İstibdadın ablukası ve hürriyet haykırışı!

16 Nisan referandumunun meşruiyeti halk ve tarih nezdinden sağlanmamışken, istibdad cephesi taarruzuna devam ediyor. TBMM tam bir kuşatma altına alınmış durumda. Anayasa değişikliklerinin 2019 seçimlerinin ardından tam olarak yürürlüğe girmesi öngörülürken bu zamana kadar çıkarılacak uyum yasaları için AKP tarafından meclis iç tüzüğünde değişiklik yapılması gündeme getirildi. Bu değişiklikler “atı alıp Üsküdar’ı geçme” ve “yangından mal kaçırma” anlayışını meclisin usul esası yapmayı öngörüyor. Muhalefetin söz söyleme imkanları daraltılıyor, meclis memleket meselelerinin tartışıldığı bir mecra olmaktan çıkarılıp, iktidarın noteri seviyesine indiriliyor.

Grup önerilerine sınırlama getirilmesi, grup sözcülerinin 10 dakika konuşma hakkının kaldırılması, meclis araştırma önergelerinin okunmaması, usul tartışmalarında meclis başkanına takdir yetkisi verilerek fiilen bu tartışmaların kaldırılması, yoklama ve karar yeter sayısı itirazlarına kısıtlama getirilmesi, milletvekillerinin pankart döviz vb. açarak vatandaşın sorun ve tepkilerini meclis gündemine taşımasının “kınama cezası” ile cezalandırılması gibi maddeler TBMM’ye vurulmakta olan zincirin halklarında bazıları…

Bu görüşmeler sırasında son derece önemli bir gelişme daha oldu ve HDP Van milletvekili Tuğba Hezer ve HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın meclis üyelikleri yapılan oylama ile “devamsızlık gerekçesi” ile düşürüldü. Bu HDP’nin iki milletvekilini daha kaybetmesinden öte bir anlam taşıyor. Meclisin içinin boşaltılmasında bu tasfiyeler iki koltuktan çok daha büyük bir yeri ifade ediyor. Görüşmeler sırasında meclis sıralarının boş olması ama oylama öncesi AKP’lilerin akın etmesi, eski Başbakan Davutoğlu’nun devamsızlıkları, hatta kendi yerine imza attırdığına dair iddiaların gündeme gelmesi, yapılan işlemin gayri meşru olduğunun sembolik ifadeleri sadece.

Gazetecilerin tutuklanması, iktidar “onlar terörist” dediği halde tüm iddiaların yapılan haberler ve yazılan yazılarla ilgili olması, hükümet muhalifi ve mücadeleci emekçilerin kamudan ihracı ve tüm baskılar tabloyu tamamlayan gelişmeler.

Tüm bunlar aynı sürecin yani adım adım bir istibdadın bir Cumhurpatronluğu rejiminin ikame edilmesinin ifadeleri.O yüzden mecliste alınan sözler de mahkemeler de yapılan savunmalar da bu istibdad rejiminin gerçek yüzünü ortaya koymaya yönelik olmakta. Zulüm arttıkça iktidar güçlenmiyor. Mecliste çoğunluğu olanların hayattaki karşılığı silikleşiyor. Meclis aritmetiğinin yerini halkın bulduğu her fırsatta kendini gösteren meşru talepleri ve mücadelesi alıyor. Eline kelepçe vurulanların sesi daha gür çıkıyor. Halk bu sese daha fazla kulak veriyor. Ahmet Şık’ın savunması daha doğrusu istibdadı itham etmesi karşısında mahkeme başkanı isterseniz yer değiştirelim demek zorunda kalıyor. Evet, artık istibdadın mahkemeleri yargılamıyor, yargılanıyor!

Demirtaş ve Yüksekdağ ile diğer seçilmiş vekillere vurulan kelepçenin tüm halka vurulduğunu söylüyoruz, her yeni milletvekili meclisten uzaklaştırıldığında, tutuklandığında bu kelepçe daha da sıkılıyor. Halkın vekillerinin bileğine vurulan kelepçeyi, iç tüzük değişiklikleri ile adeta meclisin ağzının bantlanması, tamamlıyor. Meydanlarda hak arayanlara vurulan coplara, gazetecilerin tutuklanması ve bir anlamda halkın kulaklarının kapatılması eşlik ediyor. Ne var ki tüm bunlar halkı susturmaya yetmeyecek, halkın vekili kelepçeliyse kendisi yumruğunu kaldıracak, meclisin ağzı bantlanıyorsa kendisi sokakta konuşacak, mahkemenin sanık sandalyesinden gazeteciler, meydanlarda emekçiler haykırmaya devam edecek: Kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!