Sendikalar tatilden dönün! Kıdem tazminatını savunun!

Kıdem tazminatı hakkı sermayenin taarruzu altında. Son bir sene AKP hükümetinin kıdem tazminatı hakkının kaldırılması doğrultusunda yaptığı nabız yoklamalarla geçti. Aynı bir yıl içinde sendikalar da bol bol kıdem tazminatı hakkını savunan basın açıklaması yaptılar. Sendikal çevrelerde ise Türk-İş yönetiminin hükümetle gizli pazarlıklar içinde olduğu konuşuluyor.

Kıdem tazminatının savunulmasında en önemli mevzi kuşkusuz ki Türk-İş olacak. Türk-İş’in son kongresinde Sendikal Güçbirliği AKP hükümetinin işçi sınıfı içindeki ajanı Mustafa Kumlu’yu deviremese de kıdem tazminatının kaldırılmasına karşı üretimden gelen gücün kullanılacağını kongre kararlarına geçirmişti. Ancak kağıt üstündeki bu kararın hiçbir anlamı yok. Bu “üretimden gelen gücü kullanma”, hatta genel grev kavramlarının içi çoktan boşaltılmış durumda. Son dönemde bu genel grev ve üretimden gelen gücü kullanmak, görev savıcı sendika yönetimleri tarafından hafta içi öğlen saatlerinde yapılan kitlesel mitinglerin adı haline getirildi.

Son 10-12 yıla baktığımızda işçi sınıfının büyük hak kayıplarında hep aynı süreç yaşandı. Önce basın açıklamaları, yürüyüşler, iş somutlaşmaya başlayınca hafta sonu büyük Ankara mitingleri, grev adı altında hafta içi öğlen mitingleri… 1999 yılı mezarda emeklilik yasası, 2001 yılı kamu emekçileri sendikalarının bileğine düzen kelepçesini takan sahte sendika yasası, 2003 yılında iş yasasında kölelik düzenlemeleri, 2008 SSGSS, sağlıkta özelleştirme ve ikinci mezarda emeklilik ilk akla gelenler. 1999 yılında deprem fırsatçısı DSP-ANAP-MHP hükümeti deprem yüzünden eylemlere ara veren sendikaları gafil avlamıştı. Diğerlerinde ise hep aynı döngü tekrarlandı. Hatta bir kural gibi neredeyse, en sonuncu mitinglerde hep birileri (tabii ki sendika yöneticilerinden birileri) kürsüye geçip “bu yasa geçse de uygulatmayacağız!” diye haykırıyordu. Alkışlayıp slogan atıyorduk atmasına ama işin bittiğini de anlıyorduk.

Kıdem tazminatını sadece ekonomik bir hak olarak gören ve biz karşı çıkarız sonra da yeni duruma göre konumumuzu alırız diyen işçiyi aldatır. Dünyayı sarsan ve Türkiye’ye yaklaşan büyük ekonomik krizin faturasını işsiz bırakarak işçiye ödetmenin aracıdır kıdem tazminatını kaldırmak. 2008 krizinden sonra TÜSİAD yeterince işçi çıkartamadığı için şikayet etmiş ve iş yasasının çok katı olduğunu iddia edebilmiştir. TÜSİAD’ın şikayet ettiği 2008 yılında 400 bin işçinin işten atıldığını hatırlayalım.

Hükümetin sendikalara karşı “gerçek üye sayılarını açıklama ve birçok sendikayı baraj altında bırakma” şantajına boyun eğmek ve pazarlık yapmak ise ihanettir. Kıdem tazminatı kalkar kalkmaz sermaye sendikal örgütlenmeye karşı işçi çıkartarak saldıracaktır. 2003 yasasından sonra patronlar sendikal örgütlenmeyi engellemek için sendikalı işçileri türlü bahanelerle tazminatsız olarak işten çıkarıyordu. İşe iade davası kazanılsa bile 2003 kölelik yasası sayesinde tazminatını verip gönderebiliyordu. Kıdem tazminatı kalkar kalkmaz hiç bu numaralara bile gerek kalmadan sendikalı işçileri tasfiye edecekler. Sendikasızlaştırmanın maliyeti de fondan karşılanacak. Dolayısıyla Türkiye işçi sınıfı için savunulması hayat memat meselesi olan bir mevzidir kıdem tazminatı.

Önceki yasalar geçmiş olabilir. Her yasadan sonra hayat devam etmiş de olabilir. Ama şimdi aynısını yaşamamalıyız. Hep birlikte işe sarılmalıyız. Sendikaların ataletinin karşısına fabrikaların ve işyerlerinin canlılığıyla çıkmalıyız. Genç işçilerin enerjisini mücadeleye aktarmalıyız. Tatile çıkmış sendikaları ve sendikacıları geri çağırmalıyız. 1 Mayıs’ta DİP’in oluşturduğu kürsüden seslenen devrimci metal işçilerinin “tek mirasımız haklarımızdır!” haykırışını bayrağımıza yazıp kıdem tazminatı hakkımızı savunmak için safları sıklaştırmalıyız.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.