Oslo tartışması: CHP ve AKP çözüm arayışında değil milliyetçilikte yarışıyor

Burjuvazinin iki “baba” (“ana” demek kadınlara haksızlık olur!) partisinin bizim hep işaret ettiğimiz ikiyüzlü ve savaşçı tavrı, bir kez daha CHP genel başkan yardımcısı Haluk Koç’un büyük bir marifetmiş gibi yaptığı Oslo çıkışı ile ortaya saçıldı. Ortaya çıkan tablo çok net: her iki parti de gözünü çözüm arayışına (dikkat “çözüm” demiyoruz) değil, milliyetçilik üzerinden hesaplara ve manevralara dikmiş durumda. Koç, Oslo görüşmelerinin “suç” olduğunu belirterek, görüşmelerde İngiltere’nin hakem ülke olarak yer almasını da “milli iradenin” başka bir ülkeye teslim edildiğini söyleyerek eleştirdi.

CHP genel başkanı ise Koç’a yöneltilen eleştirilere cevap verirken aslında gönlünden geçen “imkânsız” çözümü de faş etmiş oldu. Şöyle buyurmuş siperlerin Gandi’si Kılıçdaroğlu Koç’un gafını telafi etmeye çalışırken: “Eğer silah bıraktırılacaksa görüşmeler olmalı, bu görüşmeler devam etmeli. Ancak bizim, yani CHP’nin karşı olduğu konu terör örgütüyle anayasanın ve ülkenin idari yapısının görüşülmesidir. O masada bunlar konuşulmamalı.” Yani şunu söylüyor beyefendi; örgütün hiçbir önerisi ortaya konmadan, tartışılmadan “silah bırakma” şartını baştan kabul edeceklerse görüşülsün. Emriniz olur!

Görüşme denen şeyin zaten ancak belli tartışmalar yürütüldükten sonra sonuca ulaşabileceğini ilkokul çocuğuna sorsanız size söyler. CHP herhalde Kürt halkını da, temsil ettiğini düşündüğü Türk halkını da aptal sanıyor. Tarih boyunca benzer durumda devletler ve örgütler arasında yapılmış bütün görüşmeler, IRA, ETA, FKÖ ya da Latin Amerika’da sayısız örgüt örneğinde olduğu gibi her iki tarafın da önerileri, değerlendirmeleri masaya konularak yürütülmüştür. Sonuçta uzlaşma olsa da olmasa da, ya da T.C. ve PKK örneğinde olduğu gibi görüşmeler bir aşamada tıkanmış olsa da bu böyledir. Erdoğan’ın dediği gibi yaparsanız zaten hiçbir örgüt görüşmeyi baştan kabul etmez. CHP “Ülkenin idari yapısı konuşulmaz” sakızını çiğnerken, Kürtlerin nice bedelleri göze alarak çoktan “demokratik özerklik” hamlesini yapmış olduğunu unutuyor.

Koç ya da Kılıçdaroğlu, küçük farklılıklarla CHP şunu söylüyor: “Ey AKP biz sizden daha milliyetçiyiz!” Onlar böyle yapıyor da sermayenin iktidar partisi AKP ne durumda? AKP zaten 2013 yerel, 2014 başkanlık ve 2015 milletvekilliği seçimlerine endekslenmiş biçimde artık yer yer ırkçılığa varan bir tonda saf milliyetçilik söylemlerine sarılmış durumda. İşte tam da bu yüzden, Oslo’da “Haziran’ın ikinci yarısında devam edilmek üzere” yarıda kesilmiş olan müzakereleri, cami avlusuna çocuk bırakmış gibi ortada bırakmış durumda. Erdoğan’ın 2011 seçimlerinde kazandığı başarı, önce tekinsiz bir hırs, sonra da gözü dönmüşlük biçimini aldı. O yüzden askeri operasyonlar aldı başını gidiyor, ortalık daha da beter kan gölüne döndü. O yüzden Erdoğan ve AKP’liler her fırsatta Suriye Kürtlerine düşmanlıklarını dile getiriyor, sınır ötesi harekât hazırlıkları yapıyor. Yetmedi Erdoğan, 4 Eylül’de partisinin il başkanları toplantısında: “Yargıyla görüştüm, harekete geçecekler, biz de mecliste gerekeni yapacağız” veciz ifadesi ile açık bir şekilde BDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırma sürecinin ilk işaretini verdi. Emperyalizmin yalpalamaları sonucunda morali bozulan AKP, Suriye’ye saldırı için canını dişine takmış ama ne yapacağını bilemez durumda.

Gerçek o ki; her gün akan kan, her iki tarafta da ölen işçilerin, emekçilerin, topraksız köylülerin, kent yoksullarının çocukları CHP için de, AKP için de sadece birer “sayı”dan ibaret. Hepsinin tek yaptığı, “şehit” cenazelerinde saf tutup, içi boş söylemlerle acılı insanların duygularıyla oynamak. Sorunun sonuçları ile değil kendisi ile boğuşmak gibi bir dertleri hiçbir zaman olmadı. Zira her ikisi de sermayenin has partileri olarak kirli savaştan, halkların düşmanlığından besleniyor. CHP’liler, Oslo’da İngiltere’nin rolü üzerinden sözde anti-emperyalizm nutukları atacağına, AKP Suriye’ye savaş hazırlığı yaparken, Hatay’daki mülteci kamplarına kendi milletvekilleri bile giremedikleri zaman “Angelina Jolie yetmez, Brad Pitt de gelsin” demenin dışında ne yapmışlar onun cevabını versinler. “Örgüt silah bıraksın” diye tepineceklerine Kürt halkının iradesi için, savaşın sona erdirilmesi için ne öneriyorlar onu söylesinler.

AKP’ye söz söylemenin zaten hiç bir anlamı yok. Nicedir MHP ile birlikte ırkçılığın sözcüsü haline gelmiş,  savaştan ve yıkımdan yana açık ve net. Milliyetçilikte yarışanları tarih bir gün kendi çöp sepetine atacak, ama ancak halkların kardeşliği bu topraklarda egemen olunca.  Onu yapacak olan yegâne güç ise; cemaatçisiyle, sahte barışçısıyla, liberaliyle, ortayolcusuyla, tatlı su sosyalistiyle sermaye değil, Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, her ulustan unsuruyla işçi sınıfının kendi evlâtları ve dostlarıdır.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2012 tarihli 36. sayısında yayınlanmıştır.