Dünya Tiyatro Günü (kimin için?) kutlu olsun!

Eğer insan yaşamı boyunca Karagöz perdesine oyun öncesi iğneyle iliştirilmiş ‘göstermelik’ gibi kalmamışsa, bırakalım yaptıklarını bize söylesin. O zaman gecesi arkamızda kalır, önümüze gündüzü serilir. Böylelikle yoksuldan aşırılan somunun hesabı verilmiş olur.

Muhsin Ertuğrul

Dünya Tiyatro Günü UNESCO’ya bağlı Uluslararası Tiyatrolar Birliği (ITI) tarafından 1961’de ilan edilmiş olup, dünyada ve ülkemizde 1962’den beri kutlanmaktadır. Her yıl 27 Mart’ta ITI merkezleri ve dünya çapında birçok tiyatro grubu tarafından çeşitli etkinliklerle değerlendirilen 27 Mart’ın en önemli özelliği ise, birçok tiyatronun bu güne özel ücretsiz gösterimler yapmasıdır.

Tiyatroların 27 Mart’a özel ücretsiz gösterimler yapması çok değerlidir hiç kuşkusuz. Ve fakat yılda sadece bir gün yapılan böylesi etkinliklerin ulaşılabilir olması daha da değerlidir. Özellikle İstanbul’da ve diğer metropollerde ulaşım sorunlarının büyüklüğünü göz önüne alırsak, tiyatroya gitmenin birçok kişi için herhangi bir çekiciliği kalmayacağını söyleyebiliriz. Buna bir de asgari ücretle, yasal sürelerin üstünde, günlük 12-14 saat çalışanların çokluğu bilgisini eklersek; tiyatronun ulaşılabilirliğinin önemi çok açık bir şekilde anlaşılır. Sadece işçiler değil, bütünüyle işçi aileleri de aynı durumdan muzdariptir. Devlet tiyatrolarında uygun bilet fiyatları olmasına rağmen sahne, temsil, oyuncu ve diğer yetersizlikler sebebiyle biletler çabucak tükenmektedir. Özel tiyatroların bilet fiyatları ödenek yetersizliğinden ötürü birçok kişiye yüksek geldiği için zaten belli bir gelir seviyesine hitap etmektedir. Piyasa koşulları hem sanatı hem de sanatçıyı alınır-satılır ve tüketilir öğeler haline getirdiğinden, toplumun büyük çoğunluğu da dizilere mahkum edilmiş durumdadır.

Muhsin Ertuğrul, 1962’de, Şehir Tiyatroları’nda ilk ücretsiz gösterimi, belediyenin ve tiyatronun temizlik işçilerine özel yapmıştır. Aynı dönemde, işçiler, emekçiler, yoksullar kolaylıkla ulaşabilsin diye kenar mahallelere, en uzak semtlere sahneler yapılması için büyük çaba sarf etmiş ve başarmıştır. Kurulan birçok yeni sahnenin duvarlarını boyamış, tahtalarını çakmıştır.

Her yıl 27 Mart’ta, Dünya Tiyatro Günü adına ulusal ve uluslararası bildiriler yayınlanır. Tiyatronun işlevi, tiyatrocunun sorumlulukları konusunda söylevler çekilir. Aydınlanmadan, hümanizmden, ilerlemeden, sanatın tarafsızlığından, topluma ayna tutmaktan dem vurulur. Tiyatro toplumun aynasıdır(!) gibi büyük laflar etmek oldukça popülerdir. Bu noktada Bertolt Brecht’in “Fotoğraf gerçekliğin yansıması değil, yansımanın gerçekliğidir.” sözünü hatırlamamak elde değil.

Brecht’e göre tiyatro, yaşamı olduğu gibi sahneye koymakla yetinemez. Çünkü salt gerçeklik yanılsama yaratır. Kadife perdenin ardında seyirciye sunulan oyun, o an orada yaşanıyormuş gibi benzetmeci tarzda ele alınırsa, seyircinin dikkati kahramanın acılarına sevinçlerine, finalde yaşanacak mutlu ya da acı sona çekilir ve katharsis (en basit anlamıyla duygusal boşalım) ile sonuçlanır. Oyunun sözünün yahut ana fikrinin önemi kalmaz. Dolayısıyla önemli olan sadece gerçeği yansıtmak değil, görünenin ardındaki gerçeği anlatarak seyircinin algısını açık tutmak, seyirciyi de bir nesne olarak değil de özne olarak o anki tiyatro eylemine dâhil etmektir. Çünkü yaşadığımız sistem patronların, ağaların ve onların iktidardaki temsilcilerinin yararına işler. Çünkü yönetim şekli, hukuk, eğitim ve sağlık sistemi çalışanların çıkarlarına değil işverenlerin çıkarlarına göre düzenlenmiştir. Ve yine demokrasi, hukuk devleti v.s. gibi sadece kâğıt üzerinde kalan büyülü kavramlarla sınıfsal farklar bulanıklaştırılmıştır. Bugünden örnek verecek olursak; Soma’da katledilen madenciler asgari ücretle yaşamaya mahkum edilmişken, onlara bir yaşam odasını çok gören patronlar ve iktidardaki temsilcileri saraylarda yaşamakta, yine Torunlar’da, Ermenek’te işçileri ölüme sürükleyen patronları denetlemeyen hükümet temsilcileri on binlerce lira maaşı yetersiz bulmaktadır! Dolayısıyla tiyatro tarafsız değil, işçilerin, emekçilerin, tüm ezilenlerin tarafında olmalı, sermaye iktidarının bulanıklaştırmaya çalıştığı sınıfsal ilişkileri irdelemeli ve ardındaki gerçeği göstermelidir.

Geleneksel tiyatro ile epik tiyatroyu harmanlayan, küçük burjuvaların, bürokrasinin açmazlarını mizahi bir üslupla anlatan, yoksulların hayatını yerelden evrensele ulaşacak bir tarzda, kabare öğeleriyle  işleyen ünlü yazar Haldun Taner’in doğumunun yüzüncü yılında, yamalı perdeyi ilk kez kullanan Abdürrezak Efendiyi, Kel Hasan’ı, Abdi’yi, Dümbüllü’yü, Karagöz üstadı Hayali Küçük Ali’yi anarak kutlayalım bu günü...

Tiyatroyu çadır kumpanyalarıyla yaşatan, meydanlarda, sokaklarda emekçi halklarla buluşturan üstadlardan ders alarak evrensele ulaşalım. Karagöz’ün temsil ettiği yoksulların, işçi ve emekçilerin kolaylıkla katılabileceği sokak tiyatroları yaratabilmek adına Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun.