Hükümetin sendikalara karşı rehine pazarlığı: İşkolu barajı ve yetki tespiti

Muhtemeldir ki, sermayenin temsilcileri ve hükümet ile sendika bürokrasisi arasında, yetkilerinin düşürülmemesi karşılığında kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesine bir iki göstermelik eylemle göz yumulması türünden pazarlıklar yapılacaktır. Hükümet işkolu barajı ve yetki tespitinde SGK verilerini kullanma kozunu adeta elinde bir rehine olarak tutuyor ve fidye olarak kıdem tazminatlarını istiyor.

Yıllardır sendikaların yetki tespiti ile ilgili devam eden süreç, sendikaların üye sayılarını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bildirmeleri ve sendikaların beyanı doğrultusunda da yetkili sendikaların tespiti ile toplu sözleşmelerin gerçekleştirilmesi şeklindeydi. Ancak bu durum ölen ya da emekliye ayrılan işçilerin sendika üyeliklerinin silinmemesi, işyeri değişiklikleri nedeniyle bir kişinin birden fazla yerde üye görünmesi gibi sonuçlara yol açıyordu. Aktif olarak çalışan üyelerle kağıt üzerindeki rakamların birbirini tutmadığı her iki tarafın da farkında olduğu ama devletin üzerinde durmadığı bir durumdu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2009 yılında bu gerekçeleri öne sürerek istatistiklerin daha sağlıklı hale getirilmesi için sendikaların beyanlarının SGK verileri ile eşleştirilmesi şeklinde bir düzenleme getirdi. Bu bugün toplu sözleşme yapan birçok sendikanın, toplu sözleşme yapabilmek için işkolunun yüzde 10’unda örgütlü olma şartını yerine getirememesinden dolayı yetkiyi kaybetmesi anlamına geliyor.

Tehlike büyük

SGK’nın Nisan 2011 verilerine göre Türkiye’de toplam kayıtlı işçi sayısı 10 milyon 314 bin. Bu işçilerin ise 922 bini sendika üyesi konumunda. Yani toplamda Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 8,94. En son 2009 yılında yayınlanan bakanlık verilerine göre ise Türk-İş’in 2,24 milyon, Hak-İş’in 431 bin, DİSK’in 426 bin ve herhangi bir konfederasyona bağlı olmayan sendikaların da 135 bin olmak üzere toplam 3,2 milyon civarında üyesi var. Yani neredeyse SGK verilerinin dört katı kadar!

Türkiye’de bulunan toplam 104 işçi sendikasından bakanlık verilerine göre 51 tanesinin toplu sözleşme yetkisi var. Ancak yetki tespitinin SGK verilerine dayanarak yapılması durumunda bu sendikaların 35’i yüzde 10 işkolu barajının altında kalıyor. Geriye kalan sadece 16 sendika. Tarım işkolunda işkolu barajı uygulanmadığı hesaba katılırsa, baraj şartının uygulandığı ve bu şartı karşılayabilen sendika sayısı 10 ile sınırlı. Sendikaların günden güne kan kaybetmesi sonucu gelinen nokta işte bu. Tehlike işte bu kadar büyük!

Kıdem tazminatı pazarlık konusu edilemez

Düzenleme yapıldıktan sonra bakanlık ve SGK verilerinin eşleştirilmesi üç kez ertelendi. 12 Haziran seçimi öncesi de hükümet, sendikaları karşısına almak istememiş olacak ki torba yasa kapsamında uygulamayı 30 Haziran tarihine erteledi.

Bugüne kadar hükümet, sendikaların saflarındaki bazı kıpırdanmalar karşısında işkolu barajı tespitini hep elinde bir koz olarak tuttu, ama hiç kullanmadı. Belli ki işçi sınıfına karşı girişeceği en büyük muharebe için saklıyordu. Şimdi kıdem tazminatı hakkını gasp etmeye yönelik başlattığı taarruz ile birlikte bu tehdidi tekrar ve daha ciddi olarak savuruyor.

Bu nedenden ötürü çok muhtemeldir ki, sermayenin temsilcileri ve hükümet ile sendika bürokrasisi arasında, yetkilerinin düşürülmemesi karşılığında kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesine bir iki göstermelik eylemle göz yumulması türünden pazarlıklar yapılacaktır. Hükümet işkolu barajı ve yetki tespitinde SGK verilerini kullanma kozunu adeta elinde bir rehine olarak tutuyor ve fidye olarak kıdem tazminatlarını istiyor.

Kıdem tazminatı hakkını da kaybetmek işçi sınıfı için elde kalan son mevzilerden birini daha kaybetmek demektir. O yüzden de sendika bürokratları mücadeleyi kontrol altında tutmanın çantada keklik olmadığının farkındalar. Hükümet bu konuda da sendika bürokrasisinin imdadına yetişecek önlemleri önceden düşünerek kıdem tazminatının fona aktarılması, sendikaların yetki tespiti ve yeni sendika yasasının meclisten geçmesi gibi konuları birbirine karıştırarak öne sürüyor. Sendika yasasına ilişkin değişiklikler işkolu barajının kaldırılması ya da sembolik bir rakama düşürülmesi, üyelikte noter şartının kaldırılması gibi bazı iyileştirmeler içeriyor. Ama grev yasakları devam ettiği, grev yapmanın önündeki engeller kaldırılmadığı müddetçe bu iyileştirmeler Avrupa Sosyal Şartı ve ILO sözleşmelerine uyum niteliğindeki makyajların ötesinde bir anlam taşımayacak, örgütlenmenin ve hak kazanımlarının önünü açan bir nitelikte olmayacaktır. Hükümet elbette bu yasaklardan hiç bahsetmeden tasarı her gündeme geldiğinde bu bir iki rötuşu temcit pilavı gibi tekrar tekrar dile getiriyor. İhtiyaç duyduğunda da sendikaların ve işçilerin nabzını her an yoklayıp, bu rötuşlardan hangisi işini görecekse onu öne çıkaracaktır.

İşçi sınıfına bugün ücretli kölelik koşullarını dayatan iş yasası çıkarken de yanına sözde iş güvencesi yasasını iliştirmişlerdi. Sendika bürokrasisi de iş güvencesi yalanıyla işçiyi uyutmaya girişmiş, iş yasası burjuvazi için kazasız belasız çıkarılmıştı.

Safları sıklaştıralım

Aynı şeyin bugün de yaşanmaması için işçi sınıfının öncü unsurlarının çok dikkatli olması gerekir. Bakanlık yetki tespitinin 31 Aralık 2011 olarak belirlendiğini ama daha fazla ertelemeyeceğini açıkladı. Faruk Çelik’in ağzından bu ertelemenin gerekçesi, sendikaları mağdur etmemek için sendika yasasındaki gerekli değişikliklerin bu süre zarfında yapılması olarak ifade edildi. Kıdem tazminatı için de aynı tarihler veriliyor. Yani burjuvazi ve onun hükümeti yılsonuna kadar kaşıkla verip kepçeyle almaya hatta kazanı olduğu gibi götürmeye hazırlanıyor olabilir. İşçi sınıfı da kendi hazırlığını yapmalı, sınıf mücadelesinin bu çok önemli muharebesinde burjuvaziyi yenilgiye uğratacak şekilde karşılık vermelidir.

Sendikalar göreve!

Kıdem tazminatı saldırısının püskürtülmesi işçi sınıfının ne kadar büyük bir örgütlü güçle bu saldırıyı karşılayabileceğine bağlı. Şu an sendikaların içinde bulunduğu durumun vebali, öncelikle sendika yönetimlerinin boynunadır. Bugüne kadar esas görevlerini ihmal edip, sınıf sendikacılığını bayrağına yazmayan yönetimler sonucu, sendikalar güç kaybettiler ve işkolu barajı tehdidi ile karşı karşıyalar. Şimdi hükümetin bu tehdidine boyun eğerek, kıdem tazminatı saldırısına cevap vermezseniz, işçi sınıfı mücadelesine en büyük darbelerden birini vurmuş olacaksınız. Bugünün koşullarında ne pahasına olursa olsun kıdem tazminatını savunmak için seferberlik başlatın. Konfederasyonların ortak mücadelesini örerek bu saldırıyı püskürtün. Ancak bu şekilde sınıf sendikacılığına sarılırsanız örgütlerinizin ve işçi sınıfının gücü artar. Ancak bu şekilde sendikaların tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan baraj ve yetki tehdidi bertaraf edilebilir.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2011 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.