Kafes

Cumhuriyet gazetesi yazarları Hüsnü Mübarek’in yargılanmasından pek rahatsız olmuşa benziyorlar. Gazetenin, Türkiye veya Avrupa fark etmez, her yerde İslamofobi sözcüsü Nilgün Cerrahoğlu “Şark usulü demokrasiye geçişin resmi” diye bir yazı yazıyor. Mazereti Mübarek’in mahkemeye “kafes” içinde çıkması, ama yazı ilerledikçe anlaşılıyor ki Mübarek’in yargılanmasına karşı. Bu yazıyı pek beğenen köşedaşı Ali Sirmen de onu sonuna kadar destekleyen bir yazıda bu sefer Türkiye’de kafes uygulamasına değiniyor. Daha doğrusu, değinmiyor!

Önce Ali Sirmen’in Türkiye’de mahkemelerde kafes uygulaması için söylediklerine kulak verelim ki gerisi anlaşılsın:

“Şimdi kimse çıkıp da ‘Ama Türkiye’deki yargılamalarda öyle kafes uygulaması yok ki’ demesin sakın! Biraz hukuk ve adalet nosyonu olan herkes, (...) Türkiye’deki olağanüstü mahkemelerin hepsinde o kafesin var olduğunu hemen görmüştür. Mısır ile Türkiye’nin farkı birincide, cismen ve manen var olan kafesin, ikincide yalnızca manen var olmasından ibarettir.”

“Biraz hukuk ve adalet nosyonu olan herkes”in anlaşılan bir küçük kusuru var: körler! 1999 yılında haftalarca süren Abdullah Öcalan davasında sanığın mahkemede kafes içinde oturduğunu görmemişler! Biz ne Ali Sirmen’in, ne Nilgün Cerrahoğlu’nun, ne benzeri saygıdeğer hanımefendi ve beyefendilerin Öcalan yargılandığında veya sonradan kafes uygulamasına itiraz ettiğini hatırlamıyoruz.

Şimdi Cerrahoğlu’na geçebiliriz. Hanımefendi kafesi ilkel buluyor. “Şark usulü”nün kanıtı sayıyor. Avrupa hayranı bu hanımın neredeyse ikinci vatanı İtalya’dır. Kendisini 1978 yılına geri dönmesini tavsiye ederiz. Ünlü Kızıl Tugaylar’ın tarihsel önderi Renato Curcio’nun bir İtalyan mahkemesinde kafes içinde yargılandığını bilmiyorsa, sorsun öğrensin! Ve şark ile garp arasındaki farklar konusundaki görüşleri hakkında oturup bir özeleştiri yazsın! (Peru’da Aydınlık Yol önderi Abimael Guzman da kafes içinde yargılanmıştı, ama Avrupa hayranı hanımefendi için Peru ne kadar “garp”tır bilinmez.)

Kafes bahane, esas amaç Arap devrimi düşmanlığı. Cerrahoğlu Mübarek’in yargılanmasını sanki Mısır’ın başındaki Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi pek iştahla yapıyormuş gibi onun başındaki Tantavi’yi azarlayıp duruyor. “Sen yirmi yıl onun savunma bakanıydın” falan diyerek. İlahi hanımefendi, siz Tantavi bunu kendi isteğiyle mi yapıyor sandınız? Adam eli titreye titreye yapmak zorunda kalıyor bunu. Devrimin gazabından korktuğu için! Ve ilk fırsatta kapatacaktır davanın üzerini, çünkü aksi takdirde Mübarek onu da girdabın içine çekecektir. Mübarek’i yargılatan, bütün çelişkilerine rağmen devrimdir.

Hanımefendi Batı’da “intikamcı yargılama” olmadığını söylüyor. Bu “şark-garp” karşıtlığı sözde entelektüellere ne maskaralıklar yaptırıyor! Sol liberaller bu karşıtlıkla epeyce ellerini yakarlardı, şimdi sıra Kemalistlerde. Hanımefendi anlaşılan sadece kör değil sağır da! Bu tür davaların anasını duymamış: Nürnberg davası galiplerin “intikamcı yargılama”sı değilse, hangisidir?

Yakına gelelim. Saddam’ı Irak’ın “egemen demokrasisi” mi yargılattı, hanımefendi? Yoksa ABD-Britanya koalisyonu da mı “şark”?

Cerrahoğlu’na tek bir konuda hak verebiliriz. Batı’nın “intikamcı yargı”ya başvurmamasının örneği olarak İspanya’yı veriyor. Gerçekten İspanya Franco faşizminden çıkarken kimseyi yargılamadı. İspanya’da Frankizmin suçlarından dolayı tek bir kişi yargılandı, o da son bir yıl içinde. Kim biliyor musunuz? Arjantin’in cani diktatörlerini İspanya’da yargılatan, Şili diktatörü Pinochet’yi ölmeden önce bir Britanya ziyaretinde tutuklatan ama sonra salıverilmesi dolayısıyla yargılatamayan, Uluslararası Hrant Dink Vakfı’nın geçen yıl ödül verdiği İspanyol savcı Baltazar Garzón! Franco döneminin suçlarını soruşturmak isterken kendisi hakkında dava açıldığını gördü! İşte İspanya öyle “garp usulü” bir demokrasi. Faşizmi değil düşmanlarını yargılayan bir demokrasi.

Mesele ne kafes, ne “intikamcı yargılama”. Bunlar bahane. Ulusalcılar Arap devriminden korkuyorlar. Ya İslamcılar gelirse iktidara? O yüzden devrim düşmanı oluyorlar. Kemalistleri de, yurtsever sözde komünistleri de.