AKP’nin işçi sınıfına açtığı savaşta yeni cephe: Kıdem Tazminatı!

Her hareket bu saldırı karşısında mücadele bakımından kendi tercihini yapacak. En azından şunu söyleyebiliriz, Devrimci İşçi Partisi, örgütlü olduğu her yerde göğsünü siper ederek bu saldırıya karşı koymaya çalışacak.

2002 sonrası dönemde bir yandan burjuvazinin iç savaşı sürerken, bir yandan da düşman burjuva kamplarının işçi sınıfının elindeki mevzilere yönelik ortak saldırı ihtiyacı devam ediyordu. Zaten AKP'nin işçi sınıfına karşı giriştiği İş Yasası, SSGSS Yasası, Tekel işçilerine uygulanan taarruz gibi büyük operasyonlar, bu saldırının örnekleri olarak düşünülmeli. AKP son olarak, ilk kez 2009 yılında varlığını dile getirdiği Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi (UİSB) olarak adlandırılan bir yol haritasını uygulamaya girişti. Bu belge, bir sınıf saldırısının, işçi sınıfına açılmış bir savaşın genel harekât planı niteliğinde.

 

Aslında bu saldırı yeni başlamış değil. UİSB'nin içeriği uyarınca yapılan ilk düzenlemeler önümüzde duranlardan daha küçük boyutluydu. Torba Yasa adını alan bu düzenlemeler, referandum-seçim arası dönemde işçi sınıfını küstürmeden burjuvaziye “istikrarın süreceği” mesajını veriyordu. AKP'nin Haziran ayındaki seçimlerden zaferle çıkması, gemi azıya almasına vesile oldu. Şimdi ikinci saldırı dalgası çok daha tavizsiz olacak. Bunun ilk nedeni, AKP'nin almış olduğu %50'lik oyun sağladığı meşruiyet. İkincisi, tüm dünyada “çılgın” bir geri dönüş yapmakta olan krizin Türkiye'ye sıçraması, bu kez teğet geçmemesi olasılığına karşı burjuvaziyi koruma altına alma telaşı. Bu saldırıyı kolaylaştıran unsur ise sendikalar başta olmak üzere işçi sınıfı hareketinin içinde bulunduğu durum.

AKP, kıdem tazminatının kaldırılacağı haberlerini medyadaki uzantıları aracılığı ile bir zarf niteliğinde kamuoyuna sızdırdı. Yapılan haberler, her gün değişen içeriklerle özellikle işçi ve emekçilerin tepkilerinin boyutunu ölçmeye çalışıyor. Bir gün “kıdem tazminatı kaldırılacak” deniliyor, diğer gün “istifa edenlere de tazminat verilecek”. Aslında işin gerçeği şu, kıdem tazminatı kapitalistler açısından doğrudan bir borç niteliği taşıdığından, boyunlarında bir yük. Bu yükü üzerlerinden bir şekilde atabilirlerse, işçi üzerindeki baskıları artacak, işten atma tehdidi daha can yakıcı olacak. Üstelik kriz koşulları geldiğinde toplu işten çıkarmalar daha kolaylıkla yapılacak.

Bütünlüklü bir sınıf saldırısı

AKP'nin medyası haber pompalayadursun, UİSB metninin içeriği zaten herşeyi anlatıyor. Kıdem tazminatı işveren üzerinde bir yük olmayacak (yani bir şekilde işçi sınıfına ödetilecek), özel istihdam büroları kurulacak, işsizlik sigortasından yararlanmak zorlaşacak, asgari ücret bölgesel düzeyde belirlenecek vb.

Sonuç olarak, ortada bütünlüklü bir sınıf saldırısı var. Saldırının diğer tarafında ise işçi sınıfının sendikaları ve sosyalistler var. AKP açısından yapmakta olduğu sınıf saldırısı, demokratik anayasadan çok daha öncelikliymiş. Zamanlama bunu gösteriyor. Bununla beraber, Devrimci İşçi Partisi'nin tüm uyarılarına rağmen demokratik anayasa uykusuna yatmış olan sosyalistler, halen tam anlamıyla bu uykudan uyanabilmiş değiller. Kürt halkının haklarının talep edilmesi, dikkatin bütün bir “sivil” anayasa üzerinde toplanması için mazeret değil. Umalım ki sosyalistler, bu saldırıya karşı bütünlüklü bir karşı duruşun inşasında geç kalmasınlar.

Aslında sosyalistler sendikaların, sendikalar yapıları gereğince tepelerindeki bir avuç bürokratın, o bürokratlar da AKP'nin gözünün içine bakıyor. Eğer AKP, sendikaların toplu iş sözleşmesi yapamaması sonucunu doğuracağı söylenen sendika istatistiklerini yayınlama kartını masaya koyarsa, sendika bürokrasisinin aynen Torba Yasa zamanında olduğu gibi göstermelik eylemlerle yetineceği tahmin edilebilir.

Dolayısıyla şimdi yapılması gereken, yaygın bir çalışma ile işçi ve emekçilere “aslında işçilerin de lehine olacağı” söylenen kıdem tazminatı düzenlemelerinin iç yüzünü anlatmak, sendika bürokrasisini köşeye sıkıştırmak (hem DİSK hem de Türk-İş'in genel kurul sürecinde olması bu anlamda bir avantaj olabilir), tüm sınıf güçlerini tek yumruk haline getirerek AKP'nin karşısına koymaktır. Ancak bunu yapabilmek için “anayasa yapacağız” psikolojisinden derhal çıkılması, özellikle liberallere kapının sert bir şekilde kapatılması, uzlaşmacı her türlü yaklaşımın terk edilmesi gerekiyor. Neyse ki, AKP'nin saldırıları, bu yöndeki bir yönelişi kolaylaştıracaktır diye umulabilir.

Bir görev de Kürt hareketine düşüyor. Sosyalistler Kürt sorunu ve sınıf mücadelesi anlamında sürekli iki cephede de savaşmak zorunda kaldılar. Ulusalcılığa batmış bir avuç rezili saymazsak, gücü oranında bu savaşı öyle ya da böyle sürdürdüler. Şimdi iki cephede savaşma sırası Kürt hareketinde. Eğer Kürt hareketi bir yandan AKP'nin ve ona karşı çakma muhalefetin karşısında Kürt halkının mücadelesini yürütürken, diğer yandan da bu sınıf saldırısına karşı işçi sınıfının yanına koşarsa, işte o zaman hem bu savaşın kazanılma şansı artar, hem de işçi sınıfının Kürt halkının mücadelesine dair önyargılarını ortadan kaldırmak için bir şansımız olur.

Her hareket kendi tercihini yapacak. En azından şunu söyleyebiliriz, Devrimci İşçi Partisi, örgütlü olduğu her yerde göğsünü siper ederek bu saldırıya karşı koymaya çalışacak.