Türk-İş: İşçinin kalesi mi, hükümetin arka bahçesi mi?

Sermayenin sınıf saldırısı karşısında sendikalar hâlâ önemli bir mevzi olarak duruyor. Bunu gören ve bilen AKP hükümeti de en baştan beri sendikaları kendi güdümüne almaya, bunu yapamadığında da uysallaştırmaya çalışıyor. İşçi sınıfının direniş gücünü kırmayı hedefliyor.

Kapitalizmin uluslararası krizi derinleşirken sermaye hem ulusal hem de uluslararası düzeyde saldırı hazırlıklarını yoğunlaştırıyor. Türkiye’de sermayenin gözünü diktiği kıdem tazminatları işçi sınıfı için önde gelen direniş mevzisini oluşturuyor.

İşte bu ortamda Türkiye’nin en büyük işçi sendikaları konfederasyonu Türk-İş ve her ne kadar eski gücüne sahip olmasa da 1960’lı ve 70’li yıllardan kalan mücadeleci bir geleneği olan DİSK kongreye gidiyor. Bu kongreler zaman zaman çekişmeli yarışlara sahne olmaktadır. Ancak ne yazık ki bu yarışın konusu sınıf mücadelesine önderlik edecek farklı yaklaşımlar olmaz. Sendikalara hakim olan bürokratik kastın iç çekişmeleri söz konusudur.

Ancak içinde bulunduğumuz durumda, koşullar ne olursa olsun, bu kongrelerde sınıf mücadelesinin gündeme taşınması gerekiyor. Sermayenin sınıf saldırısı karşısında sendikalar hâlâ önemli bir mevzi olarak duruyor. Bunu gören ve bilen AKP hükümeti de en baştan beri sendikaları kendi güdümüne almaya, bunu yapamadığında da uysallaştırmaya çalışıyor. İşçi sınıfının direniş gücünü kırmayı hedefliyor.

Hak-İş tamamen AKP güdümünde hareket ediyor. Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu da aynı yoldaydı ama bu yola Tekel işçileri kocaman bir taş koydu. Şimdi Hak-İş başkanı AKP milletvekili olarak mecliste. Mustafa Kumlu ise bir dönem daha kendini hükümete ispatlamak zorunda. Bu durumda sermayeden gelen saldırı karşısında Kumlu ve ekibinin göreceği işlev açık: Mücadeleyi içeriden bastırmak ve Türk-İş’i AKP ile sermayeye altın tepsi içinde sunmak…

Hâl böyle iken Türk-İş içinde on muhalif sendikanın bir güçbirliği oluşturması önemli bir gelişme. Basın-İş, Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Tekgıda-İş, Tez-Koop-İş, TGS ve Tümtis “demokratik, güçlü ve mücadeleci yeni bir sendikal hareket” şiarıyla bir araya geldiler. Türk-İş kongresinde ortak hareket edeceklerini açıkladılar.

Tabii ki bir araya gelen on sendikanın her biri de az ya da çok eleştirdikleri sendikal yapıların sorunlarında pay sahibiler. Tekgıda-İş geçtiğimiz döneme damgasını vuran büyük Tekel direnişinin yürütücüsü sendikaydı. Ama aynı sendika aynı zamanda bu direnişin sönümlenmesinde, tabandaki işçi inisiyatifinin kırılmasında da başrolü oynadı. İşler direnişi sürdürmek isteyen ve Tek Gıda-İş genel merkezi önünde çadır kuran Tekel işçilerine polisi saldırtmaya kadar varmıştı. Hava-İş’te yönetimin kendi içindeki muhalefete karşı benimsediği bürokratik yöntemler ve tüm bunların Türk-İş muhalefetinin en aktif sendikalarından Hava-İş’e verdiği zararlar ortada. Güçbirliğinin en büyük sendikası belki de muhalefetin lokomotifi Petrol-İş’in de mücadelecilik sınavlarından tam notla geçtiği söylenemez. Söylenen sözleri hayatın gerçeğinde sınayan Tekel direnişi sırasında üzerine düşen rolü oynamadığını biliyoruz.

Yine de tüm bunlara rağmen Türk-İş’te şekillenen muhalif güçbirliği, tabandaki mücadeleci işçilerin hareketlenmesi ve sendika yönetimlerine baskı yapması halinde sınıf saldırısını yoğunlaştıran sermaye ve hükümet için oldukça rahatsız edici bir rol oynayabilir.

Her durumda ilk hedef Türk-İş’i hükümetin hakimiyetinden kurtarmaktır. Mustafa Kumlu işçi sınıfına defalarca ihanet etmiştir. Devrilmelidir!

“DİSK’in kararı: TÜSİAD başkanına gülücükler mi, hesaplaşma mı?”

DİSK geçmişin güzel günlerinin hatırasıyla gidebileceği yere kadar gitmiştir. Türk-İş’in suskunluğu ve ihanetlerini teşhir eden ama sadece teşhir etmekle yetinen bir DİSK’in işçi sınıfına yararı olmayacaktır. 1 Mayıs’ta Taksim’in kazanılmasında DİSK’in rolü ne kadar önemliyse Birleşik Metal’in geçtiğimiz dönemdeki grevleri, Nakliyat-İş ve Limter-İş gibi sendikaların mevzii direnişleri haricinde DİSK’in ciddi bir varlık gösteremediği de ortadadır. DİSK, kongresinde bir karar vermek zorundadır. Türkiye’nin “demokratikleşme”sine katkı sunacak, sivil anayasa tartışmalarında açıklamalar yapıp patron örgütleriyle uzlaşma arayacak bir DİSK mi, yoksa işçi sınıfının kazanımlarını savunmak için tüm gücünü seferber edecek bir DİSK mi? Bizim için ayrım noktası budur! TÜSİAD başkanını görünce gülücükler saçacak değil yumruğunu kaldıracak bir DİSK başkanıdır ihtiyaç!

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2011 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.