Kumlar yer değiştirirken

Burjuvazinin 2003’ten beri devam eden politik iç savaşında yeni dinamikler beliriyor. Devrimci İşçi Partisi olarak bütün sınıflar arasındaki ve içindeki çelişkileri olduğu gibi, burjuvazinin içindeki çelişkiyi de hep dikkatle izledik. Amacımız önceden belirlenmiş bir şemayı dogmatik biçimde savunmak değil, sınıf mücadelesine yön veren dinamikleri erkenden ve titiz bir biçimde analiz ederek siyasi hattımızı ona göre belirlemek olduğundan, gerçek hayatta hangi somut gelişme oluyorsa ona gözümüzü diktik, zihnimizi açık tuttuk.İç savaş henüz sona ermedi. Kesintili zorunlu eğitim üzerine verilen muharebe de bunu açıkça gösteriyor. Ama savaş yeni bir evreye giriyor. Sürprizlere hazır olun.

Burjuvazinin 2003’ten beri devam eden politik iç savaşında yeni dinamikler beliriyor. Devrimci İşçi Partisi olarak bütün sınıflar arasındaki ve içindeki çelişkileri olduğu gibi, burjuvazinin içindeki çelişkiyi de hep dikkatle izledik. Amacımız önceden belirlenmiş bir şemayı dogmatik biçimde savunmak değil, sınıf mücadelesine yön veren dinamikleri erkenden ve titiz bir biçimde analiz ederek siyasi hattımızı ona göre belirlemek olduğundan, gerçek hayatta hangi somut gelişme oluyorsa ona gözümüzü diktik, zihnimizi açık tuttuk.

Şimdi bu iç savaşın kaderini değiştirecek gelişmeler yaşanıyor. Bu süreç henüz emekleme aşamasında, ama somutun Marksist analizi açısından mesele olaylara her şey zaten olup bittikten sonra teşhis koymak değil, eğilimler ilk uç verdiğinde onları keşfetmektir. Analiz eyleme ancak böyle kılavuz olabilir.

Birbirine bağlı iki gelişme birlikte yaşanıyor. Birincisi, İslamcı kanadın kendi içinde doğan ve gittikçe sertleşen gerilimler. AKP-Erdoğan kanadı ile Gülen-cemaat kanadı çeşitli alanlarda kapışıyor. Gazetemiz Gerçek bu gerilimleri aylardır analiz ediyor, bu sayıda da etraflı bir tablo çiziyor. Bu yazıda biz öteki gelişmeyi ele alacağız.

Son günlerde iki gazeteci daha görevlerini bırakmak zorunda kaldı. Hürriyet’ten Özdemir İnce ve Rahmi Kumaş, Emin Çölaşan’ın ve başkalarının yolunu tuttular. Sadece koyu ulusalcıların gazeteleriyle ilişiği kesilmiyor. Milliyet’ten Ece Temelkuran, NTV’den Banu Güven, Nuray Mert ya da Ruşen Çakır bu ideoloji ile ilişkisi olmayan isimler. Herkes bu gazetecilerin hükümeti eleştirme özgürlüklerinin ellerinden alındığı fikrinde buluşuyor. Ama herkes aynı zamanda bu gazetecilerin patronlarının (bu örneklerde Doğan ve Doğuş gruplarının) da baskıya teslim olmak zorunda kaldıklarını düşünüyor. İlki tamam. İkincisini nereden biliyoruz?

Bir süredir, AKP ve Erdoğan ile Batıcı-laik sermayenin en azından bazı gruplarının birbirlerini karşılıklı olarak yokladıkları ve ortak bir zemin aradıkları yolunda bazı göstergeler birikmeye başlıyor. Batıcı-laik sermaye, AKP’nin kendi neoliberal programını sonuna kadar benimsemesinden ve bir tek parti hükümeti olarak işçi sınıfının hakları üzerinden silindir gibi geçmesinden zaten çok memnundu. Ama hükümetin İslamcı sermayeye verdiği öncelik, Taraf gazetesinde yayınlanan Stratfor belgelerinde “Erdoğan Çalık’ın temsilcisi” türünden başlıklara yol açacak kadar ortadaydı. Rahatsızlık buradaydı. Şimdi Batıcı-laik sermayenin Erdoğan’ı kuşatarak kendi yanına çekmeye çalıştığına dair belirtiler görülebiliyor.

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Erol Sabancı (yani grup içinde iki numara), Erdoğan’ı göklere çıkarıyor. “Türkiye’de önemli bir şey var: Sağlam bir iktidar ve istikrarlı bir hükümet. Konuyu bilen bir ekip var. 8 senedir aynı şahıs başbakan. Geminin kaptanı konuları çok iyi biliyor.” Erdoğan’ın sağlığı için de “Allah ona sağlık versin” diyor. “Yaşı 59. Daha çok süresi var.” (Radikal, 4 Mart 2012) Sabancı için de anlaşılan “hedef 2023”! Bu yazıda yer alan fotoğrafta görülen, Doğuş Holding’in, Garanti Bankası’nın ve NTV’nin patronu olan Ferit Şahenk’in boyun eğmesine bakınca, Batıcı-laik kanadın bir kesiminin Erdoğan’dan epeyce bir şey beklediğini sezmemek mümkün değil.

Erdoğan’ın da yaklaşımını adım adım değiştirmekte olduğuna dair belirtiler birikiyor. Bir süredir tutuklamaların kısaltılması için yapılan çalışmalar hangi aşamada bilinmiyor, ama Erdoğan’ın İlker Başbuğ’un tutuklanmasından kendini ayırdığı biliniyor. Erdoğan, bugüne kadar kendisiyle yürüyen Fethullah Gülen cemaatine bütünüyle güvenemeyeceğini anlamıştır. Bu yüzden artık yeni potansiyel destekçileri yokluyor: TÜSİAD’ın belirli unsurları ve MHP’nin tabanı.

İç savaş henüz sona ermedi. Kesintili zorunlu eğitim üzerine verilen muharebe de bunu açıkça gösteriyor. Ama savaş yeni bir evreye giriyor. Sürprizlere hazır olun.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2012 tarihinde yayınlanan 30. sayısında yayınlanmıştır.