Grev yasağı mahkeme tescilli suç!

Anayasa Mahkemesi, birden uyandı. Türkiye’de 2003’ten beri “grev ertelemesi” adı altında milli güvenlik, genel sağlık ve bir de yeni getirilen ekonomik ve finansal istikrar gerekçeleriyle 14 büyük grev ertelendi. Anayasa Mahkemesi gerindi, gözlerini ovuşturdu ve sesini yükseltti: Bu uygulamalar, “anayasa ile güvence altına alınan sendika hakkının ihlal” edilmesidir.

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın 2015 grevi vesilesiyle Danıştay’da açtığı Bakanlar Kurulu kararının iptali davasının reddedilmesinden sonra Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bir bireysel başvuru sonucunda alınmış karar. Tarihe dikkat. 15 Temmuz 2016 ve OHAL öncesi. Tayyip Erdoğan patronlara sürekli OHAL’i grev yasaklarıyla savunuyordu. Oysa burada görüyoruz ki, grev yasağı OHAL ya da bu hal hep var! Şimdi kaldırılmış ama süreklileştirilmiş OHAL’de de olabilir. Bu yüzden karar kadar hangi grevle ilgili olduğu da önemli.

Müthiş bir durumla karşı karşıyayız. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin değiştirdiği haliyle birlikte anayasada ülkenin en yüksek mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi hükümetin anayasayı ihlal ettiğine karar vermiş bulunuyor. Şimdi başımızda oturan yönetim işte bu anayasa ihlalcisi olduğu mahkemece tescil edilmiş kadronun devamı. Bu bir.

İkincisi, bu ihlalin AKP hükümetlerinin işveren yanında, işçi sınıfının karşısında yer alarak sınıf mücadelesi vermesi anlamına geldiğini açıklamış bulunuyor. Gerekçeden: “Açıktır ki, işçiler grev yaparak işverenleri daha avantajlı bir toplu iş sözleşmesi yapmaya zorlayamamışlardır.” Ne diyor? Tayyip Erdoğan ve hükümet haksız biçimde işçinin anayasal hakkını çiğneyerek işçiden aldı, işverene verdi diyor.

Anayasa Mahkemesi bir de hükümeti 50 bin TL manevi tazminata çarptırmış. Bu zararı Hazine ödeyecekmiş! İhlali hükümet mensupları yapıyor, cezayı devlet ödüyor. Yani yine işçinin bordrosundan kesilen ya da işçi ailelerinin KDV ödemeleriyle toplanan vergilerden ödenecek ceza. Hakkı ihlal edilen işçi, cezayı ödeyen yine işçi! Ne düzen!

Olacak iş değil ya, Hazine mutlaka sorumlulara rücu etmeli. Sadece Tayyip Erdoğan değil, Ahmet Davutoğlu, bazılarının pek sevdiği Bülent Arınç, az kaldı CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu’nun son gün kolundan çıkaracağı kart olan Ali Babacan için 50 bin TL, hele bir de aralarında bölüşüldüğünde nedir ki?

Bu manevi tazminat. Peki, işçilerin 2015’ten bu yana bu ihlal nedeniyle eksik aldığı ücretlerini kim tazmin edecek? Milyonlar, milyonlar! Hem de çoğu yok Schneider, yok Bosch, yok Renault, yok Mercedes, yok Ford gibi adlar taşıyan pek yerli ve milli şirketlere yedirilen para. Bunun tazminatını kim ödeyecek?

Bunun tazmin edilmesinin tek yolu sınıf mücadelesinden geçiyor. Çünkü 50 bin liralık tazminat iktidarı grev yasaklamaktan caydırmayacaktır. İşçi sınıfının caydırıcı gücü üretimden gelir, yöntemi ise grevdir. Yaklaşan toplu sözleşme süreçlerinde bu karar işçilerin elinde önemli bir koz olacaktır. Grev hakkı grevle savunulur. İşçiler olası bir grev yasağına fiili grevle cevap vermelidir. Patron ve devlet işçiye karşı birlikte hareket etmektedir ve dolayısıyla bu mücadelenin mutlaka siyasi bir boyutunun olduğu da unutulmamalıdır. İşçi sınıfının yumruğunu siyaset masasına vurması, “ben varım ve kendi çıkarlarımı artık kendim savunacağım” demesi, kendi partisini kurması ve iktidar için mücadele etmesi şarttır.