İhanetin ve işbirlikçiliğin gölgesindeki “sol”: Çipras’ın Syriza’sı

Yaklaşık 3 yıl önce, Yunanistan’da Ocak 2015 seçimlerinde “sol” parti Syriza, genç ve karizmatik “solcu” lideri Aleksis Çipras önderliğinde ülkenin başına geçti. Önceki hükümetlerin aksine, dış borçları ödemek için halka uygulanan kemer sıkma politikalarına son vereceğini iddia ederek seçim zaferi kazanan Syriza, Türkiye solunda da büyük umutların yeşermesine vesile oldu. Gezi ile başlayan halk isyanının, Kobani serhildanının hemen arkasından gelen bu dönemde, Türkiye solunun büyük bir bölümü, Syriza’yı kardeş parti ilan etmek adına adeta yarışa girdiler. Ne var ki o dönem Syriza konusunda Türkiye solundan gelen sevinç naraları bugün yerini sessizliğe bırakmış durumda.

Referanduma rağmen kemer sıkma

Syriza hükümeti, daha en başından itibaren son derece çelişkili bir politikayla iktidara yürüdü. Bir yandan kemer sıkma politikalarını bitireceğini söyleyip, öbür taraftan ne AB’ye, ne de IMF’ye en ufak bir karşı duruş sergilemedi. Oysa ekonomik krizin faturasını Yunan halkının sırtına yükleyen AB’den, IMF’den başkası değildi. Bu ikircikli siyaset kendisini her geçen gün daha açık gösterdi. Öyle ki kemer sıkma politikalarına son vereceği iddiası ile seçimi kazanan Çipras, önce Temmuz’da kemer sıkma politikalarını tekrar referandum konusu etti. Referandumda Yunan emekçilerinden okkalı bir hayır tokadı yemesine rağmen Çipras halkına ihanet etti ve % 62 “Hayır” çıkan referandum sonucunu da görmezden gelerek kemer sıkma politikalarını uygulamaktan vazgeçmedi. “Radikal solun” genç önderi diyerek Türkiye solunun methiyeler düzdüğü Çipras, özelleştirmelerle, vergi artışlarıyla dolu kemer sıkma politikalarının uygulayıcısı oldu. “Solcu” Syriza, bu politikalara karşı yapılan eylemlere polisi saldırtmaktan da geri durmadı.

Emperyalizmle ve Siyonizmle sıkı ilişkiler

Geçirdiğimiz bu üç yılda Çipras, sınıf düşmanlığını sadece kemer sıkma politikaları ile göstermedi. Syriza hükümeti, Yunanistan’da yapılan yürüyüş ve protestolara defalarca saldırdı. Halkına ihanet eden bütün liderler gibi Çipras da giderek emperyalizm ve Siyonizm ile daha sıkı ilişkiler içerisine girdi. Bu yılın Eylül ayında İsrail tarafından yağmalanan Filistin doğalgazının Avrupa’ya taşınmasını sağlayacak olan “Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı Projesi” kapsamında Siyonist İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu, Çipras’ın misafiriydi. Ekim ayında da Trump’ın huzuruna çıkan Çipras, burada da NATO’ya bağlılık ve ABD ile dostluk mesajları verdi. Bir de üzerine 2,4 milyar dolar karşılığında Yunanistan F-16 uçaklarının modernizasyonu için bir anlaşma gerçekleştirdi.

Bugün Çipras’ın ve Syriza’nın Yunan halkı için bir kurtuluş olmadığı son derece açıktır. Bununla birlikte Syriza’dan çıkartılacak dersler gelecekte uluslararası işçi sınıfı açısından çok önemlidir. Syriza deneyimi göstermiştir ki kapitalizmin krizinin mevcut düzenin sınırları içerisinde bir çözümü yoktur. İşçi sınıfının kurtuluşu, serbest piyasa ekonomisinde değil, merkezi planlı ekonomidedir. İşçilerin kurtuluşu, göstermelik değişimlerin değil, doğrudan kapitalist sisteme karşı verilecek bir mücadelenin eseri olacaktır. Hiç şüphe yok ki bu mücadele aynı zamanda emperyalizme ve Siyonizme karşı uzlaşmaz bir mücadeledir. İşçi sınıfı, bu mücadeleyi yükselttiği takdirde Çipras gibi hainlerin yüzüne kimse bakmayacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.