“Ramazan Akyürek’e kadar...”

Hrant’ın ölümünün beşinci yıldönümünden iki gün önce mahkeme kararını verecek. Kararın hiçbir önemi yok. Çünkü gerçek katiller yargılanmıyor. Maşalara, tetikçilere ne ceza verilirse verilsin, Hrant’ın gerçek katilleri cezasız kalmış olacak, gelecekte de böyle suikastlerin düzenlenmesi teşvik edilmiş olacak.

Hrant Dink davası, herhangi bir mahkeme için yüz kızartıcı olacak gelişmelerle sona yaklaşıyor. Daha önceki bütün saptırmalardan, sağırlıklardan, tarafgirliklerden sonra, sondan bir önceki duruşma, mahkeme heyetinin ve savcının önlerinde neredeyse “soruştur beni” diye haykıran iki delil dizisine rağmen “biz bu işi kapatalım” demesine tanık oldu.

 

Birinci dizi delil Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan (TİB) uzun süren mücadelelerden sonra elde edilen birtakım cep telefonu bilgileriyle ilgili. Hrant’ın avukatları mahkemeye suikast sırasında olay yerinde bugüne kadar varlığı bilinmeyen başka kuşkulu olabilecek kişilerin bulunabileceğine dair gayet ikna edici veriler sundular. Buna göre, o gün olay yerinde bulunduğu TİB kayıtlarından saptanan beş kişi, davanın iki sanığı ile doğrudan irtibatı olan kişiler. Dolayısıyla, savunma soruşturmanın bu kişiler yönünde derinleştirilmesini talep etti.

Mahkeme bu konuda savcının mütalaasını sorunca savcı önce “olabilir ama olmayabilir de” diyor. Düşünün, koskoca 70 milyonluk ülkede sanıkların irtibat içinde olduğu bazı insanlar, bula bula 19 Ocak 2007 gününü bularak Agos’un civarına geliyorlar, savcı da onların tesadüfen gelmiş olabileceği ihtimalini ileri sürüyor. Öyle olabilir savcı bey, ama olmayabilir de! Olasılık hesapları, öyle olmaması ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu söylüyor. Bir zahmet edip araştırıverseniz? Elinize mi yapışır? Zaten beş yıldır havanda su dövmekte olan bu mahkeme çok mu uzamış olur sırf bu yüzden?

Savcı birden fazla olasılık olmasına değinmekle yetinmemiş. Bir de polise güvenini belirtmiş: “Emniyetten sözlü olarak aldığımız bilgiye göre, [bunların] olay günü yapılan görüşmelerin olmadığı, o görüşmelerin cinayetten çok önce yapıldığı ve cinayetle ilgisi olmadığı yönünde bilgi aldım. Terörle Mücadele’de görevli uzman kişilerce bu HTS kayıtları incelendi. Onların bilerek kasti hata yaptığını düşünmüyorum.”

“Kasti hata”! Savcı hukuk doktrinine yeni bir kavram kazandırıyor. Bir şey ya kasıtlı olur, ya da hatadır. İkisi birden nasıl oluyormuş? Savcı herhalde “bir şeylerin üstünü kapatmak için yalan konuşacak değiller koskoca uzman polisler, siz onlardan iyi mi bileceksiniz?” demek istiyor. Bu “sözlü bilgi” hangi hukuk usulüne göre yapılmış, onu bir kenara bırakarak savcıya Hrant’ın katledilmesinin hemen ardından o dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın olayın münferit bir cinayet olduğunu söylediğini, dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in bile bu lafın üstünü nasıl örteceğini bilemediğini hatırlatalım. Şimdi koskoca emniyet müdürü burada “kasti hata” yapmış olmuyor mu? O zaman onun emrinde çalışan “uzman” polisler neden yapmasınlar bir “kasti hata”? Sayın savcı Türkiye’de yaşamıyor mu, polisin onyıllardır ne çok olayda ne çok şeyin üstünü örttüğünü hiç mi duymamış? Bu mantıkla, eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın hiç yargılanmaması gerekirdi. Ama yargılandı ve (son derecede yetersiz de olsa) mahkûm edildi! Emniyet Genel Müdürü “kasti hata” yapmış demek ki, sıradan memur yapamaz mı?

İkinci delil kümesi, davanın ünlü sanıklarından Yasin Hayal’den geliyor. Hayal, şöyle diyor duruşmada: “Bana karşı saldırılar giderek ciddi boyutlara ulaştı. Gardiyanlar beni tehdit ediyor. (...) beni bu işlerin içine çeken, gençliğimi, heyecanımı kullanan Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Şimdi beni ortadan kaldırmak istiyor. Eğer cesedim bulunursa otopsi yapmayın. Benim katilim Türkiye Cumhuriyeti devletidir.” Hayal “seni kim kullandı?” sorusuna da “İsmi geçen herkes. Erhan Tuncel, Ramazan Akyürek’e kadar uzanır” diye cevap veriyor. Hayal, Tuncel’in kendisini tanıştırdığı insanları “saklamadığını”, isimleri hatırlamadığını belirtiyor. Bunun anlamı açık: O insanlara “beni korumazsanız, isimlerinizi hatırlarım, ha” tehdidini savuruyor. “Hatta” diyor duruşmada, “birkaç kere polisin evine gitmiştik.” Sen şimdi o polisin yerinde ol, Yasin Hayal’i koruma! Yasin Hayal bugün yaptıklarından ne kadar gurur duyuyor bilemeyiz. Ama davanın daha ilk duruşması dolayısıyla mahkemeye getirilirken “Orhan Pamuk akıllı olsun!” diye tehdit savurmuştu. Hayal şuna buna akıl vermeyi bıraksa da bıraksa, kendi akıllı olsa daha uygun olmaz mıydı?

Burada Ramazan Akyürek adı çok önemli. Çünkü daha sonra Emniyet’in istihbarat müdürü olacak olan ve Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı dillere destan olan Akyürek’in, Trabzon Emniyet Müdürü iken Hrant Dink’in öldürüleceği istihbaratını aldığı halde gereğini yapmadığı biliniyor. Ama sayın savcı ve sayın yargıçlar Akyürek’in de “kasti hata” yapamayacağına iman etmişler ki, bu delil kümesini de görmezlikten gelebiliyorlar!

Şimdi Hrant’ın ölümünün beşinci yıldönümünden iki gün önce mahkeme kararını verecek. Kararın hiçbir önemi yok. Çünkü gerçek katiller yargılanmıyor. Maşalara, tetikçilere ne ceza verilirse verilsin, Hrant’ın gerçek katilleri cezasız kalmış olacak, gelecekte de böyle suikastlerin düzenlenmesi teşvik edilmiş olacak.