Kurtuluş son durak: Kurtuluşa götürmeyen teori

Kadın meselesiyle ilgili söz söyleme iddiasında olan bir film Kurtuluş Son Durak. Film bir apartmanda yaşayan, bir ölçüde farklı yaşam biçimlerini temsil eden altı kadının, kadınlık durumundan kaynaklanan sorunlarına, hâlihazırda kullandıkları sakinleştirici ilaçlar yerine, hep birlikte gerçek çözüm bulma çabalarını anlatıyor.

Kendi küçük dünyalarında gelişen günlük olaylar ve dedi koduyla zamanlarını tüketen bu kadınlar, apartmana yeni taşınan ve evlenmek üzereyken sevgilisi tarafından terk edilmiş psikolog Eylem’in, kocasından sürekli dayak yiyen Gülnur’u kurtarma girişimiyle bir farkındalık - bilinçlenme sürecine giriyorlar. Kadına yönelik şiddete karşı geliştirdikleri ilk yöntem, tamamen şiddet karşıtı, hatta şiddet uygulayan erkeğe karşı yoğun bir şefkat gösterisi oluyor. Ancak ayakları yere basmayan bu yöntem, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, sonuç vermiyor ve dayakçı kocanın kadınların elbirliği ile öldürülmesiyle sonuçlanıyor. Filmin bu noktasından itibaren kadınların bedenlerine ve hayatlarına yönelik erkek saldırılarını defederken ya benzer meşru müdafaa yöntemleriyle ya da yanlışlıkla failleri öldürmelerine şahit oluyoruz. Herhalde bu durum filmin senaristinde bir suçluluk duygusu veya yanlış mesaj kaygısı yaratmış olacak ki, bir yandan da kadın kahramanın dilinden düşmeyen “şiddetin her türlüsüne karşı olma” vurgusu film boyunca elden bırakılmıyor.

 

Filmin en çarpıcı noktalarından birisi, kadınların tüm öldürme eylemlerine şahit olan Füsun’un kocasının, kadınları ele vermek yerine kendi hayatı için endişelenip, korkuya kapılarak adeta sinmesi. Kadınların her birine uygulanan şiddetin bir diğeri için yarattığı korku ve tehlikenin tersine yansımasını oluşturan bu ayrıntı, filmin kadına yönelik şiddetle ilgili yakaladığı en önemli olgulardan birisi aslında.

Filmde polisin ev içi şiddete yaklaşım biçiminin ortaya konuşu; dünyada yaşanan büyük ve toplumsal yaşamı sarsacak olaylar karşısında kadınların küçük dünyalarına hapsedilmiş olduğu vurgusu; kadınların,  yaşadıkları sorunları ortaklaştırma çabaları ve en azından birlikte daha güçlü olduklarının farkında olmaya başlamaları, filmin en olumlu yönleri. Ancak ne yazık ki filmin çeşitli sahnelerinde de tekrarlanan ve son söz olarak ortaya konan çözüm önerisi bir o kadar hayattan kopuk. “Biz şiddetin her türlüsüne karşıyız. Affetmeyeceğiz, intikam alacağız, ama şiddetle değil, iyi yaşayarak.” İyi yaşamak! Bu muğlâk önerinin içi nasıl doldurulmalı acaba? Ama asıl problem şu ki; iyi ya da kötü yaşamak kadınların tercihine bırakılmış iki yaşam biçimi değil. Kadınlar ne yazık ki aldıkları bir kararla “iyi” yaşamaya başlayamıyorlar. Kadınları, bedenleri üzerindeki onca baskı ve şiddete katlanmak zorunda bırakan, bir yandan erkek egemen toplumsal cinsiyet rolleriyken bir yandan da ekonomik koşulları. Ve bu koşullar hiç de filmde görüldüğü gibi, kadınların hayatında küçük bir ayrıntıyı oluşturmuyor. Hatta bu faktör, filmde temsil edilen farklı sosyal statülere sahip kadınların, bilinç düzeyinden hareket alanı serbestisi farkı ve sonuçta kendi aralarındaki sınıf çatışmaları gerçeğiyle bir arada mücadele yürütmesine engel olan en önemli belirleyen.

Son olarak filmdeki “beyaz gelinlik hayali”ne de değinmek gerekiyor. Filmin başında, evlenmek üzereyken hayalleri yıkılmış olan Eylem’in beyaz gelinliğini giyerek intihar etmeye kalkışması, filmin devamında çizdiği diğerlerinden daha bilinçli ve eylemci kadın karakteri ile bi hayli çelişkili duruyor. Oysa filmde yer alabilecek bir “beyaz gelinlik” simgesi ile kadınların hayatında yarattığı travma ve felaketlerle hesaplaşma sahnesi bu çelişkiyi tamamen ortadan kaldırabilir ve bu konunun işlenmiş olması filmi daha ileriye sıçratabilirdi.

Kurtuluş Son Durak, konusu ve bunun kadın kahramanlarla işlenmiş olması bakımından dahi dikkate değer bir film. Tüm eksikliklerine rağmen yakaladığı bir takım doğru noktalarla kadın kurtuluş mücadelesi açısından daha doğru bir önerme ortaya koyabilirdi belki. Ama ancak şöyle bir mesajla:  “Affetmeyeceğiz, hesap soracağız. Ama kişisel intikam yoluyla değil. Birlikte yürüteceğimiz bilinçli ve örgütlü mücadelemizle.”