böyle bir gücü var. Ama özellikle ÖDP'nin taşra örgütünde bırakın Kılıçdaroğlu'nu Baykal CHP'sinin bile büyük bir etki sahibi olduğu biliniyor. ÖDP'nin üye sayısından daha az oy aldığı, ÖDP'lilerin oylarının CHP'ye gittiği örnekler çoktur. Şimdi Sosyal-Demokratlarla birlikte büyüme hayali kuran ÖDP'yi zor günler bekliyor. Yarın CHP çekildiğinde ÖDP'nin örgütleri 5-10 kişi kalabilir. Bunun sorumlusu da herhalde Kılıçdaroğlu olmayacaktır.

Halkevleri CHP'yle aynı zamanda kendi kurultayını yaparken, Halkevleri çatısı altında yol arkadaşlığı yaptığı CHP'lilerin içişlerine ilişkin suskun bir tavır aldı. Halkevcilerin yayın organı Sendika.org sitesi ise CHP kurultayını gazetecilik tabiriyle görmedi ama bu süreçte Mustafa Sönmez'in Gandi'ye ve CHP'deki değişime umut bağlayan yazılarına yer vermekten de geri durmadı.

Son seçimlerde sırf Melih Gökçek'i indirebilmek için Baykal'ın CHP'sinin Ankara adayı Murat Karayalçın'ı destekleyen bir dizi bölgede ortak çalışma yürüten Halkevleri'nin CHP'ye yakınlaşması şaşırtıcı olmaz. Her seçimde biz demokratik kitle örgütüyüz diyerek tabanını oy konusunda serbest bırakarak fiilen CHP'ye çalışan Halkevleri bakarsınız bu sefer AKP'yi indirmek için Karayalçın politikasını Türkiye sathına yayar.

Sol ve soyalizm adına siyasette boy gösteren ama gerçekte burjuvazinin batıcı-laik kanadının gölgesinde yürüyenlerin hali ortada. Ancak karşı cenahta, yani demokratikleşme adına liberalizme yelken açmış solda da ciddi bir şaşkınlık söz konusu. Nice badirelerden sonra kurulan ve Ufuk Uras'ın kişiliği kadar SHP'nin katılımıyla gündeme gelen Eşitlik ve Demokrasi Partisi ciddi bir sarsıntı yaşayacağa benziyor. Partinin genel başkanı Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtlarken "süreci izleyeceğiz" diyerek EDP'deki SHP'lilerin (eski genel başkanları Karayalçın'ın daha Baykal döneminde döndüğü) CHP'ye yaklaşımlarının çok da sağlam olmadığının sinyallerini verdi. Eğer SHP'liler de diğer küskünler gibi CHP'ye dönüş yoluna girerse EDP en çabuk çöken siyasi projeler sıralamasında kendine üst sıralarda yer bulacaktır. Ufuk Uras'ın yıllarca uzak durduğu, ancak parlamento yolu gözükünce yakınlaştığı Kürt hareketinin gölgesinden kurtulup sosyal demokratlarla büyük politika yapma hayalleri ise şimdiden başka bahara kalmış gözüküyor.

Sosyalist solda CHP'ye karşı mesafe daha açık gözükse de reflekslerin oldukça zayıfladığı görülüyor. Liberal cenahtaki "değişim falan yok, başkan değişir bu kafa değişmez" şeklindeki sınıfsal özden yoksun olan ve meseleyi CHP'nin Ergenekon konusundaki tavrının değişip değişmeyeceğine indirgeyen tavrın etkili olduğu gözleniyor. Atılım gazetesinin kurultayı aktarırken Taraf gazetesiyle kelimesi kelimesine aynı olan "Arka fonda Ergenekon vardı" başlığını kullanması ilginç ve düşündürücü. BDP'nin Kılıçdaroğlu'nu Kürt sorununu görmezden gelmekle eleştirmesi yarın olası bir "CHP'li açılım" manevrasına verilecek yanıtın nasıl olacağını bugünden açıklamıyor. Bununla birlikte sosyalist solda CHP'ye yönelik daha eleştirel pozisyonlarda, sınıfsal tutumlardan çok BDP'nin referans olarak alınacağı görülüyor.

Türkiye solunun genlerine işlemiş olan burjuvazinin içinde demokratik kanatlar arama hastalığı bugün yaşanan şaşkınlığın başlıca nedenidir. Bu şaşkınlığın atılarak doğru yolun bulunması ise kolay değildir. Çünkü politikanın rüzgarları sert esmeye başladığında sınıf pusulasından başka doğru yolu gösterecek pusula yoktur. Pozisyonunu işçi sınıfının bağımsız politikası temelinde belirlemeyenler savrulmaya mahkumdur. Devrimci İşçi Partisi Girişimi uzun zamandır burjuvazinin iç savaşına işaret ederek sınıf çıkarları temelinde bir üçüncü cephe öneriyor ve bu cepheye ezilen Kürt halkını da çağırıyor. Burjuvazinin iki kanadında da ehven-i şer arayanlarla politik mücadele veriyor. Dolayısıyla DİP Girişimi daha Kılıçdaroğlu adaylığını açıklamadan yayın organı olan Gerçek gazetesinde "Baykal olsa da olmasa da CHP'den hayır gelmez" dedi. DİP Girişimi şaşırmadı ve şaşırtmadı. Çünkü AKP hükümetine karşı en keskin sınıf politikasını sürdürürken hem söylemde hem de alanlarda burjuvazinin batıcı-laik kanadıyla ve tabii ki CHP ile mücadele etmeyi sürdürdü.

Şimdi solun vaziyetine bakıp durumun vahametini gözler önüne sermeyi bir görev biliyoruz. Elbette ki burjuvazinin eteklerinde solculuk yapmak yerine tüm sosyalistleri DİP'in devrimci Marksist çizgisine çağırıyoruz. Ancak çağrımız sadece solun saflarındaki işçilere, gençlere, sosyalist kadrolara değil. Aynı zamanda rüzgarda savrulan tüm örgütleri de derhal burjuvazinin eteğini bırakmaya ve üçüncü bir cephede buluşmaya çağırıyoruz. Sınıf pusulası üçüncü cepheyi gösteriyor.