KESK’e yutturulan anayasa afyonu

Sendikalar doksanlı yılların sonundan itibaren yıllar boyunca umutlarını Avrupa Birlği’ne bağlamış ve uzun bir duraklama dönemine girmişti. Sendikaların Avrupa’da işaret ettikleri daha iyi sosyal koşullar işçi sınıfının yıllara yayılan mücadeleleriyle elde edilmiş kazanımlardı. Ancak Türkiye’nin sendikaları mücadeleyi yükselterek benzer kazanımlar elde etmek yerine kendilerine AB lobiciliği yapma rolünü uygun gördüler. AB afyonunu yutan sendikaların lobiciliğiyle kazanım elde etmek bir yana, sınıfın elindekileri de bir bir kaybettiğine tanık olduk.

Şimdilerde işçilere ve kamu emekçilerine yeni bir afyon yutturulmak isteniyor. Bu afyonun adı “yeni anayasa”dır. Anayasa afyonunun etkisinde eşitlikçi, özgürlükçü anayasa hayali görenler, dün AB için yaptıkları lobiciliği şimdi yeni anayasa için yapmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz ay KESK de anayasa ile ilgili görüşlerini Cemil Çiçek’e sundu. KESK Genel Başkanı Lami Özgen görüşlerin önüne bir mektup iliştirmiş. Mektupta “Eğer gerçekten Cumhuriyet’in demokratikleşmesi amaçlanıyor ve adil, eşit, özgürlükçü bir anayasa yapılmak isteniyorsa önce bunun tartışılacağı demokratik bir ortam sağlanmalıdır.” deniyor. Sonuç olarak da konfederasyonumuzun, öncesinde demokratik iklimin sağlanması koşuluyla yeni anayasa yapılması sürecine katkı sunacağı belirtiliyor. İlk büyük çelişki burada. Zira yeni anayasaya katkı yapmayı demokratik iklim koşuluna bağlayan KESK, hemen aynı mektubun ekinde anayasa ile ilgili görüşlerini aynı Cemil Çiçek’e sunarak katkısını yapıyor. Cemil Çiçek de bir güzel KESK’in katkılarını diğerleri ile birlikte yenianayasa.tbmm.gov.tr adresinde yayınlıyor. Böylece “demokratik iklim” bir koşul olmaktan çıkıp bir siteme dönüşüyor.

Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü KESK çoktan beri mücadeleci sendikacılığı bırakıp sosyal-diyalogcu ve müzakereci sendikacılığa yelken açmış durumda. Hak almak için fiili meşru mücadele, KESK’in şanlı tarihini yad ederken hatırlanıyor yalnızca. KESK tarafından İLO sözleşmelerinin hükümlerinin sosyal ve ekonomik hakların asgari içeriğini oluşturması gerektiği savunulabiliyor. Oysa herkes biliyor ki artık temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, hiyerarşik olarak anayasadan üstündür ve bağlayıcıdır. Bugün bu hakların kullanılamamasının anayasayla falan ilgisi yoktur. Konu sendikaların gerekli iradeyi gösterip göstermemesiyle ilgilidir. Grev hakkı grev yapılarak kazanılır. Zaten hakkımız olarak tescillenmiş olan toplu sözleşme ancak grev silahıyla hükümete dayatılabilir. Eğri oturup doğru konuşmak lazım… KESK epey süredir anayasacılık afyonunu ağzına atıp grev silahını havaya sıkmaktan başka bir şey yapmıyor.

Mücadele edenler illa ki bir aşamada masaya çağrılırlar. Eğer mücadele güçlü, irade sağlamsa o masa kazanımların tarihe kazınacağı yer olur. Ancak bir kez mücadele yerine müzakereyi temel yöntem olarak seçince sizi masaya davet etmeleri için, onlara ne kadar makul olduğunuzu göstermek amacıyla türlü kılıklara girersiniz. Mesela KESK Olağanüstü Hal uygulamasına özel bir yer ayırmış ve doğal afetler ile savaş hali dışında olağanüstü bir rejimin anayasadan çıkarılmasını savunmuştur. Yanlış okumadınız KESK savaş hallerinde olağanüstü hal uygulamasını demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasanın bir parçası olarak görüyor. Bir dil sürçmesi de yok çünkü metnin devamında demokratik bir Türkiye başlığı altında KESK, yine savaş hali dışında tüm kurumların tüm kararlarının halka açık olmasını savunmuştur. “Yanlış anlama olmasın, solcuyuz ama bu düzenin de içindeyiz.” demenin daha vahim bir şekli olabilir mi?

Yani KESK, Türkiye Suriye ile savaşa girse, mesela savaş karşıtı propagandanın olağanüstü hâl uygulamasıyla yasaklanmasını, mesela KESK’in düzenleyeceği bir savaş karşıtı mitingin yasaklanmasını peşinen meşru kabul etmiştir. İşte tüm bu anayasa hokkabazlığının özü budur. Burjuvazi sanki değer veriyormuş gibi sizin önerilerinizi alırken kendi istediklerini de sizin ağzınızdan söyletmek istemektedir.

Her şey çok açık… İLO sözleşmeleri zaten bağlayıcıdır. Grev ve toplu sözleşme hakkının kullanılması için anayasal değişikliğe gerek yoktur. Anadilde eğitim için bile anayasal düzenlemeye gerek yoktur. İngilizce eğitim veren devlet okulları gibi Kürtçe eğitim veren devlet okulları kurulabilir. Sendikal örgütlenme zaten anayasal haktır. Bunun engellenmesi mevcut yasalarda bile suçtur. Taşeron uygulamaları, sigortasız çalıştırma mevcut yasalarda suç olduğu halde uygulanmaktadır. Bu liste böyle uzayıp gider… Bu konular yeni anayasa tartışmalarının “demokratik ikliminde” değil, ancak sınıf savaşının sıcağında çözüme kavuşur.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2012 tarihli 28. sayısında yayınlanmıştır.