Mahkeme Dink davasını bitirdi: “Kararım Türk varlığına armağan olsun!”

Varsın sizin Hrant Dink davası kararınız da, tıpkı Kürt kardeşlerimiz/dostlarımız için, F tiplerinde çürüttüğünüz devrimciler, sosyalistler için verdiğiniz bütün kararlar gibi “Türk” varlığına armağan olsun!

Hrant Dink davası bitti. Mahkeme heyeti tam da üzerine düşeni yaptı ve sanıkların tamamı hakkında “terör örgütü üyesi olmak” suçundan beraat karar verdi. Mesaj açık: düzen için telâşa mahal yok, asayiş berkemal! Heyet tarafından sanıklar hakkında verilen diğer hiçbir cezanın konuşulmaya değer tarafı yok. Bu karar kimilerini çok şaşırtmışa benziyor. Oysa biz başından beri böylesi bir karar bekliyorduk. Kararı aslında, çok önceleri, tetikçi Ogün Samast yakalandıktan sadece bir gün sonra 21 Ocak 2007’de, kendisi de Hrant’ı öldüren çetenin, hangi düzeyde henüz bilinmiyor ama bir düzeyde mensuplarından olan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “Cinayetin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yoktur, milliyetçi duygularla işlenmiştir.” beyanatıyla açıklamıştı. Ardından, 10 Kasım 2008’de dönemin milli savunma bakanı Vecdi Gönül de “Rumlar ve Ermeniler Türkiye’de yaşamaya devam etseydi, bugün Türkiye milli devlet olamazdı” sözleriyle Türkiye’nin milli devlet kalabilmesi için bugün de bazılarının yaşamamasının zorunlu olabileceğini, dolayısıyla onları yaşatmayanların da “terör örgütü üyesi” sayılamıyabileceği sonucunu  kıyas yoluyla sözden anlayanlara ima etmişti. Ama haksızlık etmemek gerekir ki; bu kişilerin hepsinden daha öngörülü (siz daha “ırkçı” olarak okuyun) olan dönemin adalet bakanı, şimdiki meclis başkanı Cemil Çiçek, 2005 Mayıs’ında İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenmesi planlanan “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri” konulu konferansı düzenleyenlerin (bunların başında Hrant’ın olduğunu herkes gibi kendisi de çok iyi biliyordu)  yaptığına ilişkin olarak “Türk milletini arkadan hançerlemektir” diyerek hedefi göstermişti. Arif olanlar yine bu sözlerden, “Türk milletini arkadan hançerleyenlerin” neden olmasın (!)  pekâlâ “arkadan –hem de tek kurşunla- vurulabileceği” ve bu “milli görevin”de, “terör” değil, olsa olsa Cerrah’ın dediği gibi “münferit, milliyetçi” bir cinayet kabul edilebileceği sonucunu çıkarabilirdi.

Başta bu cinayetin asıl sorumlularını saklayan, koruyan, kollayan, gözeten, masum gösteren, taltif eden AKP kurmayları olmak üzere bu karara, sürecin başından beri kışkırtarak, gizli ya da açık destek olarak, en hafifinden susarak, sessiz kalarak zemin hazırlayan, CHP’sinden MHP’sine, BBP’sine kadar bütün siyasi parti yöneticilerine, “sivil toplum kuruluşu”, akademik topluluk mensuplarına, askeri ve “sivil” erkana kutlu olsun! Maazallah ahbariğimizi katledenlerin – esas kahramanları eksik de olsa- “terör örgütü” olduğuna ilişkin bir karar çıksaydı, sonuç değişmese bile hepsini öyle bir telaş alacaktı ki! Öyle ya, bu davada yargılanmasalar bile bütün kanıtları/bağlantıları ortaya çıkarılmış olan “örgütün” en üst düzey yöneticisinden, en alt kadrosuna, düşünsel cephanecisinden, entellektüel yol göstericisine, suç perdeleyicisine, delil karartıcısına kadar bir yerlerinde mutlaka kendi arkadaşları, partidaşları, ülküdaşları var. Hangi birisini saysak ki? Cinayeti çok önceden bildiği halde açıkça gizleyen ekipten, sonrasında AKP bürokrasisinin kararıyla istihbarat daire başkanı olarak ödüllendirilen dönemin Trabzon emniyet müdürü Ramazan Akyürek’i mi? Yine sonrasında AKP tarafından Osmaniye valisi yapılan dönemin İstanbul emniyet müdürü Celalettin Cerrah’ı mı? Yine sonrasında, AKP milletvekili yapılan dönemin İstanbul valisi Muammer Güler’i mi? Başından beri olayın içinde olan BBP’nin yöneticilerini mi?  “Ya sev ya terk et” sloganını cezaevi araçlarına dahi yazdıran, Samsun’da Ogün Samast’la fotoğraf çektiren MHP’nin “doğal tabanı” ülkücü/milliyetçi askerleri mi? Hrant öldürülmeden önce Agos önündeki faşist gösterilerde, Kemal Kerinçsiz’le,  Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz’le beraber “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” diye ilân eden, “Kahrolsun ASALA”, “Akıllı ol”, “Hesap sorulur”, “Eli kırılır”, “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganları ile hakaretler, tehditler yağdıran CHP’nin avukatlığına soyunduğu Ergenekon davasının sanıkları Veli Küçük’ü, Oktay Yıldırım’ı, Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda “Türkiye’ye yönelik tehditler”, “misyoner faaliyetleri” seminerleri veren Sevgi Erenerol’u mu?

Eylül 2006’da, Meclis’te cemaat vakıflarının elkonmuş mallarının iadesine ilişkin yasa görüşülürken açık açık ortaya konan ayrımcı tavırları “Rehine değil yurttaşız” diyerek bir bildiriyle kınayan Hrant’a ve arkadaşlarına “Ekmeğini yeyip suyunu içtikleri Türkiye’ye haksızlık yapıyorlar.” diyen CHP Niğde milletvekili Orhan Eraslan’ı mı?

Saymakla biter mi?

Bir kutlamayı da bilerek/bilmeyerek, kasıtla veya gafletle, Hrant’ın yok edilmek üzere hedef gösterilmesi sürecini başlatan, 6 Şubat 2004’de, Agos’ta, Gaziantepli Hripsime Gazalyan’a dayanılarak, Sabiha Gökçen’in, 1915 katliamı sonrasında evlat edinilen Ermeni çocuklarından biri olduğu haberinin yayınlanmasından sonra tek vücut halinde saldırıya geçen “Türk” basınının pek değerli yazarları hak ediyor!

Onlar da saymakla bitmez: Ertuğrul Özkök yönetiminde Hrant’la sürekli uğraşan Hürriyet gazetesini mi istersiniz? Hrant’a “Cumhuriyet ve Türkiye düşmanı bir Ermeni” diyen Milliyet’in duayeni Hasan Pulur’u mu? Hrant’ı, “Damardan kan temizleme operasyonu” yapmakla suçlayıp “Adolf Hitler’in bile ilerisinde bir faşist” olarak tanımlayan “sol” gazete Cumhuriyet’in Deniz Som’unu mu? Hrant’ı, “Türk kanının zehirli olduğunu ileri sürmekle” suçlayıp,  “Şeriatçı özlemi olanlar, Türkiye’nin bölünmesini isteyenler, Apo’ya özgürlük isteyenler”le bir arada suçlu olarak sunan Emin Çölaşan’ı mı? 2004 Şubat’ında Hrant’ın “maymun genleri taşıdığını”, ondan “orangutan maymununun bile tiksindiğini” yazan, “Türklüğe hırlayan Hrant’ın kafasına dank edecek bir kanun olmalı”, “insan suretindeki Ermeni tarihçi sürüngenlere de Türk kanının zehirli vasfını içtimai şifa niyetine göstermek lâzım” diyen Önce Vatan gazetesinin başyazarı Orhan Kiverlioğlu’nu mu? 2006 Şubat’ında “Ermeni asıllı Gazeteci Hrant Dink, bildiğiniz gibi Türklüğe alenen hakaretten yargılanıyor. (…) Atatürk’ün ‘Muhtaç olduğun kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur’ sözünün Türkiye düşmanlarına hatırlatılması yeterlidir sanırım.” diyen AKP yağdanlığı Star gazetesi yazarı Faruk Mangırcı’yı mı? “Hrant uslanmadı” başlığını atan Yeniçağ başyazarını mı? 2006 Mart’ında, “Ya sev ya terk et” ve “Kovun bunları” başlıkları atan Ortadoğu gazetesi başyazarını mı? 18 Şubat 2006’da Hrant’ın söylediklerini çarpıtarak ve cımbızlayarak “Agos yazarı Hrant Dink’e göre İstiklal Marşı bölücü” başlığı atan AKP borazanı  Zaman gazetesi başyazarını mı?

Örgüt yokmuş! Alın size Genelkurmay’ından basınına, soruşturma savcılarından Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyelerine kadar baştan aşağı sistematik bir bütünlük içinde “Ya Sev Ya Terk Et” sloganını hayata geçirmek için hareket eden taş gibi de değil, bu ırkçıların hepsinin piri Türkeş’in deyişiyle mermer gibi bir örgüt!

Asıl örgüt sizsiniz! Deniz kıyısında fotoğraf çektiren Kürt gençlerini, yasal çalışma yapan parti (BDP) yöneticilerini, halkı için çalışan belediye başkanlarını,  “YÖK’e Hayır” diye pankart açan üniversitelileri, HES’lere karşı koyan onurlu köylüleri, grev çadırı kuran, direniş yapan işçileri, 8 Mart’a katılan kadınları, Barış Anneleri’ni, işten atılmalara, sendikasız çalıştırılmaya, taşeronlaştırmaya karşı çıkan KESK’lileri, “gerilla” olduğu “düşünülen” sivillere ekmek satan yaşlı bakkalları dahi “terör örgütü” sayan, “bağımsız yargı”nın İstanbul’dan Diyarbakır’a kadar Pensilvanya’dan özel emirle görevlendirilmiş, Ankara’dan sınırsız destekle donatılmış özel yetkili hakimleri, savcıları sizden âlâ örgüt mü olur!

Varsın sizin Hrant Dink davası kararınız da, tıpkı Kürt kardeşlerimiz/dostlarımız için, F tiplerinde çürüttüğünüz devrimciler, sosyalistler için verdiğiniz bütün kararlar gibi “Türk” varlığına armağan olsun!

Bizim sizin örgütünüzü ve sizinle beraber AKP’si, CHP’si, MHP’si, kurdu, çakalı, ıvırı, zıvırı, genelkurmayı, kontrgerillası, özel timi, korucusu, TÜSİAD’ı, Borsası, bağımlı yargısı, kukla medyası, uşak akademisi ile birlikte bütün burjuva “terör örgütü” kurumları çökerttiğimiz gün ise mücadelemiz, Ermenisiyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle, Çingenesiyle, Türküyle bu topraklarda halkların eşit ve özgür kardeşliğinin ve “büyük insanlığın” varlığına armağan olacak!

Hrant için! Sosyalizmin adaleti için!