Sağlıkta dönüşüm emekçinin canına kastediyor

Sağlıkta dönüşüm programı adı altında hayata geçirilen performansa dayalı, hasta ve çalışanların hayatını önemsemeyen sistemin sonuçlarını sağlık emekçileri en ağır biçimde yaşıyor.

Halkın sağlık hizmetlerine kolayca erişemiyor oluşu bir öfke yaratıyor. Bu öfke pek çok durumda sağlık emekçilerine yönelik şiddet olarak kendini gösteriyor. Devletin en yetkili ağızlarından yapılan ve sağlık emekçilerini hedef alan açıklamalar öfkeyi körüklüyor ve şiddetin önünü açıyor. Artık gelinen aşamada sağlık emekçileri sadece hakarete maruz kalmıyor, devletin yanlış sağlık politikalarının bedelini canlarıyla ödüyor.

En son Adana Devlet Hastanesi’nde bir hasta, sadece yerinden kalkmamasını söylediği için EKG cihazının kablolarıyla hemşireye saldırmıştı. Neyse ki hemşire ciddi yara almadan güvenlik ekiplerinin müdahalesi sonucu kurtulabilmişti. Şiddet yalnızca mesai saatleri içinde ve kurumda değil mesai saatlerinin ve kurumun dışına da yayılmış durumda. Saldırganlar, sağlık emekçisinin ya evinin önünde, ya arabasına binerken ya da kurumun hemen kapısının önünde pusu kuruyorlar.  Adana’da yaşanan olayın üzerinden bir hafta geçmeden İstanbul Bahçelievler Ağız ve Diş sağlığı Merkezinde çalışan bir diş hekiminin yolu mesai bitiminde hasta yakınları tarafından kesilmiş ve öldüresiye dövüldüğü haberi gelmişti. Diş hekiminin darp sonrası plastik cerrahi ve ortopedi ameliyatları planlanıyor.

Sağlık emekçilerine yönelik şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmezken bu defa genç bir asistan doktorun intiharı yeniden sağlık sisteminin vahim durumunu ortaya koydu.  29 Ekim günü Çukurova Üniversitesi  Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde pediatri asistanı olan Ece Ceyda Güdemek arkasında bir not bırakıp çalıştığı evinin balkonundan atlayarak intihar etti.

Bu intihar bireysel bir bunalım sonucu gerçekleşmedi. İntihar notunda çalışma koşullarının ağırlığından şikâyet ettiği söyleniyor. Yakınları da bunu doğruluyor. 36 saate varan nöbetler, polikliniklerde 100’ün üzerinde durmaksızın bakılan hastalar, eğitim görmek bir yana sonu gelmeyen angaryaların yarattığı yoğun çalışma ve sonrasında yaşanan stres Ece’yi intihara sürükleyen sebeplerin başında geliyor maalesef.

Sağlık emekçilerinin çoğu mesleğe başladıkları ilk iki yıl içerisinde tükenmişlik sendromu yaşarken, birçok sağlık emekçisi ise ya kronik yorgunluk ve geçmeyen baş ağrıları ya da başka meslek hastalıklarıyla baş etmeye çalışıyor. Sürekli olarak çok hasta bakmak zorunda kalmak, sürekli olarak iş yükünü artması, sağlık emekçilerini fazlasıyla yıpratıyor. Bir de üstüne, “baktığın hasta kadar döner sermaye” sistemi yani sağlıkla asla bağdaşmayacak olan parça başı ücret sistemi sorunları baş edilemez bir noktaya taşıyor.

Üstelik sağlık emekçilerinin yaşadığı kronik hastalıklar meslek hastalığı olarak görülmediği gibi bunlar işçi sağlığı kapsamında da değerlendirilmiyor. Sağlık hizmetleri tehlikeli hizmetler sınıfına alınmıyor.

Ece Ceyda Güdemek’in intiharı tam da özelleştirilmiş, esnek, kuralsız çalışmanın, performansa dayalı bir sağlık sisteminin gerçek yüzünü gözler önüne sermiştir. Piyasacı, ne hastanın ne çalışanının hayatını önemseyen, yalnızca kâr etmeyi amaçlayan bir sağlık sisteminde Ece Ceyda Güdemek’in ölümü ilk değil. Korkarız ki son da olmayacak…

Bütün bu sorunlarla baş etmenin yolu yalnız başına kendi köşemize çekilmekten değil, örgütlenmekten, haklarımızı savunan SES’e (Sağlık Emekçileri Sendikası) sahip çıkmaktan geçiyor. Başta yoğun çalışma koşulları olmak üzere sert bir biçimde yaşadığımız gerek KHK’larla gerekse taşeronlaştırma yoluyla olsun gerçekleştirilen güvencesizleştirme sürecine karşı ses çıkarmaktan geçiyor. Eşit işe eşit ücret ilkesinden yola çıkarak hepimizin aynı çalışma koşullarına ulaşmasını sağlamaktan geçiyor. Piyasalaşmış sağlık sistemi yerine herkese eşit, ücretsiz nitelikli bir sağlık sistemi istemekten geçiyor. Ancak insanca yaşama koşullarına eriştiğimiz zaman sağlık emekçileri olarak bedenen, ruhen ve zihnen sağlıklı bireyler olarak mesleğimizi icra edebiliriz.