Sabotaj mı, taktik manevra mı?

Milliyet gazetesi “Görüşme Notları”nı açıklar açıklamaz AKP taraftarı koro başladı: Bu, İmralı sürecine yönelik olarak Paris suikastından sonra ikinci sabotajdır! Bu koro, notların yayınlanmasının Tayyip Erdoğan’ın ve hükümetin işini zorlaştırdığını, İmralı sürecine karşı olan faşist ve ulusalcı akımlara güç kazandırdığını düşünüyor ve üzülüyor. Bu yüzden de sabotaj teorisini pazarlıyor.

Biz bunun üzerine bir yazı yazdık. Sabotaj teorisinin AKP taraftarlarının çıkarına uyduğu için ortaya atıldığını, “ikinci sabotaj” iddiasının ise toptan yanlış olduğunu yazdık. Dayanaklarımız şu noktalardı.

Birincisi, bu olay bir sabotaj olsa dahi “ikinci sabotaj” değildi, çünkü Paris sabotaj değildi. Sabotaj olduğunu ilk günden söyleyenler, şimdi elli küsur gün sonra sanki bu kanıtlanmış gibi konuşuyor. Biz ise Paris’in sabotaj değil, yeni Abdullah Çatlı’ların marifeti olduğunu daha ilk günlerden anlattık. Ne oldu? “Ömer Güney yakalandı, PKK’liymiş” diye “bomba” patlattı Fransız polisi. Adamın MİT ajanı olduğu neredeyse kanıtlandı. O zamandan beri, Fransız polisi dut yemiş bülbül! Egemen Bağış, AB bakanıdır. Fransız İçişleri Bakanlığı ile ne görüştüğünü gazeteciler olarak hiç mi merak etmiyorsunuz? Dolayısıyla, ilki sabotaj değildi ki, bu “ikinci sabotaj” olsun!

İkincisi, sabotaj tezinin tek dayanağı bunun İmralı sürecine zarar verdiği varsayımdır. Erdoğan ve hükümetin işinin zorlaştığını kabul edelim. Ama ya Öcalan’ın işi? Notların da gösterdiği gibi, Öcalan ile PKK arasında bir açı var. Şayet Öcalan hükümet ile üzerinde anlaşma sağlanmış koşullara PKK’yi ikna edemezse, bu süreç hiçbir yere gitmez. O zaman PKK’nin ikna edilmesi, İmralı sürecinin bugünkü kilit halkasıdır. Ama PKK’nin ikna edilmesi sadece yönetimin kazanılması değildir. Murat Karayılan’ın veya Duran Kalkan’ın açıklamaları, PKK etrafında örgütlenmiş bütün bir örgütler ve kuruluşlar dizisinin ikna edilmesi gerektiğini çok açık biçimde gösteriyor. Bir kez bu saptandığında, sonuç açıktır: Öcalan açısından sızdırma operasyonu bu kilit halkanın düğümünün açılması yönünde bir katkıda bulunmuştur.

Buraya kadar özetlediğimiz yazımız daha sitede yayınlanamadan Milliyet gazetesinden Fikret Bila’nın notların BDP’lilerden alınmış olduğuna dair CNN’de yaptığı açıklama internet ortamına düştü. Bu olgu, bizim söylediğimizi bütünüyle doğrular. Kürt tarafının kendi içinde bir açık tartışma sürecini başlatmak için bunu yaptığı ortaya çıkmış olur. BDP’liler bunu Öcalan’ın talebi üzerine yapmış olabilir mi? Evet. Çünkü notların yayınlanmasının Öcalan’ın büyük Kürt kitlelerini ve yaygın örgüt ağını ikna etmesi bakımından olumlu bir etkide bulunacağı ortadadır. Bütün bunları söyledikten sonra ekleyelim: Selahattin Demirtaş, Fikret Bila’nın açıklamasından sonra bir demeç vererek, BDP’nin “gerekirse baldıran zehiri içerim” diyen bir başbakana bunu yapmayacağını belirtmiştir. Ama şunu vurgulamak gerekir: Bu notları açıklamak ve halkı bilgilendirmek BDP’nin hakkıdır, bizce ayrıca görevidir.

Şimdi Öcalan eskisine göre daha rahattır, bunun yükünü de (süreci devam ettirmek istiyorsa) Erdoğan sırtlamak zorundadır. “Hayır, anayasa sözü vermedik, hayır, af sözü vermedik, hayır, pazarlık yok, sadece silah bıraktırıyoruz.” Devamlı bunları söylemek zorundadır Erdoğan bundan sonra. Zaten hükümetin dili tutuldu. Her fırsatta konuşan Erdoğan susuyor. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç susuyor. “Açılım”dan sorumlu başbakan yardımcısı Beşir Atalay susuyor. Anayasadan sorumlu başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ susuyor. Turizm ve Kültür Bakanı Ömer Çelik konuşuyor. Ya Ömer Çelik hâlâ bakanlığa alışamadı, kendini eskisi gibi AKP sözcüsü sanıyor, ya da hükümet Kürt sorununu kültürel bir sorun gibi görüyor!

Sabotaj teorisinin bir de şöyle bir yanı var. “Sabotaj” deyip durmak Öcalan’ın söylediklerinin etkisini azaltmayacak ki! Bir an notların sızdırılmasının sabotaj olduğunu kabul edelim. AKP taraftarları notların görüşme içeriğine uygun olmadığını, yalan olduğunu iddia edemediğine göre, sabotajcılar başarıya ulaşmış demektir. Liberaller, papağan gibi “sabotaj” kelimesini tekrarlayarak bir şey kazanmıyorlar, ama olan biteni anlama ve kendi kusurlarını kavrama fırsatını kaçırıyorlar.

O kusuru şöyle anlatabiliriz. Sabotaj ile karşı karşıya olduğumuzu varsayalım ve soralım: Bu sabotaj nasıl engellenirdi? Bu sorunun cevabı polisiye değil politiktir. Notları sızdırılan toplantı nedir? Bir barış sürecinin taraflarından birinin (yani Kürt tarafının) kendi iç tartışma ve bilgilendirmesi amacıyla yaptığı bir toplantı. Bu satırların biraz politik deneyimi olan okurları bilecektir ki, bir hareketin kendi içinde yapılan toplantılarda karşı taraf için söylenmedik şey kalmaz. Bunlar açıklansa, nice ittifak, nice müzakere, nice barış görüşmesi berhava olurdu. Bir an düşünsenize: Erdoğan Merkel’la oturup konuşmadan önce danışmanları ve bakanlarıyla görüşüyor. O görüşmede konuşulanlar açıklansa, Merkel Erdoğan ile yapacağı toplantıya katılmaz, dosdoğru Almanya’ya dönerdi. Tersi de doğrudur. Normal koşullarda (solda bazı hainlerin zaman zaman yaptığı ahlaksızlıklar hariç) bu iç görüşmeler ortaya dökülmez. Bu sefer neden döküldü? Çünkü koşullar normal değildi. Taraflardan birinin iç toplantısı öteki tarafın sıkı gözetimi altında yapılıyordu da ondan! Ses kaydı bunun işaretlerinden sadece biridir. İşte taraflardan biri kendi iç toplantısını öteki tarafın gözetimi altında yaptığı içindir ki bu tartışma toplumun önüne dökülmüştür. Çarenin ne olduğu ortadadır: Tutsak müzakereci olmaz.  Öcalan’a hareket ve temas özgürlüğü sağlanması gerekir. Biz Devrimci İşçi Partisi olarak bunu ilk günden beri söylüyoruz. Buna karşılık, Radikal’in ya da “liberaller”in bu talebi ileri sürdüğüne hiç mi hiç rastlamadık. Kendi düşen ağlamaz!

İmralı sürecine karşı çıkanlara gelince. Bunlar derhal, notların AKP ile Öcalan arasında anayasa pazarlığı yapılmış olduğunu kanıtladığını, yani Türkiye’nin Öcalan ile birlikte yönetildiğini, hükümetin suçüstü yakalanmış olduğunu vb. söylemeye başladılar. Delil? Öcalan öyle söyledi. Değerlendirmeyi okurlara bırakıyorum. Öte yandan, ortada yeterli kanıt olsa bile bu histeri son derecede anlamsızdır. 30 yıla yakın süre boyunca savaşan ve yenişemeyen iki silahlı güç şayet barış yapacaksa bu güçlerin elbette birtakım noktalar üzerinde uzlaşması gerekecektir. İmralı süreci düşmanı kampın büyük bir skandalmış gibi ele aldığı konuların hepsi bu tür bir müzakere sürecinde masaya gelmesi gayet olağan konulardır. Aslında bunlardan çok daha fazlasının müzakere ediliyor olması gerekirdi!

İmralı ziyaretinin “Görüşme Notları”nın basına sızmasına herkes kendi meşrebine göre tepki verdi. Biz de kendi sonucumuzu çıkaralım. Bu sızdırma, bir şeyi açıkça ortaya koymuştur: Devlet ile PKK arasındaki görüşmelerin askeri güvenlik bakımından açıklanmasına karşı çıkılamayacak bir sürü boyutu bugüne kadar gizli tutulmuştur. Basına sızmanın sabotaj olduğunu söyleyenler siyasi gerekçelerle hareket ediyor. Biz de aynı gerekçelerle diyoruz ki: Gizli diplomasiye son! Görüşmeler halkın bilgisi dâhilinde yürütülsün! O zaman zaten kimse herhangi bir bilgiyi açıklayarak sabotaj yapamaz!