TKP’deki kriz bağlamında demokratik merkeziyetçiliği hatırlamak

TKP’nin merkezi düzeyde bölünmenin eşiğine geldiğine ilişkin bilgiler parti içinde yayınlanan açıklamaların çeşitli internet sitelerinde yayınlanmasıyla sol kamuoyuna ulaşmış bulunuyor. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki devrimci bir yükselişin parçası ya da sonucu olmadığı sürece ne TKP’nin bölünmesini isteriz ne de zayıflamasını. Ancak TKP’nin bugün içine düşmüş olduğu krizin kamuoyuna yansıyan boyutları, yıllardır ısrarla savunduğumuz Leninist örgüt teorisi ve pratiğinin ne kadar önemli olduğunu ve Stalinizmin Leninizmin hem teorik hem de pratik inkârı anlamına geldiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu yüzden değerlendirmelerimizi hem kendi yoldaşlarımızın örgütsel politikamızı içselleştirmesini sağlamak hem de tarihsel olarak Leninist örgüt teorisini savunmak amacıyla okuyucularımızla paylaşıyoruz.

TKP örgütsel olarak demokratik merkeziyetçilik yerine salt merkeziyetçiliği ve parti içinde eğilimlere izin vermeyen tek sesli bir yapıyı savunmaktadır. Bu anlayışın Leninizm ile ortak bir yanı yoktur. Zira Leninist örgüt demokratik merkeziyetçidir. İçeride özgür tartışmayı, eylemde tam birliği esas alır. Elbette ki Leninist örgütte iç demokrasi, tartışma kulübü mantığıyla ve gevezelikle örtüşmez, eyleme yöneliktir. Bozgunculuk demokratik merkeziyetçilikle bağdaşmaz.

Ancak Bolşevik partisinde de örneklerini gördüğümüz gibi parti eylemde birlik ilkesini koruduğu müddetçe eğilimler barındırabilir ve bu eğilimlerin, en yüksek ifadesini kongrelerde bulan mücadelesi, devrimci sınıf savaşımının bir parçasıdır. Bu, partinin hem doğru yolda yürümesinin hem de eylem birliğini korumasının teminatıdır. Örnek olarak Devrimci İşçi Partisi bu doğrultuda Militan isimli iç yayınını sadece parti içi bilgilendirme amacıyla değil, üyelerin tartışma ve eleştirilerinin tüm partiye duyurulması amacıyla da yayınlamaktadır. Partinin iç yayın organı, azınlık fikirlerinin çoğunluk olma hakkının teminatı olduğu kadar parti yönetiminin karar ve uygulamalarının parti tarafından denetlenmesinin de biricik mekanizmasıdır. Demokratik bir iç yaşamı olmayan bir partide, fikirlerin tüm üyelere duyurulma olanağı yoksa her türlü hizipleşme ve klikleşmenin, tartışmaların politik zeminden çıkmasının yolu açılıyor demektir.   

Parti içi farklı fikirler ve eğilimlerin yasaklanmasına dayanan tek sesli, şefçi bürokratik merkeziyetçilik görünürde çelik bir disiplin vaad etse de bu Stalinist anlayış eylem birliğini ve parti bütünlüğünü içten içe kemirir. Bugün TKP’de yaşanan bunun tipik bir örneğidir. Eğilimlerin yasak olduğu partide sınıf mücadelesinin diyalektiğinin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkmış olan eğilimler, kendilerini basitçe eğilimler olarak değil, çok daha büyük bir çatışmanın ifadesi olarak apaçık hizipler olarak ortaya koymaktadır. Birer düzine MK üyesi altlarına imzalarını koydukları bildirilerle partiye yönelik ayrı ayrı açıklamalar yapmaktadır. Bu açıklamalardan tartışmanın özüne ilişkin ciddi bir ipucu edinmek zor olmakla birlikte, ortada önemli siyasi farklılıklar olduğu bellidir. Ancak belli ki Stalinist örgüt teorisi ve pratiğini benimseyen TKP bu farklılıkların partinin çelik disiplinini bozmasını engelleyememiştir.

Zaten Stalin de bunu engelleyememişti. Komünizmi, bürokrasinin milliyetçi eğilimlerine dayanarak yozlaştıran ve partiyi dünya devriminden koparan bir pratiğin Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nde de tartışma yaratması kaçınılmazdı. Trotskiy önderliğindeki sol muhalefet başta olmak üzere pek çok Bolşevik Stalin hizbine karşı mücadele verdi. Stalin hizbinin partiye hakim olması Leninist örgütün de ortadan kaldırılmasını beraberinde getirdi. Stalin tüm partiye hakim olduktan sonra da tartışma ve ayrışmaları engelleyemedi. Şiddet, sürgün ve iftiralardan, vaktiyle Stalin’in yanında yer almış pek çok komünist de nasibini aldı. Çünkü Stalinist parti tartışmanın devrimci sonuçlar vermesini olanaksız hale getirir, sadece bir hizbin diğerini tasfiye etmesine olanak verir. SBKP’de sonuç muhalefet hiziplerinin tasfiyesi değil partinin tasfiyesi olmuştur. SBKP komünizmden kopmuş ve adım adım bürokratik, milliyetçi ve hatta İspanya’dan Fransa’ya, Yunanistan’dan Çin’e kadar devrimlerin karşısında yer alan karşı devrimci bir partiye dönüşmüştür.

TKP’nin de şu anda yaşadığı krizin politik sebepleri ne olursa olsun önünde iki yol vardır. Parti birliğini korumak ve yoluna devam etmek istiyorsa Stalinist örgüt teori ve pratiğini derhal terketmelidir. Aksi takdirde sonuç kaçınılmaz olarak bir hizbin tasfiyesinden ibaret olacaktır. TKP’deki tartışma ve ayrışma kendi başına ilerici sonuçlar yaratmak yerine, sınıf düşmanına karşı her zaman olmasa da pek çok yerde birlikte mücadele ettiğimiz bir gücün kırılmasına neden olacaktır.