Savaş neden yeniden alevlenmiş?

Savaşın yeniden alevlenmesinin nedeni açılımın iyi yürütülememesi değildir, açılımın kendisidir. Çünkü Türkiye’nin Kürt halkı (bir kısmı ona sempati duysa da) Barzanileşmeyi reddetmiştir. Tasfiyeyi reddetmiştir.

Bir toplumsal-siyasal olayı çözmek istiyorsanız önce anlayacaksınız. Örneğin günümüzde Kürt sorununda savaş yönteminin geri dönmesini, şiddetin yeniden alevlenmesini nasıl açıklıyorsanız, ona göre bir çözüm önereceksiniz demektir. Aslında tersinden, daha gerçekçi tarzda söyleyelim. Genellikle benimsediğiniz çözüme göre bir açıklama yapacaksınız demektir. Eğer savaşın yeniden alevlenmesinin nedenlerini düzgün şekilde analiz edemiyorsanız, ya Kürt sorununu kavrayışınız kıt demektir, ya da çıkarlarınız öyle gerektirdiği için yalan söylüyorsunuzdur. Bu olasılıklardan birini seçmesi sizden.

Son dönem gelişmelerine açıklama çok. Önce artık çeyrek yüzyıllık bir geçmişi olan “sıkıştılar” söylemi var. Örneğin Cumhurbaşkanı böyle diyor. AKP ortalığı demokratik bir cennete çevirmiş, PKK altındaki toprağın kaydığını görmüş. Cumhurbaşkanı söyler de liberaller durur mu? Etyen Mahçupyan da “sıkışmışlık”tan söz ediyor, Oral Çalışlar’ın onaylayarak aktardığı Kemal Burkay da “PKK’nın kapana kıstırılması”ndan. Bu sıkışmışlık durumu onlarca yıldır devam etmese insan Kürt sorunu olmasa bile PKK sorunu yakında biter diye düşünecek ama demek ki Genelkurmay Başkanı İlker başbuğ haklı: PKK şanslı bir örgüt. Ne zaman “sıkışsa”, gidecek bir yer buluyor anlaşılan.

Tabii, bir de taşeronluk var. Bu da çok eski bir hikâye. Düzen temsilcileri pek yaratıcı değiller, hep, hani nasıl derler “temcit pilavı” gibi eskileri tekrarlıyorlar. Bu sefer işaret fişeği yüksek yerden geldi: Başbakan Erdoğan’dan. Tabii ilk elde İsrail var taşeronluk hizmetleri alacak. Genelkurmay Başkanlığı’nın bunu tamamen yalanlayan resmi açıklaması küçük bir pürüz olsa da, psikolojik savaş tohumu atılmıştır.

Ama Erdoğan bununla yetinmedi. Bir de Ergenekon’un taşeronu ilan etti PKK’yi. Bunun üzerine örneğin Rasim Ozan Kütahyalı kendine görev edindi. Günler boyunca Abdullah Öcalan ile devletin nasıl ilgilendiğini yazdı durdu. Türk liberalleri Erdoğan’a sahip çıkar da Burkay durur mu? O da aynı tezi işledi: “Amaç bellidir, gerilimi artırmak, AK Parti hükümetini köşeye sıkıştırıp düşürmek, demokratikleşme sürecini, AB ile bütünleşmeyi engellemek, ülkeyi geçmişten beri yöneten bürokratik kliğin tekelini sürdürmek, bir başka deyişle statükoyu korumak.” Anladınız mı? PKK “statükoyu korumayı” amaçlıyor. Ondan olmalı, savaşın yeniden alevlendiği Haziran ayından bu yana bütün Türk burjuvaları “bölünme”yi tartışıyor. Statüko bölünerek korunacak herhalde!

Bütün bu tartışmalarda önemli olanın ne olduğunu iyi not edin: AKP elinden geleni yapmıştır, ama neylesin, karşı taraf kötü niyetlidir.

Bir de hükümetin gözü kör destekçisi olmayan, ama yine de AKP’nin iyi dönemini şimdiki kötü dönemine karşı savunan gözü yaşlı liberaller var. Bunlara göre ah bir açılım tutsaydı, ah hatalar yapılmasaydı ne güzel olacaktı. Açılımın Türkiye’deki Kürt hareketini tasfiye ederek Kürt halkını Barzani’ye ve AKP’ye bağlamaya çalışmak olduğunu bir türlü anlayamayanları bugünlerde nasıl teşhis edersiniz biliyor musunuz? Her kim açılım iyi gidiyordu, sonra KCK tutuklamaları başladı diyorsa, o hayal dünyasında yaşamakta ısrarlı biri demektir. (Bunlar öyle de çok ki!) Çünkü olguları bile görmemektedir. Çünkü KCK tutuklamaları açılım sürecinin en başında başlatılmıştır!

Savaşın yeniden alevlenmesinin nedeni açılımın iyi yürütülememesi değildir, açılımın kendisidir. Çünkü Türkiye’nin Kürt halkı (bir kısmı ona sempati duysa da) Barzanileşmeyi reddetmiştir. Tasfiyeyi reddetmiştir. Her kim Türkiye’nin Kürt sorununun ancak Türkiye’nin Kürtlerinin ciddiye alınmasıyla, muhatap alınmasıyla çözülebileceğini kabul etmez, o Türkiye’yi daha çok kana bulayacaktır!

 


Bu yazı DİP Girişimi'nin merkezi yayın organı Gerçek gazetesinin Temmuz sayısında yayınlanmıştır.