“Kaynak nerede?” sorusuna sosyalist cevap

CHP asgari ücreti 1500 TL'ye çıkarmayı vaat ediyor. Emekliye iki ikramiye sözü var. HDP, DİSK'in kampanyasından feyz alarak asgari ücret 1800 TL net diyor. Emekli maaşları da en az 1800 TL olacak. CHP en az 750 TL temel gelir diyor. HDP de 200 TL gençlere yardım, 250 TL kira yardımı vb. yardımlarla aynı düzeyi tutturdu.

AKP cephesinden  "kaynak yok uçuyorlar" itirazı geldi. Gerçekçilik ve uçuş ikiliğinde saklanamayacak bir hakikat apaçık karşımızda duruyor: 10 milyar doların üzerinde maliyetle çılgın inşaat projeleri tasarlayarak müteahhitleri zengin ederken gayet gerçekçi olan, devletin prestiji diye kendine (Maliye Bakanı'nın verdiği rakamla) 1 milyar 370 milyona saray dikip, her ay elektriğine 1 milyon 150 bin, suyuna ise 170 bin TL fatura ödeyen Erdoğan ve devamcısı AKP kurmayları asgari ücretliye 1500 TL'yi çok görüyor. 

CHP ve HDP kaynağı, israfı ve yolsuzluğu önleyerek bulacağını söylüyor. Güzel, Komünist Manifesto’dan bu yana biz sosyalistler de devletin masraflarını azaltmayı ve israfı önlemeyi programımızın baş köşesine almışızdır. Ancak bu yaklaşım yeterli değil. Ekonominin maliye ve tüketim kısmına odaklanan bu yaklaşım eksik ve AKP'nin itirazlarına karşı son derece kırılgan. Her iki partinin de göz ardı ettiği yön, üretim ve istihdam. Kâğıtlarla oynamak kolay. CHP 1500 diyor, HDP 1800; “yok mu arttıran?” diyesi geliyor insanın. Haydar Baş'ın 5 bin liralık asgari ücret vaadine ulaşan yok. Ne var ki para ile ifade edilen değerlerin kaynağında üretim var. Üretim alanına girdiğiniz anda ise bu üretimin özel mülkiyet altındaki işletmeler tarafından gerçekleştirildiği gerçeğine çarpmanız kaçınılmaz. CHP ve HDP bu projelerine Koç, Sabancı, Eczacıbaşı ve Ülker'i de dâhil etmeyi düşünüyorlar mı?  CHP kredi kartı borçlarını yapılandıracak, HDP faizleri düşürecek... Ya İş Bankası, Garanti, Akbank, Albaraka, Türkiye Finans ne diyor bu işe?

Soruyu tersinden soralım: siz ne diyorsunuz bu özel sektöre? Yani daha açık ifadeyle bu ülkenin yerli yabancı sermaye sınıfına. CHP bizzat sermaye sınıfının partisi. HDP öyle değil. Her ikisi de liberalizmin yüzyıllık amentüsünü tekrarlıyor: Bütçe disiplini!  Sermayenin en önemli isteğidir bu. Hatta en azılı liberaller bütçe açığını anayasa ile sınırlandırmayı teklif etmeye kadar gitmiştir. Bütçe dediğiniz hükümetlerin sınıfsal tercihlerinin, sınıflar arası güç dengelerinin etkisiyle kâğıda dökülmesinden başka bir şey değildir. Bütçe disiplini dediğiniz de devletin halk için yapacağı harcamaların kısılmasının kod adıdır. CHP'nin patron partisi olarak bunu savunmasını anlarız da HDP'ye ne oluyor? Biz bütçeyi sarsmayacağız demek sermayeye güvence vermektir. Belli ki HDP bir patron partisi olmamakla birlikte sermayeyle açık bir karşı karşıya gelişe ve mülkiyet ilişkilerini sorgulamaya hazır değil.  Dolayısıyla da işçi ve emekçinin yüzünü güldürecek bir programının en önemli ayağı kırık!

Herkes gelir vergisinden bahsediyor ancak esas mesele şirketlerin ödediği kurumlar vergisi.  Bundan bahseden yok. Şirketlere verilen muafiyetlere ve vergiden kaçınabilmeleri için yasalarda bırakılan bin bir boşluğa rağmen özel sektör yatırımlarını frenlemiş vaziyette. Resmi rakamlarla işsizlik yüzde 11,3 ile 2008-2009 krizinin ardından en yüksek seviyesine geldi. Tarım dışı işsizlik yüzde 13,4 oldu. Genç işsizliği ise yüzde 20. Bu rakamların hepsinin üzerine en az iki puan ekleyin. Çünkü AKP son dönemde işsizlik istatistiklerinin toplanma usulünü oranları düşük tutacak şekilde değiştirdi.

Bu durumda sermaye bırakın asgari ücretin arttırılmasını tam tersine bölgesel asgari ücret uygulamaları ile aşağı çekilmesini, ulusal istihdam strateji belgesi kapsamında işten çıkarmaların kolaylaştırılmasıyla, kıdem tazminatlarının kaldırılmasıyla, işsiz ordusunu arttırılmasıyla ücretlerin düşmesini istiyor. Asgari ücret 1500 TL olduğunda ve bunun karşılığında özel sektör işten çıkartmalara gittiğinde cevabınız nedir? CHP ve HDP'nin cevabı ortak: Temel gelir. Yani işsize devlet para verecek. Yani işsizliğin maliyetini üstlenecek. Bu durumda temel geliri sadece CHP ve HDP değil özel sektör de savunur. Hem işsizlik dolayısıyla talepte yaşanacak daralma ile krizin derinleşmesine engel olduğu için hem de sosyal patlamaları önlediği için... Hatırlatalım, işsizlik sigortasını komünistler değil kapitalistler icat etti.

Bu noktada sermayeyle çatışacak tek talep çalışma hakkıdır. İşten çıkartmanın yasaklanmasıdır. Mevcut işlerin çalışan nüfusa paylaştırılması için iş saatlerinin düşürülmesidir. Bu uygulamalar sermayenin kârlılığıyla karşı karşıya geldiğinde işçi denetiminde kamulaştırmadır.  Üretim alanındaki bu politikanın finans alanındaki tam karşılığı bankaların kamulaştırılması olacaktır. Kimse kimseyi kandırmasın: bugün kredi kartı borçlarının yapılandırılması zaten dönem dönem yapılıyor. Faizlerin düşürülmesine gelince bu konunun şampiyonluğunu Tayyip Erdoğan'dan almak zor. Bu konuda da gerçekçi olmak zorundayız. Bugün hane halkının, yani vatandaşların borçlarının varlıklarına oranı %50'yi geçmiş durumda. Bu oran AB ülkelerinin gerisinde diye vahameti küçümsemeye çalışanlar var. Oysa Türkiye'de artan işsizlikle birlikte düşünüldüğünde bu oran döndürelemez borçların yansıması. Türkiye ekonomisi AKP döneminde halkı borçlandırarak döndürüldü. AKP dış borçları azalttık diyor. Evet, devletin borçları azaldı. Çünkü halktan alıp bankalara verdiniz. Hane halkının borçluluğunun toplam borçlar içindeki oranı ise tam 10 katına çıktı. Alınan krediler ve kredi kartı borçları geriye dönmüyor. Vatandaş krediyle kredi kapatıyor. Halk sermayenin ve onun devletinin kendisini mahrum bıraktığı ihtiyaçlarını borçlanmayla karşıladı. Tefecilere borcunun büyük kısmını faizle ödedi bile. Bankacılık sistemini bir sarsıntı bekliyor. BDDK verilerine göre 55 milyar liralık batık kredi var ve bu batık oranlarının 3 katına çıkması demek. Bu saadet zinciri kırıldığında tefeciler faturayı kime kesecek? ABD ve AB'de olduğu gibi devlet bankaları kurtarıp işçinin ümüğünü sıkacak. Buna cevabınız kredi kartları faizlerini mi düşürmek? Bankacılık sisteminin bu halinde mi çiftçiye, esnafa ucuz kredi vereceksiniz? Gerçekçi olalım! Tek çözüm bankaların ve finans kuruluşlarının tamamının kamulaştırılmasıdır.

Mevcut tabloda işçinin emekçinin yüzünü radikal önlemler almadan güldürmek olanaksızdır. Cem Uzan'dan Haydar Baş'tan farklı olmak isteyen, kapitalist üretim ilişkilerinin kalbine inmek zorundadur. Yani çözüm ekonominin adım adım özel sektörün hâkimiyetinden kurtarılarak kamu mülkiyetinde planlı ekonomiye geçilmesidir.  Planlı ekonomi sadece bölüşümde adalet değil, üretimde sıçrama, kapitalist frenin devre dışı bırakılması demektir. Zavallı CHP'nin yüzde 3'ten yüzde 6'ya çıkaracağım dediği büyümeyi tüm emekçi sınıfların yararına onların hayal edemeyeceği düzeylere çıkarılmasıdır.

HDP, CHP gibi büyük patronlara göbekten bağlı değil. O yüzden bu konularda ileri adım atması olasılığı daha yüksek. Ancak sermayeyle ideolojik ve fiili bağları da koparmak gerekli. HDP'de bunu bilmesi gereken çok sayıda sosyalist oluşum var. Ama sorunumuzun bir parçası da sosyalistlerin dün bildiğini bugün unutması değil mi?