Mein Kampf mı, Das Kapital mi?

“Vahşi kapitalizm”, “Marksist temel”, “Das Kapital”, “artık değer”.  Artık herkes biliyor ki, Karl Marx, Devlet Bahçeli’nin bile diline girdi! Gerçi Marx’a referansları Batı dillerinde kullanılan bir kavramla söyleyecek olursak, “eliptik”: yani anlaşılmaz, kapalı, dolambaçlı. Cümleye bakın: “Piramidin adaletsizliği, yanlışlıkları yanında bir de artık değer olarak nitelendirilen bir bölümü Marksist temel, Das Kapital, başkasının almasını istemiş, devlete vermiştir.” Ne demek istediği ancak ciddi bir analizle anlaşılabiliyor. Ama Bahçeli’ye uyar. Konuşmasının merkezi kavramı “elips”e de! Bahçeli’nin aritmetiğe meraklı olduğu biliniyordu. Şimdi geometriyi de sevdiği ortaya çıktı.

Bu konuşma üslubunun mizahi değerlendirmesini sosyal medyadaki yaratıcı dostlarımıza bırakıp kendi kendimize şu hayati soruyu soralım: Bahçeli neden Marx’a ve Das Kapital’e atıf yaptı?

Bu sorunun cevabı bir bakıma birbirine bağlı iki faktörde yatıyor. Bahçeli’yi buraya iten, solun bir türlü uyanamadığı, ama bütün burjuva politikacılarının farkında olduğu bir olgu: Dünya 2008’de Üçüncü Büyük Depresyon’a gireli ve 2011’de dünya çapında bir devrimci dalga, özellikle Akdeniz bölgesinde etkisini göstermeye başlayalı beri, kapitalizmin artık tehlikede olduğu, kitlelerin ayağa kalkarak mücadele etmeye yöneldiği anlaşılmış durumda. Akdeniz’in güneyinde Mısır ve Tunus, kuzeyinde Yunanistan ve İspanya burjuva düzeninin bekçilerini dehşete düşüren mücadelelerin sadece en önemlileri. Türkiye bu dalgaya Gezi ile başlayan halk isyanının yanı sıra Kürtlerin Rojava’sıyla ve 2014’ün Ekim ayında Kürt illerinde yaşanan serhildan’la katıldı. İsyan ve devrim burjuvaziyi korkutmasın da kimi korkutsun?

İkinci faktör, Üçüncü Büyük Depresyon’un dünya ekonomisinin en zayıf halkası olan Avrupa’da kitlelerde yarattığı muazzam tepkiyi faşist ve proto-faşist (yani hızla faşizme açılabilecek karakterdeki) partilerin kendi yanına çekmeye çalışması. Faşistler, Avrupa kıtasında kapitalizmin küreselci tarzda dayatılmasının aktörü AB’ye zaten karşılar. Bu bağlamda, kitlelerin huzursuzluğundan yararlanmak için neredeyse “sol” bir politika izliyorlar. Fransa’da Ulusal Cephe önderi Marine Le Pen’in politikası bu bakımdan çok öğretici. Ulusal Cephe yaklaşık bir yıl önce ana hatlarıyla “sol” denebilecek bir ekonomi politikası programı açıkladı. Bundan sonraki cumhurbaşkanı seçimini kazanması ihtimali ciddi şekilde var olan Le Pen, 25 Ocak’ta Yunan halkı Troyka’ya ağır bir yenilgi tattırınca, bu olayı “AB’ye atılmış bir demokratik şamar” olarak niteledi! Le Pen yalnız değil üstelik. Britanya’nın proto-faşist partisi UKIP’in lideri Nigel Farage da seçim sonuçlarını “Yunan halkından yardım için çaresizlik içinde gelmiş bir çığlık” olarak niteledi. Her iki faşist liderin de “komünizm çirkin başını kaldırdı” gibi bir retoriğe başvurmaması çarpıcı!

Bahçeli’nin danışmanları anlaşılan kendi siyasi aileleri sayılabilecek bu hareketlerdeki eğilimi yakından takip ediyorlar. İşte Bahçeli’nin Das Kapital’li açıklamasının sırrı burada yatıyor. Kapitalizmin krizi içinde kitlelerin yaşadığı hoşnutsuzluktan faşist hareketlerin yararlanmaya çalışmasında.

Bahçeli, bir yandan artık değerden, vahşi kapitalizmden falan söz ederken, bir yandan da Marx’a saldırmayı ihmal etmiyor tabii. Bir tarafta “hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç, rant ekonomisinden yararlanma”var; öte tarafta “Marksist temel, Das Kapital, başkasının almasını istemiş, devlete vermiştir.” Bahçeli kendi hareketini üçüncü yol gibi gösteriyor. “Bunun ikisi de MHP’ye ters.” Peki, o ne yapacakmış? Bahçeli şöyle diyor: “Halktan çalanlardan alıp halka vereceğiz”. Ne kadar romantik! Neredeyse Robin Hood, neredeyse İnce Memed!

Marx’ın ortaya koyduğu tarih kavrayışını Bahçeli’ye anlatmak umutsuz bir iştir. Şu nedenden: Bahçeli komünizme karşı mücadeleyi öncelikli bir amaç olarak benimsiyor. O yüzden zaten anlayamayacaktır. Ona Main Kampf anlaşılır gelir.

Ama okurlarımız anlarlar: Das Kapital “devlete vermiştir” diye eleştiriliyor. O devlet işçi devletidir. Özel mülkiyeti ortadan kaldırarak artık değeri tarihin çöplüğüne atacaktır. O yüzden de “başkasının almasını istemiş” değildir. İşçinin, emekçinin almasını istemiştir.