DİSK Genel Kurulu: İki DİSK

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 14. Genel Kurulu 10-11-12 Şubat günleri yapıldı. Genel kurula giderken gazetemiz kapağına, “Ana muhalefetin değil, sınıfın sendikası!” manşetini atmıştı. Bu iki farklı DİSK’i temsil eden güçler genel kurul salonunda elle tutulur somutlukta mevcuttu.

Genel kurulun, konukların da katıldığı ilk gününe damgasını vuran, İstanbul Maltepe Belediyesi’nin taşeron işçileri oldu. İşçiler İzmir’den Mersin’e bir dizi CHP’li belediyede yaşanan alışıldık senaryoya karşı örgütlü tepkilerini ortaya koyarken (sınıf sendikası), Genel-İş’in şube başkanı işçilere neredeyse saldırıyordu (ana muhalefetin sendikası!). Maltepe Belediyesi işçileri, kapitalist düzenin hükümet partisinden sonra ikinci temsilcisi olan CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması başlarken de protestoya giriştiler, onu konuşturmadılar. DİSK’in sınıf sendikası yüzünü bir kere daha ortaya koydular. Buna karşılık, genel kurul divan başkanının Kemal Kılıçdaroğlu’nu, “devrimciliğinden, sosyalistliğinden kimsenin kuşku duyamayacağı lider” olarak takdimi, yine ana muhalefet sendikacılığı idi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Maltepe işçileriyle polemiği de, kimilerinin DİSK’i yine yamamak istedikleri CHP’nin işçi sınıfı karşısındaki tutumunu apaçık ortaya koyuyor. İşçilerin “bize sahip çıkmadınız” yolundaki eleştirilerine şöyle cevap verdi Kılıçdaroğlu: “Bana geldiniz de sahip mi çıkmadım?” İşte işçi sorunları, işte CHP! Bu partinin genel başkanı kendini bir ağa, işçileri de yanaşma gibi görüyor anlaşılan! İşçiler sorunları olunca sayın genel başkana dilekçe verecekler, gerekirse huzura çıkacaklar, o da lütfedecek, “sahip çıkacak”! Kılıçdaroğlu gazete de mi okumuyor? Maltepe işçilerinin mücadelesini sağır sultan bile duydu. Maltepe belediyesinin ise CHP’nin elinde olduğunu, o belediye başkanının seçildiği seçimde partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Kılıçdaroğlu bilmeyecek de kim bilecek? Haydi o çok meşgul diyelim, işçi sorunları konusunda bir danışmanı da mı yok. Partinin yönetici organlarına bu konuları getirecek hiçbir görevli mi yok? Neden işçiler CHP’ye gelsin? Çünkü CHP işçiye gitmez de ondan! Böyle bir partinin genel başkanının hâlâ “devrimci” sıfatını taşıyan bir konfederasyonun genel kurulunda, hem de ilk konuk olarak konuşması ne yazık!

İki DİSK’in fotoğrafı

İki DİSK’in varlığı, daha genel kurulun başında, bir fotoğraf karesine kolayca sığacak kadar berrak biçimde somutlaştı. Genel kurul Grup Yorum’un söylediği Enternasyonal marşı ile açıldı. Marş başlar başlamaz, salondaki yabancı konuklar, Türkiye’nin sosyalist partilerinin temsilcileri, sendika tabanından ve şubelerden gelen ilerici delegeler ayağa kalktı, kimi yumruğunu da havaya kaldırdı. DİSK’in sahnede oturmakta olan eski genel yönetim kurulunun üyeleri de marşı ayakta dinledi. Buna karşılık, salonun en önünde tam orta yerde oturan kalabalık CHP heyeti ve en başta genel başkan Kılıçdaroğlu, ayağa kalkmaya zahmet etmedi. Avrupa’nın bürokratik sendikalarının temsilcileri bile neden ayağa kalkıyordu? Çünkü söylenmekte olan, uluslararası işçi sınıfının ta Paris Komünü’nden ve 19. yüzyıl sonunun İkinci Enternasyonal’inden bu yana tartışmasız biçimde benimsediği bir marştı da ondan. Kılıçdaroğlu, hani akıl etse de kalkmazdı tabii. Çünkü sonra alimallah burjuvazi ne derdi? “İşçilerin marşını ayakta dinledi!” İşte CHP’nin burjuva karakterinin gözle görülür, elle tutulur sembolü! İki DİSK bir marşta kendini ortaya koydu!

CHP’ye yamanmak mı, sınıf mücadelesi mi?

Ama DİSK’in önündeki iki yolu en berrak biçimde iki parti başkanı tanımladı. Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasında DİSK’e ve işçilere kurtuluş adresi olarak CHP’yi gösterdi. Kelimesi kelimesine “CHP’li olmayabilirsiniz, ama AKP’den kurtulmak için CHP ile güç birliği gerekiyor.” dedi.

Buna karşılık, Devrimci İşçi Partisi’nin sözcüsü olarak DİSK delegelerine hitap eden Sungur Savran yoldaşımız, işçilere DİSK’in şanlı mücadele geleneğini hatırlattı, dünya ekonomisini avucuna almış olan derin ekonomik depresyonun Türkiye’ye de geleceği konusunda işçileri uyardı ve tek çözüm yolunun DİSK’in sınıf mücadelesi geleneğini yeniden canlandırmak olduğunu, işçilere düzen partilerinden hayır gelmeyeceğini haykırdı.

Yeni dönem

DİSK, eski başkanı Süleyman Çelebi’nin CHP’den milletvekili olmasıyla yeni bir döneme giriyor. Yeni yönetimde ön planda iki isim var: Genel-İş başkanı Erol Ekici DİSK’in genel başkanı oldu, Birleşik Metal-İş başkanı Adnan Serdaroğlu ise genel sekreter. Bakalım, DİSK ana muhalefet sendikası mı olacak yoksa sınıf sendikası mı? Görev sınıf sendikası ve sınıf mücadelesi çizgisinin kazanması için mücadeledir.

“Tansu Çiller tutuklandı” mı Bay Kılıçdaroğlu?

Kemal Kılıçdaroğlu DİSK Genel Kurulu’nda yine fıkra gibi bir patavatsızlık yaptı. Bir ara önüne konan nota bakıp, “Aldığım habere göre eski başbakan Tansu Çiller tutuklandı.” dedi. Koskoca CHP’nin görevlilerinin aslı astarı olmayan böyle bir notu genel başkanlarının önüne koyma marifetini nasıl gösterdiklerini ayrıca düşünmek gerekir. Ama ya Kılıçdaroğlu? Hemen önüne getirilen nota inanıyor! Daha sabah serbest olan bir insan nasıl saat 11’de tutuklanır? Olsa olsa gözaltına alınır. Daha önemlisi, yer bir işçi sendikaları konfederasyonunun genel kurulu. Oradaki amaçlar bakımından, Tansu Çiller tutuklansa ne olur, tutuklanmasa ne olur? Nitekim salonun tepkisi buz gibi bir sessizlik oldu. Kılıçdaroğlu’nun Tansu Çiller’in tutuklanmasını önemsemesinin nedeni de kuşkulu. Ne de olsa şimdi kendi partisinde olan Murat Karayalçın, Tansu Çiller’in tutuklanmasına yol açabilecek suçların, onun başbakan yardımcısı olarak ortağı! Bu yüzden, “Bak şu AKP’ye, işi başbakan tutuklatmaya kadar götürdü.” diye mi hissetti acaba Kılıçdaroğlu? Yoksa, 93 konseptinin mucidi, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile işbirliği içinde, “tak-şak” sivil Kürt katleden Tansu Çiller’in tutuklanmasına memnun mu oldu? O da belli değil. Ama bütün bu olayı bir fıkra haline getiren, Kılıçdaroğlu’nun bu aptalca gafı, kendisi gaflarıyla şöhret kazanmış Tansu Çiller hakkında yapması!

 

Engellenen sadece bir kadın olarak Arzu Çerkezoğlu mu?

DİSK’in 10-12 Şubat tarihlerinde yapılan genel kurulunda ortak liste dışındaki tek aday Dev Sağlık-İş sendikasının başkanı Arzu Çerkezoğlu idi. 388 delegenin 198’inin oyunu almayı başardı ve bu nedenle ortak listeden iki kişi ancak ikinci turda seçilebildi. Bu tablonun anlamı sadece geçmiş dönemde olduğu gibi, bu dönemde de DİSK Kadın Dairesi Başkanlığı görevini yine bir erkeğin yürütecek olması ile sınırlı değil. Arzu Çerkezoğlu’nun liste dışından aday olarak, delegelerin yarıdan fazlasının oyunu almayı başarması; Dev Sağlık-İş’in son dönemde hastanelerde, özellikle taşerona karşı elde ettiği başarıların, DİSK’in tabanındaki işçiler üzerinde ciddi bir etki yarattığını gösteriyor. Zira Dev Sağlık-İş, DİSK Genel Kurulu’nda sadece iki delege ile temsil ediliyordu. Arzu Çerkezoğlu’nun aldığı oy ise 198, hem de en büyük sekiz sendikanın ittifakına rağmen.

Arzu Çerkezoğlu, adaylığının anlamının, yönetimde olma isteğinden çok, sendikal mücadele çizgisinin DİSK merkezine taşınması olduğunu açıklamıştı. Dolayısıyla onun DİSK yönetiminin dışında tutulması, yönetimde tek bir kadının bile yer almasına izin verilmemesi ile birlikte, sendikalaşmanın başındaki en büyük belalardan birine, taşeronlaşmaya karşı kendi alanında önemli kazanımlar elde eden bir sendikanın deneyimlerine de yönetimde yer açılmaması anlamına geliyor.

 


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2012 tarihli 29. sayısında yayınlanmıştır.