Mefar'da genel sağlık gerekçesiyle grev yasağı: Eymen bebeği işçiler mi öldürdü, Manisa'da askerleri işçiler mi zehirledi, Dilovası'nda halkı işçiler mi kanser etti?

Mefar İlaç Sanayii A.Ş.'de Petrol-İş sendikasının 20 Haziran'da başlayacak olan grevi Bakanlar Kurulu tarafından yasaklandı. Bu yasaklama ile AKP, iktidarı boyunca 13. grevi, 2017 yılı içinde ise Asil Çelik, EMİS, Akbank ve Şişecam'dan sonra 5. grevi yasaklamış oldu.

Metal ve cam sektörlerindeki grevler "milli güvenlik", Akbank ise OHAL KHK'sı ile yasaya eklenen "finansal istikrar" gerekçesiyle yasaklanmıştı. Hükümet, Mefar grevinin yasaklanması için ise "genel sağlık" gerekçesini öne sürüyor. Milli güvenlik ve finansal istikrar gibi genel sağlık da sadece bir bahane. Amaç Erdoğan'ın daha bir kaç gün önce MÜSİAD toplantısında patronların huzurunda söylediği gibi patronların önünü açmak. Erdoğan, MÜSİAD toplantısında OHAL'in patronların önünü açtığını söylerken eskisi gibi grev yapılamadığını söylemişti.

Petrol-İş sendikası da grev yasağına karşı yayınladığı bildiride bu duruma şu ifadelerle dikkat çekiyor: "OHAL döneminde hükümet, sermayedarlara kıdem tazminatı gibi en temel hakkımızın tırpanlanması dahil her türlü teşvik ve desteği sunarken işçinin hak mücadelesini engellemek için elinden geleni yapmaktadır. Artık bir yasaklama halini alan grev ertelemelerini, hükümetin emek sömürüsünün derinleştirilmesi için sermayedarlara sunduğu en büyük teşvik olarak değerlendiriyoruz."

Erdoğan'ın tüm milletin önünde itiraf ettiği gibi Mefar'da da esas neden işçilerin hak arama mücadelesinin önünü kapatıp, patronun önünü açmak. Zira Mefar'da grev oldukça güçlü bir şekilde gelmekteydi. Fabrikada grev oylaması yapıldığında Petrol-İş'in üye sayısı 294 olduğu halde 367 çalışanın "greve evet" oyu kullanması bunun bir göstergesi.

Ayrıca grevin genel sağlığı bozacak herhangi bir yönü de bulunmuyor. İlaç şirketlerine fason üretim yapan Mefar'ın ürettiği ilaçların her birinin, ikamesi var ve başka fabrikalarca üretilmekte. Yani grev dolayısıyla kimsenin ilaçsız kalması söz konusu değil. Öte yandan SGK ihtiyacı olan ilacı karşılamadığı için SMA hastası olan Eymen bebeğin ölümünün üzerinden sadece iki hafta geçti.

Yine sadece bir hafta içinde Manisa'da önce 1. Piyade Eğitim Tugayı'nda  bir askerin öldüğü 1049 askerin zehirlenerek hastaneye kaldırıldığı üç gün sonra Kırkağaç Jandarma Eğitim Tugayı'nda 70 askerin zehirlendiği vakaları yaşadık. Bu skandalların ardına baktığımızda ise yine taşeron şirketleri görüyoruz. Aynı Çapa Tıp Fakültesi'nde yaşanan gıda zehirlenmesi olayı gibi. Çapa'da da devlet zehirli yapan taşeron firmayı kollayıp, zehirlenme olayını belgeleyen iş güvenliği temsilcisi Cemal Bilgin'i işten atmıştı.

Dilovası'nda fabrikaların halkı kanser eden suiistimallerini açığa çıkaran halk sağlığı uzmanı Prof. Onur Hamzaoğlu'nun da başına gelmeyen kalmamıştı. Dilovası'nda da AKP iktidarı, belediye ve patronlarla el ele verip, halkın sağlığını koruyacağı yerde bu onurlu öğretim üyesini "halkı galeyana getirmek" suçlamasıyla mahkeme mahkeme dolaştırmış, Onur Hamzaoğlu mahkemeleri kazandıktan sonra da OHAL'i fırsat bilip KHK ile ihraç etmişti.

Bu örneklere sayısız yenileri eklenebilir. Gün gibi açık olan şey ise Mefar işçilerinin hak arama mücadelesinin genel sağlığı bozucu hiçbir yönünün olmadığı esas bu grevi yasaklayan AKP iktidarının, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikalarının halkın sağlığına hatta hayatına mal olduğudur.