Sıfır Ahmet Paşa

19. yüzyılda ve 20. Yüzyılın başında Osmanlı devletinde asker olsun olmasın bütün önde gelen devlet adamlarına “paşa” deniyordu. Bu yüzden, örneğin İttihat ve Terakki’nin önderlerinden Talat, aslında bir posta memuru olduğu halde “Talat Paşa” olarak anılacaktır.

İşte bu “devlet paşaları”ndan birçoğu 19. yüzyıl boyunca, Osmanlı devleti büyük devletlerin av alanı haline geldiği bir aşamada, çeşitli ülkelerin elçilikleriyle daimi bir ilişki ve iletişim içinde iş görmüşlerdir. Hatta bazıları şu ya da bu elçiliğin “adamı” olarak bilinirdi.

Bir ülkenin hükümetinin başka bir ülkenin büyükelçiliği ile iş götürmesi utanılacak bir yarı sömürge statüsünün işaretidir. Örneğin devrim öncesi Batista Kübası’nda ABD büyükelçisinin ülkenin “ikinci güçlü adamı” olduğu, hatta bazen ülke başkanından da güçlü olduğu herkesin bildiği ve konuştuğu bir şeydi.

Burjuvazinin medyası Türkiye’nin uluslararası rolünü göklere çıkartırken, AKP yanlıları Erdoğan’ın İsrail’e karşı tavrını yüceltirken, Kürecik’e yerleştirilecek olan füze radarı bütün bunların arasına bir kılçık, bir parazit, bir “baş ağrısı” olarak girdi. Türkiye’nin uluslararası sistemdeki yerini esas doğru temsil eden de işte bu radardır. İsrail’le Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için savaşma imasında bulunan AKP hükümeti, aynı günlerde İsrail’deki füze radarıyla bilgi alışverişi içinde çalışacak ABD füze radarını Kürecik’e yerleştirmeyi kabul ederek gerçek tıynetini ortaya koymuştur.

Bu politikanın mimarı Ahmet Davutoğlu, son günlerde CHP genel başkanı Kemal Kılçdaroğlu ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmede konuşulanlar Cumhuriyet gazetesine sızdı. Buna göre, Kılıçdaroğlu füze radarı konusunun meclise getirilmesini talep edince, Davutoğlu meselenin NATO’nun Lizbon Zirvesi kararları çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirtiyor. Yani NATO Antlaşması yükümlülükleri çerçevesine girdiği için mecliste görüşülmesi gerekmediğini ifade etmiş oluyor. Gazetenin haberinde bunun ardından şu harika pasaj geliyor: “Anlaşmanın ABD Büyükelçisi ile imzalanmasını ise Davutoğlu ‘Toprak bizden, radar Amerika’dan olduğu için anlaşma iki ülke arasında imzalandı’ değerlendirmesini yaptı.” (6 Ekim 2011, s. 5)

Daha basit olan çelişkiye işaret edip geçelim: madem bir NATO işi bu, NATO da çok taraflı bir kuruluş, neden iki ülke arasında imzalanıyor anlaşma? Daha önemlisi işin öteki yönünde. Farz edelim anlaşmanın iki ülke arasında imzalanması hukuken doğru. Türkiye devleti neden ABD Büyükelçisi ile bir anlaşma imzalıyor? Türkiye Dışişleri’nin muhatabı ABD Büyükelçisi mi? Ülkeler arası anlaşmalar ne zamandır büyükelçilerle imzalanıyor?

Şayet Cumhuriyet’e sızan bu haber doğru ise, Ahmet Davutoğlu sadece politikasının içeriği bakımından değil, biçimi bakımından da “yeni Osmanlıcı” bir tavır takınmış oluyor. Osmanlı’nın, büyük devletlerin büyükelçileriyle iş gören “devlet paşaları”na yakışan bir tavırdır bu! Bu durumda kendisine “Ahmet Paşa” denmesi daha doğru olacaktır.

Ama 19. yüzyıl paşalarının adları birbirine karşımasın diye kendilerine bir de lakap takılırdı. Örneğin “Yedi Sekiz Hasan Paşa” ünlüdür. Davutoğlu’nun ilk adı Ahmet de Türkçe’de en yaygın kullanılan isimlerden biri. O zaman kendisine herhalde bir de lakap gerekir. Eh, Davutoğlu’nun politikasının en ayırıcı yanı da, en önemli sloganı da “sıfır sorun politikası” olduğuna göre, kendisine (yedi sekiz geleneğine uygun biçimde) neden “Sıfır Ahmet Paşa” demeyelim?