Süleyman Soylu’yu görevden alın!

Bir an durun düşünün: Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler son derece hassas bir dönemden geçerken, daha bir yıl önce (24 Kasım 2015’te) Hatay’da bir Rus savaş uçağı düşürülmüşken ve bu, iki ülke arasındaki ilişkileri durma eşiğine getirmişken, geçtiğimiz Haziran ayına kadar bu gerilim sürdürülmüşken, Halep’te Rusya ve müttefiki Suriye’nin sivil halka davranışı Türkiye içinde AKP yandaşlarından bunca küfür yemişken, Türkiye’nin büyükelçisi Moskova’da soğukkanlılıkla vurulup öldürülmüş olsa neler duyuyor olacaktık? “Kansız Ruslar”, “şerefsiz Ruslar”, “alçak Ruslar”, Türkiye’nin kulağını çekmeye çalışıyorlar, yola getirmeye, “büyüyen Türkiye’nin önünü kesmeye çalışıyorlar” denmeyecek miydi?

Rus halkı komplo teorisi uydurmaya en az bizim halkımız kadar yatkındır. Şimdi ne tür komplo teorileri geliştirilebileceğini hayal edebiliyor musunuz? Türk devleti acaba ikili mi oynuyor, DAİŞ ve El Nusra tipi örgütleri el altından mı destekliyor, Halep’te Rusya ile birlikte ateşkes için çalışırken Ankara’da el altından Rusya’ya saldırmak için hazırlık mı yaptı sorularını sormayacak mıdır? AKP hükümeti Rusya ile ilişkileri 15 Temmuz sonrasında kendine özgü nedenlerle önemsiyor olabilir. Biz, dünya savaşının bile somut olarak gündeme yerleşmiş olduğu bir ortamda Rusya ile Türkiye halklarının birbirlerine düşürülmesine karşı çok dikkatliyiz. Şimdi iki halkın birbirine düşman olmasına yol açacak bir olay yaşandığını yadsıyabilir misiniz?

Bu durumda sormuyor musunuz? Günlerdir yandaş basın Halep’te katliam işlendiği iddiasıyla Suriye’nin Esad yönetimine ve Rusya’ya saldırırken büyükelçinin özellikle dikkatle ve özenle korunması gerekmiyor muydu? Koruma yapılıyordu mu diyorsunuz? Peki, suikastçi büyükelçiyi öldürmekle kalmayıp kalabalık bir ortamda bir de dualar eşliğinde uzun bir söylev çekerken neden polis müdahalesi yok? Çünkü polis yok! Demek ki büyükelçi korunmuyor!

On gün içinde üç büyük olay: 10 Aralık Cumartesi İstanbul Beşiktaş saldırısı; 17 Aralık Cumartesi günü Kayseri saldırısı; 19 Aralık Pazartesi günü Rusya büyükelçisine suikast. Durum çıplak biçimde ortada: işini yapmayan ya da yapamayan bir güvenlik aygıtı var. Bunun siyasi sorumlusu kim? Herkesten önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu! Alın Soylu’yu görevden!

Şimdi bu olayı da katilin FETÖ mensubu olduğu iddiası çerçevesinde idare edeceksiniz. Katili neden öldürttünüz? Neden canlı elde etmek için elinizden geleni yapmadınız? Canlı yakalansa konuşabilecek olan bir katili öldürmek bilgiyi gizlemekle eşanlamlıdır.

Siz bunlarla uğraşın durun, Türkiye’nin emekçi halkının güvenliği ve geleceği sizin yüzünüzden sarsıntı içine giriyor. Operasyonlarda boy gösteren Esedullah Tim adlı karanlık kontraların hesabını hiç vermediniz. Polisin askerin içinde Fethullah Gülen cemaati dışında hangi yapıların örgütlenmiş olduğu ve bunların son dönemde önünün açılıp açılmadığı tam olarak bilinemiyor. Bu ortamda daha yeni Halep vesilesiyle şehirlerin merkezinde şeriat ve Hilafet isteyen gösterilere yol verdiniz. Birisi gerçekten Türkiye-Rusya ilişkilerini dinamitlemek için polis içinden bir El Nusra sempatizanı bulmak istese bunda zorlanacağını iddia edecek çıkabilir mi?

En önemlisi de "üst akıl", "Batılı güçler" edebiyatı yapıp Genelkurmay karargahında ABD komutanının varlığına, İncirlik üssünün vızır vızır işlemesine ses çıkarmıyorsunuz. Türkiye'de en önemli güvenlik sorunu ABD'nin askeri varlığı, MİT ve diğer kurumlar içindeki büyük etkisidir. Oysa hamasi nutuklar haricinde siyasi iktidar olarak ABD emperyalizminin çıkarlarına aykırı en ufak bir icraat yapmıyorsunuz. Aldığınız önlemler yasal partilerde yöneticilik yapan siyasetçileri, gazetecileri, sosyal medya paylaşımı yapan insanları yüzlercesiyle gözaltına almaktan, tutuklamaktan ibaret. Halk içinde şovenizmi körükleyerek, parti binalarının basılıp yakılmasının dışında olası kitlesel çatışma hatta katliamların yaşanacağı bir toplumsal zemin yaratmayı siyasi pozisyonunuzu sağlamlaştırmak, başkanlık sistemi gibi hedeflerinize desteği arttırmak için kullanıyorsunuz. Ama yaptıklarınız adeta Amerikancı NATO'cu ikinci bir darbe isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. Yani emekçi halkın güvenliğine yönelik çok daha büyük bir tehdidi güçlendiriyor.

Bir büyük kriz daha "bu saldırı tüm Türkiye'ye yapılmıştır" türünden hamasi söylemlerle geçiştirilemez. Siyasi sorumlular bedel ödemelidir.  Ortadoğu'nun ve Dünya'nın içinden geçmekte olduğu çalkantılı ve tehlikeli süreçte halkı susturmaya halkın güvenliğini sağlamaktan daha fazla önem verenlerin yarattığı bedeli tüm emekçi halk ödüyor. Bir gün dünya savaşı patlak verdiğinde Süleyman Soylu’nun ve sorumluluk üstlenmeyen diğer siyasetçilerin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü herkes anlayacak ama çok geç olacak.