Mahmut Bey, Mustafa Bey ve Tayyip Bey

AKP’nin işçi bürosu olarak çalışan Hak-İş’in 12. Genel Kurulu’nda genel başkan Mahmut Arslan “kıdem tazminatının kaldırılmasını savunmalarının mümkün olmadığı”nı söyledikten sonra eklemiş, “istisnasız her bir çalışan için güvence altına alacak, haksızlıkların, adaletsizliklerin olmadığı bir sistemin kurulmasından yanayız.” Düşünmek gerekiyor, eğer bir fon oluşturulursa, bu fonun finansmanında da genel vergi gelirlerinden yapılacak transferler (ve hatta belki de işçilerden yapılacak kesintiler) de kullanılırsa bu uygulama haklı ve adaletli bir uygulama mı oluyor? Elbette hayır. AKP, daha önce defalarca belirttiğimiz gibi, burjuvazinin üzerindeki kıdem yükünü alıp (çeşitli mekanizmalarla bir güzel perdeleyerek) işçi sınıfına yüklemeyi amaçlıyor. Ayrıca, fon sadece işverenden kesilen paralardan oluşsa ne fark eder? Zaten fon denilen uygulama konusunda devletin karnesi hiç parlak değil ki! En son Van depreminde herkes deprem fonunda biriken paraların nerede olduğunu merak ediyordu. Paraların duble yolların asfaltına gömüldüğü ortaya çıktı. Kıdem fonunun da böyle bir duruma geleceğini düşünemiyor mu Mahmut Bey? 

Zaman gazetesinin ilgili haberini internet sitesinden okuyanlar, haberin olduğu sayfanın başında, (yukarıdaki satırları okumadan önce) Mahmut Arslan’ın Hak-İş Genel Kurulu’nda Recep Tayyip Erdoğan’a bir hayli büyük bir plaket verirken çekilmiş fotoğrafını görüyorlar. Bizce Recep Bey, altta kalmamalı, bu sebatkâr sendikacısına daha büyük bir plaket vermeli. Çünkü, değme politikacıların, ekonomistlerin yapabileceğinden daha iyi kandırıyor işçi sınıfını Mahmut Bey. Elbette, kıdem tazminatı ile ilgili sadece bir açıklama yaptıktan sonra bu konuyu gündeminden ve konfederasyonun sitesinden de usulca kaldırmış olan Mustafa Kumlu’yu da unutmamak gerekli!

Kendileri için durmadan didinen bu üç beyefendiye işçi sınıfının da okkalı bir “hediye” alması şart. Elbette sırayla. Öncelik Aralık ayında Türk-İş Genel Kurulu’nda Mustafa Bey’in!

Kıdem tazminatına saldırı için Türk-İş Genel Kurulu mu bekleniyor?

Kıdem tazminatına saldırı ile ilgili şu sıralar hem hükümet hem de sendikalar neredeyse tam bir sessizliğe büründü. Ancak okuyucularımızı uyarmak boynumuzun borcudur: AKP, şimdi hangi taktikle yükleneceğinin hesaplarını yapmaktadır. Kolay değil, Türkiye işçi sınıfının en önemli kazanımlarından birini söküp almak için, doğru zamanlamayı tutturmak yakıcı olsa gerek.

Bunun için AKP’nin Türk-İş Genel Kurulu’nu beklediğini tahmin edebiliyoruz. Aksi de olasılık dışı olmamakla beraber, AKP’nin bu konuda son dönemdeki sessizliğini sadece savaş ya da deprem gündemine bağlamak yanlış olacaktır. AKP izlediği bütünlüklü strateji gereğince Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’ndeki hedeflerini (patronlara verdiği teminatları) birer birer uygulayacaktır. Ama işçi hareketini AKP’lileştirme operasyonunun bundan zeval görmemesi için Türk-İş Genel Kurulu’nda vereceği muharebeyi de kaybetmek istememektedir. AKP, kıdem tazminatına saldırıyı Türk-İş Genel Kurulu’ndan önce gerçekleştirmeye kalkarsa, konfederasyon içindeki adamı Mustafa Kumlu’nun yeniden seçilmesi ihtimalinin azalmasına neden olabilir.  

Peki buna karşı işçiler ne yapmalı? Öncelikle, kıdem tazminatı saldırısına karşı uyanık olmalıyız. Bu saldırıyı boşa çıkarmak için, işçi sınıfının en geniş mücadele cephesini kurmak ve sınıfının topyekûn harekete geçmesini sağlamak şarttır. Bunda tökezlememek için, Türk-İş Genel Kurulu’nda işçi hareketinin AKP’lileşmekten kurtarılması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, hiç unutmamalıyız ki ekonomik kriz kapıda! Kıdem tazminatının gaspına karşı mücadele, Türkiye’yi de er ya da geç sarsacak olan ekonomik krizde, krizin faturasını işçilere ödetme girişimlerinin de önünü tıkayacaktır.

Haklara saldırı ortada, mücadele nerede?

Ortada bir Türk-İş muhalefeti var. Sendikal Güçbirliği Platformu olarak bilinen ve Türk-İş’e bağlı, şimdiki yönetime muhalif on sendikanın oluşturduğu bu platform, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Açıklamada dile getirilen “işsizlik sigortası bünyesindeki Ücret Garanti Fonu gibi, Kıdem Tazminatı Garanti Fonu kurarak ödeme güçlüğü içine düşen işverenlerin, çalışanların kıdem tazminatı hakkını garanti altına alalım” önerisi, sınıf saldırısını, bütünlüklü bir karşı çıkışla püskürtmenin ne kadar uzağında olduklarını gösteriyor. DİSK ve KESK’in ise 8 Ekim’de Ankara’da yaptıkları ve temel eksenine sınıf saldırısını püskürtmeyi değil “insanca yaşamı” koyan yaklaşımı ise bu sürecin “kitlesel basın açıklamaları” ile geçiştirileceğinin sinyali niteliğinde. Şimdi görev, bu tabloyu tersine çevirmek.