Türk basınının utanç günü

Büyük bir kentin nüfusunun belki üçte biri, belki beşte biri bir cenazede buluşursa, bu haber midir, değil midir? Bir ülkede bütün resmiyetin “terörist” diye andığı bir örgütün kurucularından birinin cenazesi herkesin önünde o örgütün bayrağına sarılmış kaldırılırsa bu haber midir, değil midir? Terör örgütü olarak anılan örgütün yönetici ve militanlarının cenaze törenine yüz binlerce insan katılırsa, bu haber midir, değil midir? Bir ülkede 28 yıldır süren bir savaşın sona ermesi için başlatıldığı söylenen bir sürecin daha başlarında böyle bir suikast yaşanmışken, suikastın kurbanlarının cenaze töreni haber midir, değil midir?

Türkiye medyası 17 Ocak 2013 Perşembe günü ne kadar alçalabileceğini yeniden ortaya koymuştur. “Müzakere süreci”ne olumlu yaklaşacağını açıklamış olan Doğan Holding’in televizyonu CNN Türk, bütün gün neredeyse hiç vermemiştir Diyarbakır’daki cenazeyi. Verdiği kısa anlarda da kitleyi göstermekten özellikle kaçınmıştır. Tayyip Erdoğan’a kelimenin günlük anlamıyla dahi boyun eğmekle şöhret yapan Ferit Şahenk’in Doğuş Grubu’nun NTV’si daha da berbat bir yayın yapmış, hemen hemen hiç söz etmemiştir törenden gün boyu. Bülent Arınç’ın birine yazdırıp okuduğu sıkıcı konuşma canlı verilebilmiştir! Acun ve Beyaz denen iki çapsız adamın Fresh Mesh denen maskaralıktaki sözleri daha önemli sayılmıştır! AKP Kongresi’ni canlı yayınlayan bütün kanallar koskoca Kürt halkını yok saymıştır!

Sadece televizyonlar mı? Birtakım gazeteler (Akşam, Anayurt, Bugün, Milli Gazete, Sözcü, Zaman vb.) habere birinci sayfalarında ya hiç yer vermez, ya da en aşağılarda, kimilerinde minicik yerler ayırırken, bazıları ise olayı haber olarak ciddiye almakla birlikte birinci sayfa fotoğraflarında kitlelerin varlığını halktan gizlemeye çalışmışlardır (Radikal, Sabah, Star, Yeni Şafak vb.)

Özellikle kitle görüntüsü meselesi üzerinde duralım. Basının ve televizyonların bu davranışının nedenlerini anlamak için bize ipucu sağlar. Televizyonlar yüz binlerin toplanmasını haber saymıyorlarsa, gazeteler ellerindeki dev kitle fotoğraflarını kullanmaktan kaçınıyorlarsa, bunun tek bir anlamı vardır: örgüt propagandası yapmamak için gerçekleri saklamak! Basının evrensel etik kodları arasına “devletin çıkarlarını kollayan” bir yayın politikası girdi de biz mi haberdar değiliz?

Burada çok dikkatle planlanmış bir sansür olduğu açıktır. O zaman şu soruyu sormak gerekir: bu sansürü kim akıl etmiştir? Şayet bütün televizyon kanalları aynı şeyi yapıyorsa, gazetelerin de kendine en ufak bir saygısı olmayanları ve (buraya dikkat!) özellikle hükümet yanlısı olanları aynı politikayı izliyorsa, bu ortak davranışın bir rastlantı sonucu değil, hükümetten gelen bir talimat sonucu olduğu çıkartılabilir. Yani basın “ulusal çıkarlar” söz konusu olduğunda hükümet talimatıyla çalışmaktadır.

Şimdi soru şu: “ulusal çıkarlar” gerçekten yüz binlerle Kürt’ün cenaze töreninde hazır bulunduğunun saklanmasıyla mı yoksa tersine gösterilmesiyle mi korunur? Türk işçilerinin, emekçilerinin çıkarı hakikati bilmektedir. Diyarbakır’ın Batıkent meydanında üç PKK’liye son görevini yapmaya gelmiş insanların yüz binlerle sayıldığını bilirse, Türk emekçisi kendini barışa ve Kürtlere haklarını vermeye daha yakın hissedecektir. O zaman daha yıllar boyu savaşta her iki taraftan da gencecik işçi ve emekçi çocuklarının ölmesinin önüne geçmek kolaylaşacaktır.

Peki, barış diyenler bunu neden istemezler? Çünkü onların amacı Kürt sorununa çözüm bulmak ve gerçek bir barış sağlamak değildir. Onlar, PKK’nin silahsızlandırılması sonucunda Ortadoğu’da güttükleri yayılmacı “yeni Osmanlıcı” emellerin önündeki bir engelin kalkacağını hesaplamaktadırlar. Onlar, ne Türk ne de Kürt emekçi sınıflarından gençlerin ölmesinden rahatsız değildir. Sadece o gençlerin bu savaşta değil, başka savaşlarda ölmesi için plan yapmaktadırlar. Dolayısıyla, bütün dertleri bu yağmacı politikaya güç verecek bir hat izlemektir. Bu hat, Kürt halkının nasıl bütün kitlesiyle özgürleşmek istediğinin saklanmasından yararlanır. Yani onların “ulusal çıkar” dediği kendi çıkarlarıdır. Yağmacıların çıkarlarıdır.

Türkiye’nin basını ve televizyonları o yağmacıların bazılarının elindedir. Bu yüzden de kendi hükümetlerinin sözünden çıkmaz, hakikati halktan gizlemeye çalışırlar.

Güneş balçıkla sıvanmaz! Halkın uyanacağı ve Kürt ve Türk işçi ve emekçilerin el ele özgürlüğe doğru yürüyeceği günler çok uzak değildir!