Masa var mı yok mu?

Cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana Tayyip Erdoğan’ın düşüşe geçtiğini, sıkıştığında iktidarı yitirmemek için savaş bile çıkaracağını söylüyoruz. Suriye ile savaş yedekte duruyor. Şimdilik Kürt savaşını yeniden harlamakla meşgul.

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş meclisin seçim için tatile girmesinden önceki son grup toplantısında “seni başkan yaptırmayacağız” ifadesini herkesin anlayabileceği netlikte tekrar tekrar söyleyeli beri, Tayyip Erdoğan hükümetin yaptığı her şeyi ya yadsımaya ya da aşağılamaya başladı. Dolmabahçe toplantısı sonrasında “İzleme Heyetine karşıyım” dedi. Daha sonra “Dolmabahçe pozuna karşıyım” diyerek toplantıyı toptan karşısına aldı. Son günlerde ise üst üste provokasyon dolu açıklamalar yapıyor.

HDP’ye “siz kimsiniz ya?” diye sordu, Demirtaş’tan cevabını aldı. Ardından “Kürt sorunu var demek ayrımcılıktır ve ülkemizi bölmeye yöneliktir” dedi. Böylece “çözüm süreci” adıyla anılan ne idüğü belirsiz şeyin içeriğini bütünüyle yadsımış, Türkiye burjuvazisinin geleneksel inkârcılığına geri dönmüş oldu. Kürt sorununu inkâr etmekle yetinmedi, “çözüm süreci”nin kendisini de inkâr etti: “Zaman zaman ‘taraflar’ diye ifade kullanıyorlar. Kimsin de tarafsın. Bu ülkede tek başına devlet vardır. Siz vatandaş olarak haklarınızı alırsınız. Siz masaya oturamazsınız. Böyle bir masa yok. Böyle bir masa olduğu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmaz. İzleme Heyeti diye bir şey de yok. Devlete ‘silah bırak’ dersen, devlet silah bırakmaz. Devlet mal güvenliğini, can güvenliğini sağlayacak. Devlet bulduğu yerde gereğini de yapacaktır. İç Güvenlik Yasası'nın bu kadar hassas olarak çıkartılmasının arkasındaki neden de budur. ”

İlk bakışta denebilir ki, Erdoğan her seçimde aynı şeyi yapıyor. “Milliyetçi” denen oyları kendi yanına çekebilmek için 2011’de Bahçeli ile tartışırken Öcalan için “ben olsam asardım” demedi mi? Oysa şimdi durum farklı. Çünkü şimdi Erdoğan artık sadece oylarını MHP’ye kaptırmaktan ya da MHP’ye gidebilecek oyları kazanmaktan kaygı taşımıyor: oylarının bir bölümünü, ama daha önemlisi Kürt illerindeki milletvekillerinin büyük çoğunluğunu HDP’ye  kaptırmaktan korkuyor. Bu AKP içinde kendisine karşı muhalefetin yükselmesiyle birleştiğinde telaşa kapılıyor. Yani bu kez “her seçimde aynı şeyi yapıyor, seçimden sonra masaya döner” rehavetine kapılmak hata olur. Erdoğan iktidarının sonuna yaklaşmakta olduğunu seziyor ve hırçınlaşıyor.

Nitekim, HDP ve anlaşıldığı kadarıyla Öcalan’ın kendisi, Erdoğan’ın bütün bu açıklamaları karşısında sert çıkışlar yaptı. İmralı Heyeti adına yapılan basın toplantısında “cumhurbaşkanının itibarsızlaştırma operasyonu”ndan söz edilerek “masanın hükmünü yitirdiği” ileri sürüldü. Heyet aynı zamanda Öcalan’ın çok öfkeli olduğunu da açıkladı. Erdoğan ve AKP ateşle oynuyor. Bu da bizi şaşırtmıyor.

Kürt halkı daha önce nice iktidar sahiplerini olduğu gibi Erdoğan’ı da söylediklerine pişmen edecek mücadeleciliğe sahiptir. Ama Kürt hareketi artık Erdoğan için bir “çözüm süreci” olmadığını anlamalıdır. Erdoğan Kürt hareketini çözemedikçe her an geri adım atabilir, başka yola girebilir. Roboski’yi unutma, Paris’i unutma! Şimdi “süreç” denen nesnenin kendi iktidarını sürdürmesinin lehine değil aleyhine işlemeye başladığını görmeye başladığında çark etmeye başlamıştır.

Ama bu çare olmayacaktır. Erdoğan düşüşe geçen bütün güçler gibi çırpındıkça batıyor. Ama dikkat! Türkiye’nin başını daha da büyük belalara sokmasını engellemeliyiz!