Cumhurpatronluğu kabinesi

Erdoğan yeni kabineyi açıkladığında yeni sistemin bir Cumhurpatronluğu sistemi olduğu açık seçik ortaya çıktı. Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetme düşünü her fırsatta dile getiren Erdoğan bu yolda çok önemli bir eşiği daha geçti. Sadece bir patron gibi yetkileri elinde toplamadı. Tüm bakanlıklara şu ya da bu şirketin patronunu, CEO’sunu getirerek bir patronlar kabinesi oluşturdu.

“Tek adam” vurgusu

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’yla tüm yetkiyi tek elde toplamış durumda. Bu tek adamlık son çıkan KHK’lar ile güçlendirildi. Erdoğan, yardımcılığına eski başbakanlık müsteşarı bir bürokrat olan Fuat Oktay’ı getirdi. Fuat Oktay’ın kendine ait bir siyasi ağırlığı yok. Kendisi, Ahmet Davutoğlu’nun ardından Binalı Yıldırım’ın yanına Erdoğan’ın siyasi komiseri olarak atanmıştı. Dolayısıyla yardımcılık mevkii fiilen müsteşarlık seviyesine indirgenmiş, “tek adam” pozisyonunun altı en ufak bir koalisyon imasına yer vermeyecek şekilde çizilmiş durumda. Erdoğan’ın bir şekilde yönetimden çekilmesi halinde ise mevcut anayasa gereği Türkiye’yi atanmış bir müsteşar yönetecek!

Erdoğan dış siyasette ipleri sıkı sıkıya tutuyor

Devrimci İşçi Partisi 24 Haziran seçimlerine giderken her fırsatta söyledi: “Sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın 25 Haziran günü, Türkiye’nin iki yakıcı gündemi olacaktır. Bunlardan biri giderek ağırlaşan ekonomik kriz, diğeri ise bölgemizdeki emperyalist abluka ve savaştır.” (DİP Bildirisi: Patron partilerine, işçi düşmanlarına, NATO, ABD, AB ve İsrail dostlarına oy yok! https://gercekgazetesi.net/dip-bildirisi/dip-bildirisi-patron-partilerine-isci-dusmanlarina-nato-abd-ab-ve-israil-dostlarina-oy) Bu alanlardaki bakanlıklarda da Erdoğan’ın ipleri tamamen elinde tutmaya özen gösterdiği görülüyor.

Erdoğan, dışişlerinde Mevlüt Çavuşoğlu ile devam ediyor. Yani bir dışişleri sözcüsü niteliğindeki bu isimle, dışişlerinde ipler yine tamamen benim elimde olacak diyor. Çavuşoğlu son dönemde Erdoğan ve Amerika arasındaki buzların eritilmesinde çok aktif bir rol oynamıştı. Önümüzdeki dönemde dış politika ABD emperyalizmi eksenine yaklaşan bir yönde devam edecektir.

Son dönemde dış siyasette ordu ne yazık ki Soros’un deyimiyle bir ihraç ürünü olarak son derece etkin bir rol oynadı. Önümüzdeki dönemde, Milli Savunma Bakanlığı’na getirilen eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, kabinenin Amerikan liyakat madalyalı ismi olarak Amerikancı dış siyaseti destekleyici bir unsur olarak öne çıkacaktır. Bu alanda daha önce olduğu gibi söylemde ABD ile ters düşüldüğü anlar olsa bile ana doğrultunun NATO ve ABD çizgisinden çıkmaması garanti altına alınmış gözüküyor.

İçişlerinde Mehmet Ağar geleneği sürüyor

İçişlerinde ise Erdoğan, Süleyman Soylu ile devam ederek, onun son dönemde ortaya koyduğu söylem ve eylemlerini bireysel tutum olmaktan çıkarıp bir yönetim siyaseti haline getirmiş durumda. Faili meçhul cinayetlerle anılan 93 konseptinin icracısı Mehmet Ağar’ın öğrencisi olan Süleyman Soylu’nun hocasını geçip geçmeyeceğini göreceğiz.

Ekonomi yönetimi damada emanet!

Ekonominin devlet kanadı, hazine ve maliye damat Berat Albayrak’a teslim edilmiş durumda. Yani dış politika gibi ekonomide de Erdoğan yine ipleri sıkı sıkıya eline alıyor. Son derece önemli bir bakanlık olan enerji bakanlığı da Albayrak’ın müsteşarı Fatih Dönmez ile el altında tutuluyor. Diğer önemli bakanlık olan ticaret bakanlığına ise düşük profilli bir isim olan ve daha önce ekonominin durumuna dair Mehmet Şimşek gibi Erdoğan’ın hoşuna gitmeyebilecek açıklamalar yapma olasılığı düşük görünen Ruhsar Pekcan atanmış. Pekcan, Karon Mühendislik şirketinin kurucusu bir patron ve Türkiye’nin Suriye, Libya, Ürdün iş konseylerinde yaptığı başkanlık ve yönetim kurulu üyelikleri Erdoğan’ın Arap dünyasında etkin olma perspektifine uygun.

Bu bakanlıkların piyasaya güven verip vermeyeceği tartışma konusu olmuştu. Mevcut profile piyasaların tepkisiyle Türk Lirası, Dolar karşısında bir saat içinde yüzde 3,8 değer kaybetti. Şimdi piyasalar yani yerli/yabancı sermaye ve parababaları bekleyişe geçtiler. Ekonomi yönetiminin izleyeceği politikaların ne kadar piyasa ve patron dostu olup olmadığına bakacaklar. Bu doğrultuda uluslararası sermayenin adını zikrettiği isimlerin çeşitli kurullarda görev alıp almayacağı, Merkez Bankası’nın atacağı adımlar belirleyici olacak.

Patron bakanlar

Erdoğan bir patronlar kabinesi oluşturmuş durumda. Gerçek gazetesi ve Devrimci İşçi Partisi’nin uzun zamandan beri vurguladığı gibi mevcut yapının bir Cumhurpatronluğu sistemi olduğunu buradan da açıkça görebiliyoruz. Sağlık Bakanlığı’nda Medipol hastaneleri sahibi Fahrettin Koca, Milli Eğitim Bakanlığı’nda ise Özel Maya Okulları sahibi Ziya Selçuk bulunuyor. Dolayısıyla sağlık politikalarında halkın sağlığı değil hastanelerin kârı öne çıkacak. Eğitimde özelleştirmede de daha hızlı adımların atıldığına tanık olacağız. 

Turizm bakanlığı ETS Tur sahibi Mehmet Ersoy’a emanet edilmiş durumda. Ulaştırma’da Kuzey Marmara Otoyolu ihalesini alan konsorsiyumun CEO’su Cahit Turhan var. Patates fiyatlarının 6 liraya ulaştığı ve Türkiye’nin patates ithalatına başladığı bir dönemde Tarım Bakanlığı’nın, uluslararası patates tekellerinden McCain Foods’un danışmanı Bekir Pakdemirli’ye verilmesi son derece ilginç bir tercih. Pakdemirli, Turkcell, Albaraka ve BİM şirketlerinde de yöneticilik yapmış bir isim. Yani çiftçinin değil yerli ve yabancı sermayenin dostu.

Çevre ve şehircilik yok inşaat var!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ Genel Müdürü Murat Kurum’a verilmiş. Biz İstanbul’a ve şehirlerimize ihanet ettik diyen Erdoğan ve AKP’lilerin aynı politikalara devam edecekleri görülüyor. Bu bakanlık fiilen inşaat bakanlığı olarak iş görecek.

Sermayenin sınıf saldırısı için tek kullanımlık çalışma bakanı

İşçi ve kamu emekçileri sendikaların sık sık muhatap olacağı çalışma bakanı ise bu alanda hiçbir deneyim ve birikimi olmayan Zehra Zümrüt Selçuk, halen Turkcell yönetim kurulu üyeliği yapan eski bakan Atilla Koç’un kızı. Bu kişi patron dostu politikaların, işçi ve emekçi düşmanı icraatlarını yürütecek. Sendikal hareketle hiçbir bağlantısının olmaması işçi ve emekçilerin haklarının tırpanlanmasında bir avantaj olacak. Düşük profilli olması sayesinde işçi sınıfından gelebilecek tepkinin büyüklüğüne ve etkisine bağlı olarak kolayca harcanabilir ve sermayenin sınıf saldırısı yeni yüzlerle devam ettirilebilir.

 

Sermaye sınıf taarruzuna geçecek! İşçi sınıfı safları sıklaştırmalıdır!

Cumhurpatronluğu kabinesinin bu şekilde genel bir profilini çıkarttığımızda önümüzdeki dönemde büyük sermayenin çıkarlarının korunacağı ve emekçi sınıflara yönelik hak gasplarının yoğunlaşacağı ayan beyan ortada gözüküyor. Bakan olarak belirli şirketlerin sahip ve yöneticilerinin seçilmesi, bazı büyük sermaye çevrelerini rahatsız etmiş olabilir. Ancak kimse buradan Cumhurpatronluğuna karşı sermayeden gelecek bir demokratik muhalefet hayal etmesin. Büyük patronlar sınıf çıkarlarının bilincinde. Kendi aralarındaki çelişkilerde uzlaşabileceklerini işçi sınıfıyla çelişkilerinin ise uzlaşmaz olduğunu bilirler. Biraz siyasi biraz ekonomik maliyete katlanacak ve işçi sınıfının üzerine topyekûn çullanacaklar. İşçi sınıfının saflarını sıklaştırması için tüm bunlar güçlü bir uyarı olmalı.