McKinsey anlaşması iptal edildi ama zillet sona ermedi!

McKinsey gitti zillet bitmedi

Tayyip Erdoğan AKP’nin Kızılcahamam kampında yaptığı konuşmada “Tüm arkadaşlarımıza söyledim, bunlardan fikri danışmanlık bile almayacaksınız dedim” sözleriyle McKinsey anlaşmasından geri adım attı. McKinsey ile yapılan anlaşmadan dönülmesi işçi ve emekçilerin çıkarları açısından bir kazanım, emperyalizme karşı mücadele açısından bir başarı, ancak Erdoğan’ın zillet anlaşmasındaki sorumluluğu ortadan kalkmıyor. Sanki Erdoğan, bu anlaşmaya taraftar değilmiş, kendisine rağmen yapılan bir yanlışı düzeltmiş gibi bir hava estiriliyor. Bu kesinlikle doğru değil.

Damat bir anda açığa düştü: Burası çok önemli!

Öncelikle Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanması Erdoğan’ın ekonomiyi doğrudan kendi inisiyatifi altına almasının bir sonucuydu. Berat Albayrak’ın Erdoğan’ın yönlendirmesi ve/veya izni olmadan herhangi bir adım atması mümkün değil. Zaten, Berat Albayrak da arkasında Erdoğan’ın olmasına güvenerek McKinsey anlaşmasını en yüksek perdeden savunmuştu. Karşı çıkanları cehalet ve ihanetle suçlamıştı. Erdoğan’ın son çıkışıyla damat bir anda açığa düşmüş oldu. Kraldan çok kralcılık yaparak zillet anlaşmasını savunan ve “cehalet varsa ihanet tetiktedir” diyerek Albayrak’ın omzunun arkasından bağıran Bahçeli de yüz kızartıcı duruma düşmüştür.

Zillet anlaşması Erdoğan’ın politikasıydı

Damadın ve Bahçeli’nin dolaylı olarak Erdoğan’a cahil ya da hain demiş olduğu yorumları espri olarak güzel ama gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Erdoğan hiçbir aşamada hatta Kızılcahamam’daki konuşmasında dahi McKinsey anlaşmasına karşı çıkmış, bu anlaşmayı yanlış bulduğunu söylemiş değil. Her şeyden önce Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın aracılığıyla McKinsey anlaşmasını savunduğunu hatırlamak gerekir. İbrahim Kalın da anlaşmayı “Dünyanın farklı ülkelerindeki, ekonomilerindeki tecrübeleri alıp, bunları bu yeni dönüşüm programının parçası haline getirmekten daha doğal bir şey olamaz” diye savunmuş, eleştirilere de “mesnetsiz iddialar bunlar” diyerek karşı çıkmıştır. İbrahim Kalın’ın sıfatı da görevi de sözlerinin Erdoğan’ın iradesini yansıttığını düşünmemiz için yeterlidir. Ayrıca Erdoğan da aksini söylememiştir.

McKinsey’e karşı olduğundan değil muhalefete fırsat vermemek için

Erdoğan’ın Kızılcahamam’daki sözlerinin sadece “fikri danışmanlık dahi almayacağız” kısmı gündeme gelmektedir. Halbuki o sözlerden hemen önce Erdoğan, “ücreti mukabili tutulmuş bir danışmanlık şirketi üzerinden aklı sıra bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor” diyerek muhalefete yüklendi. Daha sonra ise fikri danışmanlık hizmeti de almayacaklarını belirtmeden önce tavrının gerekçesini şu sözlerle ifade etti: “Bunlara o fırsatı vermemek için…”

Erdoğan, McKinsey emperyalist bir şirket olduğu için değil, bir devletin maliyesi halkın denetiminden kaçırılıp yabancı bir Amerikan şirketin gözetimine açılması zillet olduğu için değil, eleştirilere fırsat vermemek için anlaşmanın iptal edilmesini istemektedir.

Emperyalizmin Erdoğan’la, Erdoğan’ın emperyalizmle bir sorunu yok

Erdoğan’ın emperyalist şirketlerle sorunu yoktur. Daha yeni 30 Amerikan tekelinin patron ve yöneticilerini sarayda ağırlamış “kendinizi evinizde hissedin, bir sıkıntınız olursa ben buradayım” diyerek onlara garanti vermiştir. Devletin halk denetiminden azade kılınıp şirketlerin denetimine açılması da Erdoğan’ın liberal ekonomi politikası ile uyumludur. Yurtdışı gezilerinde, şirket temsilcileriyle yaptığı toplantılarda ne olursa olsun “piyasa ekonomisi” sınırları içinde kalacağına dair yeminler eden yine Erdoğan’ın kendisidir.

Zillet McKinsey’den ibaret değil

Demek ki zillet McKinsey anlaşmasından ibaret değildir. Erdoğan ve iktidarı, Türkiye’yi borç kölesi haline getirdiler ve şimdi para bulabilmek için, yeni borçları faizleri ile birlikte ödeyeceklerine dair emperyalist merkezlere güvence vermek zorunda hissediyorlar. Cargill işçileri gözaltına alınırken, Cargill patronunun öteki Amerikan tekelleriyle birlikte sarayda ağırlanması zillettir! Devletin para politikasını Merkez Bankası bağımsızlığı adı altında Wall Street’in, Londra City’nin akbabalarının iradesine teslim etmesi zillettir! Metal işçileri büyük çoğunluğu yabancı sermaye şirketleri olan patronlara karşı grev yaparken hükümetin grevi yasaklaması zillettir!

İstibdadın korkusu, işçi sınıfının izzeti

Erdoğan’ın tutumu izzetten değil korkudandır. Halktan korkmaktadır. Muhalefet partilerinin karşı çıkışları da değil. Onu esas korkutan, emekçi halkın bağrından yükselen ve kendi seçmenlerine de yayılan haklı tepkidir. Çünkü Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halk bu zilleti kabul etmeyecektir.

Ama şunu iyi bilmeliyiz: Bir anlaşmanın iptali ile ne emperyalist zincirler kırılmış ne de zillet bitmiştir. İzzet, alın teriyle bin bir zorlukla evini geçindiren, işine, ekmeğine ve hürriyetine sahip çıkan işçi sınıfındadır. İşçi sınıfı kendine güvenmeli, sermayenin, istibdadın ve emperyalizmin zincirlerini kırmak için örgütlenmeli ve sesini yükseltmelidir.