Marx ve parti (3): partinin sürekliliği

Marx ve Engels’in parti konusundaki fikirlerini ele aldığımız ilk yazımız, iki noktayı ortaya koymayı amaçlamıştı. Birincisi, Marx ve Engels sadece teori ile uğraşmadılar, pratik olarak devrimde ve devrimci partilerde önderlik yaptılar. İkincisi, Marx’a göre işçi sınıfının kurtuluşu için parti vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bu yazıda ise Marx’ın ve Engels’in parti konusundaki görüşlerinin sosyalist hareket açısından neden yeterli olmadığını, yani onların bu alandaki kavrayışlarının sınırlarını tartışmak istiyoruz.

Tonak dostumuz, Marx’ın Freiligarth’a yazdığı mektuptan uzun bir alıntı yapıyor yazısında. Bu alıntının ilk bölümünde Marx şöyle diyor: “…1852’den beri hiçbir örgütle ilişkim kalmadı ve kıta Avrupa’sında artık miyadını doldurmuş örgütlerle uğraşmamdan çok, teorik çalışmalarımın işçi sınıfının daha çok işine yarayacağına kesinlikle ikna oldum.” Marx’ın Kapital’inin son 150 yılı anlayabilmek için dünya işçi sınıfı hareketi açısından ne anlam taşıdığını bilenlerimiz de elbette Marx’a katılıyoruz.

Marx’ın teorik çalışma yapması çok doğru idi. Ama Komünist Liga’nın 1848 devriminin yenilgisinden sonra içine düştüğü sarsıntı dolayısıyla parti inşası fikrinin bir süre için bir kenara bırakılması doğru muydu? Bakın Engels, 1851’de bu ortam için ne diyor: “Londra’daki tüm bu yaygaracı, taş kafalı, işe yaramaz mülteci sürüsünden kurtulduğumuz ve uzun zaman sonra yeniden rahatsız edilmeden çalışabileceğimiz için memnunuz…” Gerçekten memnun olmak doğru muydu?

Önderliksiz devrim: Paris Komünü

Marx ile Engels’in bu tavrı bedelsiz olmamıştır. İlk fatura Uluslararası İşçi Birliği’nin (UİB), yani Birinci Enternasyonal’in kuruluşunda (1864) ödenmiştir. Marx ve Engels’ın parti konusundaki tavırlarını doğru bulan bir kaynaktan dinleyelim sonucu: “Marx ve Engels’in yeni bir yükseliş başladığında partilerinin doğrudan Manifesto ile yola koyulacağı beklentisinin aksine, UİB’nin bileşimi, saflarını bilimsel komünizmin temel ilkesine, işçi sınıfının bağımsız siyasi eylemine kazanmak için uzun bir iç mücadele vermeyi gerektiriyordu.” (August H. Nimtz, Demokrasi Savaşçıları Olarak Marx ve Engels, çev. Can Saday, Yordam Kitap, İstanbul, 2012, s. 245.) İlk yazımızda görmüştük: İşçi sınıfının kurtuluşu için siyasi partinin gerekliliği fikrini UİB’ye kabul ettirmek için yedi yıl beklemek gerekmişti. Oysa Komünist Liga’nın kazanımları, devrimin yenilgisine rağmen, yaygaracı mülteciler dışlanarak oluşturulacak, küçük de olsa bir partide konsolide edilmiş olsaydı, bu görevin yerine getirilmesi belki de çok daha kolay olurdu.

Burada hasar geri dönülmez bir nitelik taşımıyor. Ama tarihte işçi sınıfının burjuvaziyi iktidardan alaşağı ederek kendi devletini kurmaya giriştiği ilk deneyim olan Paris Komünü (1871) söz konusu olunca iş değişir. Bakın, yukarıda da belirttiğimiz gibi Marx ve Engels’in parti konusundaki görüşlerini doğru bulan Nimtz, Paris Komünü için ne diyor: “Fransa’nın [Almanya karşısındaki] yenilgisi, Marx ve Engels’in öngörmüş olduğu gibi, yeni bir devrimci ayaklanmanın koşullarını yaratmış olsa da, bunun sonuca ulaşması için gereken hayati bir unsur eksikti: önderlik” (a.g.y., s. 302-303).

Paris Komünü’nün yenilgisinde nesnel faktörlerin yanı sıra ne tür hataların rol oynadığı daha sonraki Marksistlerce gayet ikna edici biçimde açıklanmıştır. Bu hataların yapılmaması için, Lenin’in öncü sınıfın en ileri unsurlarını bağrında toplayan, ama her adımını kitlelerin nabzını tutarak ve onlarla birlikte atan türden partisine ihtiyaç vardı. 1871’de böyle bir partinin yokluğunda Marx ve Engels’in 20 yıl önce yaptığı seçişin bir rolü olmadığını söylemek mümkün değil.

“Geniş tarihi anlamıyla parti”

Nihayet, Tonak dostumuzun Marx’ın Freiligarth’a mektubundan yaptığı alıntının sonuna geliyoruz. Orada Marx, işçi sınıfının partilerinin somut örnekleri (Komünist Liga, ondan önceki ön biçimlenmeler) dışında, bir de “geniş tarihi anlamda parti”den söz ediyor. Marx bu kavramı, işçi sınıfının partisinin ya da partilerinin somut biçimlenişinin karşısında, iyi tanımlanmamış bir kendindelik olarak, bir bakıma aşkın (transandantal) bir varlık olarak ele alıyor. Biz bu kavramlaştırmanın bir karşılığı olmadığı kanaatindeyiz. Unutmayalım, Marx’ın politika alanında anarşizme karşı büyük ileri adımı burjuvazinin bütün partilerinin karşısına işçi sınıfının kendi bağımsızlığını sağlayacak bir parti ile çıkması gerekliliğiydi. Bu anlamıyla parti siyaset ve devlet alanlarında özgül bir ağırlığı olan bir varlıktır. Şayet bunu “geniş tarihi anlamda” bir parti kavramı içinde eritmeye kalkarsanız, bu, partinin en azından belirli dönemlerde yok olmasına yol açar. İşçi sınıfının burjuvazinin siyasi güçlerinden bağımsızlaşabilmesi için kendi partisinin sürekliliği esastır. Marx’ın kavramı, bu sürekliliğin öneminin görülememesine yol açıyor.

Bu noktayı Marx ve Engels’in pratiği ile Lenin’in pratiği arasında bu açıdan var olan farklılığa değinerek daha iyi kavrayabiliriz. Yukarıda belirttik: Engels “yaygaracı, taş kafalı, işe yaramaz mülteci sürüsünden kurtul”maktan çok mutlu idi. Marx ile Engels’ın 1848 devrimin yenilgisinden sonra karşı karşıya kaldığı ortamın bir benzeri ile Lenin de 1905 devriminin kesin yenilgisinden sonra 1907-1912 döneminde boğuşmak zorunda kalmıştır. Rus Marksist hareketi içinde kimi “Tanrı inşası”na girişir, kimi kendini ahlâksızlığa verir. İşte, Lenin o dönemde, yanında bir avuç yoldaşıyla birlikte Bolşevik Partisi’ni ayakta tutmak için paralandı. Bolşevik Partisi, Ekim devrimini zafere ulaştıran bir parti haline geldiyse bu sayede oldu bu. Lenin de Marx ve Engels gibi “yaygaracılar”a kızıp partiyi bozsa, Ekim devrimi de Paris Komünü gibi önderliksiz kalırdı.

Lenin Marksizme çok büyük katkılar yapmıştır: Ulusal sorunda veya Hegel’in diyalektiğinden yararlanarak kavradığı emperyalizm meselesinde veya işçi devletinin yönetim organları olarak işçi sovyetlerine atfettiği önemle veya strateji ve taktik alandaki dehasıyla. Ama bunlardan biri belki de ötekilerin hepsini aşar: parti ile ilgili teorisi ve pratiği. Bu yüzden Marx ve Engels’te duran bir parti tartışması, bizi burjuvaziye karşı mücadelede çok değerli bir araçtan yoksun kılma tehlikesini taşıyacaktır. Marx Kapital’i yazmakla çok doğru bir iş yaptı. Ama Marx’ın en güvendiği arkadaşları partinin inşasına devam etmeliydi.

Bu yazı 8 Eylül 2013 günü BirGün gazetesinin Pazar ilavesinde yayınlanmıştır.