Savaş başlamadan faturası geldi

Türkiye, ABD başta olmak üzere Batı emperyalizmi ve İsrail çıkarlarının taşeronluğunu yaparak ülkeyi haksız bir savaşa, hem insani, hem de ekonomik bir bataklığa sürüklemektedir.

Türkiye savaşa girmedi henüz ancak savaş ekonomisi ağırlığını emekçiler üzerinde hissettirmeye başladı. 2010 yılında 230 bin ve 2011’de 500 bin TL olarak belirlenen örtülü ödenek her iki yıl sonunda da 391 milyon TL olarak gerçekleşti. 2012 yılına gelindiğinde ise ilk 8 ayda rekor kırarak 587 milyon TL örtülü ödenekten harcandı. Yasal olarak nereye harcandığının açıklanması zorunlu olmayan, tam da bu yüzden “örtülü” olarak adlandırılan bu ödenekten yapılan harcamaların Suriye’deki gelişmeler dolayısıyla artmakta olduğu kolaylıkla söylenebilir.

Tabii Türkiye’nin Suriye’ye dış müdahaleleri sadece örtülü ödenekten finanse edilmiyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Suriyeli sığınmacılar için aktarılan kaynağın 400 milyon TL olduğunu, belediyeler ve devletin gerçek harcamalarının ise bu rakamdan daha fazla olduğunu tahmin ettiklerini açıkladı.

Örtülü ödenekten yapılan harcamalar ise artık tüm dünyanın bildiği gibi, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere dış müdahale yanlısı muhalif gruplara verilen silah, mühimmat, eğitim ve lojistik destekleri kapsıyor. Daha önce de Libya’da Kaddafi’nin devrilmesine giden süreçte 300 milyon dolarlık bir yardım yapıldığı iddia edilmişti. Mecliste bu artışın nedeni soru önergeleriyle sorulduğunda Hükümetten Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın bu artışla ilgili yaptığı açıklama ödeneğin sorumluluğunun başbakanlıkta olduğunun tekrarlanmasından ibaret oldu.

Bu maliyetler henüz savaş başlamadan halkın katlanmak zorunda bırakıldığı meblağlar. Bu rakamlara savaşmasa bile sırf askeri hareketliliğin artması sonucunda ortaya çıkan günlük maliyetleri de eklemek gerekir. Suriye’in bir helikopteri sınıra 15 km. yaklaştı diye havalanan F-16 uçaklarından övgüyle bahseden medya bu uçakların bir saat havada kalmalarının 3600 dolara mal olduğunu yazmıyor. Sikorsky helikopterlerinin maliyeti ise saatte 2500 dolar. Suriye’ye yapılan misillemelerde kullanılan güdümsüz top mermilerinin her birinin maliyeti de 1000-1500 dolar arasında.

Türkiye’nin Suriye ile gireceği olası bir savaşın bölge çapında bir çatışmayı tetikleyebileceği ortada. Bu yüzden Türk ordusunun takviyesi için yeni ihaleler gündeme getiriliyor. Almanya’dan ithal edilmesi düşünülen denizaltıların toplam maliyeti 2,5 milyar doları buluyor. Son dönemde gündemde olan F-35 savaş uçakları için ise gözden çıkarılan rakam 15 milyar dolar.

Elbette ki tüm bu harcamaların faturası KDV, ÖTV artışları, yakıt, ulaşım zamları ile işçi ve emekçilere kesiliyor. 2012 yılında bütçe açığı tahminlerin ötesine taşarak ilk 9 ayda 15 milyara dayanmış durumda. Bütçe açığı bazen sosyal harcama ve transferlerin artması sonucunda da gerçekleşebilir. Ancak Türkiye’de tam tersine bu harcamalarda artış yok. Tersine sürekli bir tırpanlama var. Alım gücü düştükçe Türkiye ekonomisi yavaşlıyor. Devlet teşvikleri vergi indirimlerini sermayeye yağdırmaya devam ederken KDV ve ÖTV’lerle yükü emekçi çoğunluğa yıkıyor. Suriye’de vekaleten finanse edilen savaş ve askeri harcamalardaki yükseliş bu durumu daha da katmerlendiriyor.

Savaşın daha başlamadan getirdiği ekonomik bilanço ortadadır. Ancak bu bilanço ne kadar yüklü olursa olsun gençlerimizin haksız bir savaşta yaşamlarını yitirecek olması hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük önemdedir. Türkiye, ABD başta olmak üzere Batı emperyalizmi ve İsrail çıkarlarının taşeronluğunu yaparak ülkeyi haksız bir savaşa, hem insani, hem de ekonomik bir bataklığa sürüklemektedir. Bu gidişatı durdurabilecek güç ise hem canıyla hem de malıyla bu savaşın yükünü sırtlamak zorunda kalacak işçi ve emekçi milyonlardır.